Hazal Özvarış
Türkiye Sanayiciler ve İşadamları Derneği (TÜSİAD), çıkardıkları GÖRÜŞ dergisinde ilk kez Türkiye'deki burjuvaziyi değerlendirdi. “Türkiye’de Burjuva Olmak” kapağıyla yayımlanan dergide, burjuva ve yeni orta sınıfların karşılaştırmaları ile birlikte muhafazakar işadamlarının "burjuva" kelimesini neden reddettikleri ve Orhan Pamuk'un "Türkiye'deki burjuvazinin küstahlığından tiksiniyorum" sözleri de tartışılıyor.
“Türkiye’de Burjuva Olmak” kapağıyla yayımlanan dergide TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Boyner, TÜSİAD Genel Sekreteri Zafer Ali Yavan’ın yazılarının yanı sıra Galatasaray Üniversitesi öğretim üyesi ve Radikal yazarı Prof. Ahmet İnsel, Sabancı Üniversitesi öğretim üyesi ve Milliyet yazarı Prof. Fuat Keyman, Bilgi Üniversitesi öğretim üyesi ve Taraf yazarı olan Prof. Murat Belge ile Boğaziçi Üniversitesi öğretim görevlisi Prof. Hakan Yılmaz’ın makaleleri de yer aldı.
TÜSİAD Genel Sekreteri ve GÖRÜŞ dergisinin Genel Yayın Yönetmeni Zafer Ali Yavan, "Tartışmalı bir konuyla yılı kapatırken" başlıklı giriş yazısında " Türkiye’de sınıfsal olarak burjuva tanımıyla ile ilişkilendirilebilecek sanayici, işadamı ve benzeri temsil kuruluşlarının üyelerinin bir kısmı da kendilerini farklı tanımlıyor. (...) Peki kendisini ‘burjuva’ değil ‘işadamı’ olarak görenler ya da hissedenler hangi saiklerden yola çıkıyor?" sorusunu yöneltiyor.
“Son 10 yılda derinleşen ‘dönüşüm sürecinin’ aktörleri olarak ‘yeni orta sınıfları’ da ele almak ihtiyacı duyduk” diyen Yavan, ”Bir dönemler değişim ve dönüşümün taşıyıcısı olan burjuvazinin yerini orta sınıflar mı aldı” sorusunun cevabı için de Sabancı Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Fuat Keyman’ın yazısını işaret ediyor.
Prof. Keyman, “Türkiye’nin Geleceğini Yeni Orta Sınıf Belirleyecek” başlıklı yazısını şu ifadelerle sonlandırıyor:
“Yeni orta sınıflar, muhafazakâr modernleşmesinin oluşmasında ve güçlenmesinde önemli rol oynadılar. Ama Türkiye’nin toplumsal birliği ve istikrarı için gerek duyduğu demokrasinin güçlenmesi, çoğulculuk ve farklılıklarımız içinde birlikte yaşama alanlarında henüz net bir duruş ve söylem ortaya koymuş değiller. Bugün, muhafazakârlaşmayla demokratikleşme arasında yer alan yeni orta sınıfların yapacağı tercih, büyük ölçüde, Türkiye’nin geleceğini belirleyecektir.”
GÖRÜŞ’ün“Başkan’ın Görüşü” köşesinde de TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Boyner, "Kültürel Değil Rasyonel Kodlarla Hareket Etmek" başlıklı yazısında "Çeşitli araştırmalara göre 2020’li yılların ortalarında dünyada orta sınıf kategorisine giren nüfus yoksul kategorisindeki nüfustan yüksek olacak" notu düşüyor.
Boyner, "Kalkınmakta olan ülkelerde bugüne dek, örneğin iyi bir eğitim sahibi olmak sayesinde orta sınıf geliri ve statüsü elde edenler, piyasa ekonomilerinin yaygınlaşmasıyla geriliyor. Piyasada başarılı olan, zenginleşen ve bu anlamda dipten gelen bir dalganın taşıdığı yeni orta sınıflar, müteşebbisler, burjuvazi güç kazanarak ön plana yerleşiyor" diyor ve “Bu mücadelenin kültürel kodlardaki farklılıklarla da örtüştüğünü” söyleyerek şöyle devam ediyor:
"Çıkarların çatışması kültürel çatışma olarak sunulabiliyor. Sermaye çevrelenin asıl ayırt edici fay hattı kayıt içi/ kayıt dışı olması gerekirken 'yeşil sermaye-İstanbul sermayesi' türü bir ayrım hem kültürel hem de siyasi çatışmaların lügatını oluşturuyor."
“Türkiye’de Burjuvazinin Serüveni” konusunu işleyen Galatasaray Üniversitesi İktisat Bölümü öğretim üyesi Prof. Ahmet İnsel de yazısında “Türkiye’de milli burjuvazi, devlet katından ve devletin çıkarları için yaratılacak bir zümre olarak tasarlandı. Bu anlamda merkezi iktidardan özerk bir varoluş anlamına gelmedi” diyor. “1960’lardan sonra burjuvazi kelimesinin kültürel hegemonya bağlamında Türkiye’de daha anlamlı bir kelime olduğunu” Orhan Pamuk’un “Türkiye burjuvazisinin küstahlığından tiksiniyorum” açıklamasını örnek göstererek irdeleyen İnsel’in yazısının ilgili kısmı şöyle:
“Pamuk, bu burjuvaziyi sahip olduğu kültürel değerler, yaşam tarzı ve kendini toplumun diğer kesimlerine göre konumlandırma biçimiyle tanımlıyor.”
“Bu sınıfın başörtülü ‘kendi vatandaşlarından nefret etmesi’ni, üst sınıfın alt sınıfın yaşam tarzından ve kültürel değerlerinden hazzetmemesi olarak ele alabilir miyiz? Genellikle üst sınıfta nefret değil, hazzetmeme duygusu hâkimdir. Hazzetmeme duygusu, hazzedilmeyen kimliğin, grubun vb. kendi konumu için tehdit oluşturduğuna inanmaya başlayınca nefrete dönüşür. Bu ise daha çok aristokrat sınıfın kibrini ve toplumun geri kalanına bakışını andıran bir tavırdır. Belki de gerçek anlamda aristokrat sınıfının yok denecek kadar sınırlı olması nedeniyle Türkiye’de burjuvazinin Batılı yaşam tarzı değerlerine sahip kısmının fiilen aristokrat konumunu işgal ettiğini, hazzetmediği kesimin de onları tam da böyle gördüğünü söylemek daha doğru.”
MÜSİAD ve TUSKON’un “nesnel olarak bakıldığında dört dörtlük bir burjuva örgütü” olduğunu da belirten Prof. İnsel, bu örgütlerin TÜSİAD’dan farkı olarak “kültürel aidiyetler temelinde oluşmuş” olmalarını koyuyor. İnsel, MÜSİAD Kurucu Başkanı Erol Yanar’ın “Burjuvazi Türkiye’de hep halktan uzakta olmuştur” sözleri için de “Müslüman burjuvaların ‘burjuva’ dendiğinde hiç üzerine alınmaması Türkiye’deki kültürel kimliklerin iktisadi sınıf yapılanmasının üzerini nasıl güçlü biçimde örttüğünü gösteriyor” diyor ve şöyle devam ediyor.
“Daha kurumsal çalışma ilişkileri ortamını tercih edenler, ilginçtir, bu ‘burjuvazi’ sıfatının daha fazla muhatabı oluyor. Buna karşılık çalışma ilişkileri açısından büyük ölçüde enformel bir ortamda faaliyet göstermeyi tercih eden ve bunun sonuçlarını yüz yüze ilişkilere indirgenmiş bir himmet anlayışıyla telafi ettiğine inanan işveren çevresi, ‘otantik burjuvazi’ ise kendini halk olarak, ‘ensesi kalın olmayan’, ‘Ankara’da, İstanbul’da oturmayan’ olarak tanımlıyor.”
“Fiilen iktidar bloğunun ve egemen sınıfın bir parçası olmasına rağmen, otantik Anadolu burjuvazisinin bu sıfatı kabullenmemesi, ‘Biz değil, onlar’ demeye devam etmesi, aşağıdan gelen muhafazakâr-liberal demokratikleşme dinamiğinin hedef tahtasında ‘üst sınıf’ olarak başka bir kesimin kalmasını sağlıyor. Bunu, Batı Avrupa devrimlerinde burjuvazinin aristokrasiyi yerleştirdiği toplumsal tepki paratoneri olma konumuna benzetebiliriz.”
“AKP’nin bugünkü hegemonik konumunun besleyen en önemli olgulardan biri de bu (…) Gelecek yıllarda TUSKON, MÜSİAD gibi örgütlerin, halk nezdinde TÜSİAD gibi, burjuva örgütleri olarak tanımlanması, AKP’nin de burjuva partisi olarak adının konması, Türkiye toplumunda taşların yerli yerine oturmasının önemli bir adımı olacak.”
Prof. Murat Belge, “Burjuvazi ve Kültür” başlıklı yazısında burjuvazinin sanatı aristokratın malikanesinden çıkarıp kente (burg) nasıl getirdiğini anlatıyor. 20. yüzyılda bunun değiştiğini belirten Prof. Belge, “Burjuvazi kültür koruyucusu olmaktan çıkmadı ya da büsbütün çıkmadı, ama kültürün belirli türlerini korumaya devam ederken, belirli türleri de ya görmezden geldi ya da yok etmeye çalıştı” diyerek bugünün burjuvazi ve kültür ilişkisini şöyle değerlendiriyor:
“Burjuvazi gitgide kendi ‘orta sınıf değer’lerine kapanıp kültür dünyasından uzaklaşıyor ya da onun göreneksel alanlarıyla ilgileniyor. ‘Avant-garde’ sanat ise yalnız burjuvaziyi değil herkesi terk edip kendi çetin keşif yolunda ilerlemek eğiliminde. Bu bana bir geçiş süreci içinde bir aşama gibi görünüyor.”
Görüş dergisinin konuya ilişkin yer alan “Orta Sınıflar Neyi Temsil Ediyor” başlıklı son makalede de Boğaziçi Üniversitesi öğretim görevlisi Prof. Hakan Yılmaz, 2007’da yapılan ve 2012’de tekrarlanan “Türkiye’de Orta Sınıflar” çalışmalarını kıyaslıyor ve “Sağ-sol ekseninde, kendini sağda ve merkezde görenlerin oranı değişmezken, solda görenlerin oranında kayda değer bir yükseliş meydana gelmiştir” ifadesini kullanıyor.