Hürriyet yazarı Sedat Ergin, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) içindeki cunta yapılanması tarafından düzenlenen darbe girişiminin kilit ismi, firarı Adil Öksüz'ün tutuklu Hasan Balcı ile bağlantılı olduğunu hatırlatarak "İşte Hasan Balcı, Adil Öksüz’ün en zor anında adliyeden aradığı kişidir. Ancak Balcı savcılık ifadesinde Öksüz ile telefonda görüştüklerini reddediyor 'Adil Öksüz’ü tanımıyorum' diyor" dedi.
Sedat Ergin'in "15 Temmuz ve Akıncı Üssü (8): Adil Öksüz ve aile boyu darbeciler" başlığıyla yayımlanan (21 Temmuz 2017) yazısı şöyle:
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Kurumu’nun Atatürk Araştırma Merkezi’nde şube müdürüdür Hasan Balcı, darbe suçlamasıyla tutuklandığı 24 Eylül 2016 tarihinde.
Tutuklanması, “Hava Kuvvetleri İmamı” Adil Öksüz’ün telefon kayıtları üzerinden yapılan teknik incelemelerin bir sonucudur.
Teknik çalışmada, Öksüz’ün 16 Temmuz 2016 günü sabahında Akıncı Üssü’nün civarında yakalanıp gözaltına alındıktan sonra Balcı ile üç telefon görüşmesi yaptığı tespit edilir.
Öksüz ile Balcı arasındaki telefon konuşmaları 17 Temmuz günü beşer dakika arayla saat 15.15’te, 15.20’de ve 15.25’te gerçekleşir.
Öksüz’ün serbest bırakılması olayıyla ilgili olarak Savcı Ramazan Dinç tarafından geçen ay hazırlanan iddianamede, kendisinin 16 Temmuz 2016 günü 11.00-12.00 sularında Akıncı Üssü civarında açık arazide gözaltına alındıktan sonra Kazan İlçesi Kışla Jandarma Karakolu’na götürüldüğü, 17 Temmuz günü sabah 05.00’te Ankara Batı Adliyesi’ne getirildiği, sorgulamasının 18 Temmuz günü sabahın erken saatlerinde sonuçlandığı ve ardından serbest bırakıldığını okuyoruz.
İddianameden Öksüz’e kendisine ait cep telefonunu adliye nezarethanesinde gözaltındayken bizzat karakol komutanı Jandarma Başçavuş Osman Gök’ün verdiğini de öğreniyoruz.
İşte Hasan Balcı, Adil Öksüz’ün en zor anında adliyeden aradığı kişidir. Ancak Balcı savcılık ifadesinde Öksüz ile telefonda görüştüklerini reddediyor “Adil Öksüz’ü tanımıyorum” diyor.
*
Hasan Balcı’nın 15 Temmuz içindeki konumunu değerlendirirken hesaba katmamız gereken çok çarpıcı bir nokta daha var. Hasan Balcı’nın asker olan iki oğlu görev yerleri Ankara dışında olmasına karşılık, 15 Temmuz gecesi Ankara’da ortaya çıkmışlar ve aktif bir şekilde darbe girişiminde yer almışlar.
Küçük oğlu Halil Burak Balcı (1987) 15 Temmuz 2016 tarihi itibarıyla Konya ilinde 3. Ana Jet Hava Üssü’nde 135. MAK ve İHK Komutanlığı’nda hava piyade üst çavuşu olarak görev yapıyor. Akıncı iddianamesinin 90 numaralı tutuklu sanığı Balcı, 15 Temmuz günü Konya’dan yanına askeri malzemelerini, kamuflaj elbiselerini de alarak karayoluyla Ankara’ya intikal etmiş, saat 14.00’te Akıncı Üssü’ne ayak basmıştır.
Darbe girişiminde Halil Burak Balcı’ya verilen görev, üssün güneybatısındaki Sincan nizamiyesinin güvenliğini sağlamasıdır. Elinde HK tipi makineli tüfekle nizamiyeye gider. Gece yarısı halkın nizamiye önünde toplanmasıyla gerilim birden yükselir.
“Nizamiyeye doğru ilerlemeye başladılar. Ben kaygıya kapıldım ve havaya 5-10 el ateş ettim. Havaya ateş ettiğim için benim silahımdan çıkan kurşunun birilerine isabet etmesi mümkün değildir” diye anlatıyor savcılık ifadesinde Balcı.
Ancak Akıncı Üssü’ne ilişkin iddianamede bu hadiseye daha farklı yaklaşılıyor. Buna göre, halkın kapıya gelmesi üzerine nöbet tutan ekip ağır makineli silah talep etmiş, orada bulunan Yüzbaşı Özkan Hekin ise bu duruma itiraz ederek “Bu benim savaşım değil, burası benim birliğim değil, ben kışlama dönüyorum” diyerek nizamiyeyi bırakıp kaçmaya başlamıştır.
Gerisi iddianamede şöyle aktarılıyor: “Bunun üzerine nizamiyede nöbet tutan Halil Burak Balcı’nın Albay Ali Eraslan ve Yarbay Mustafa Zelbey ile görüştüğü ve ”Komutanım Özkan Hekin giderse buradaki tüm istihbaratı verir, onu almamız gerekir” dediği, Zelbey ve Eraslan’ın “Ne gerekiyorsa onu yapın, durdurun, durmazsa indirin” dedikleri, bunun üzerine Halil Burak Balcı’nın da silahla ateş ederek Özkan Hekin’i vurduğu, Özkan Hekin’in kaldırıldığı hastanede öldüğü...”
İddianamedeki bu bölüm diğer şüphelilerin anlatımlarıyla da destekleniyor. Ancak talimatı veren Yarbay Mustafa Zelbey, ifadesinde “Gidin alın ama sakın ateş etmeyin” dediğini ileri sürüyor, “Ben Balcı’ya ‘indirin’ şeklinde emir vermedim” diyor.
*
Ağabey Gökhan Balcı (1982) ise Genelkurmay Ana Karargâh iddianamesinin 96 numaralı tutuklu sanığıdır. Tekirdağ 8. Mekanize Piyade Tugayı Komutanlığı’nda binbaşı olarak görev yapmakla birlikte, 15 Temmuz günü Kara Harp Okulu’nda öğrenci alımları için Ankara’da görevlendirilmiştir. Darbe hareketinin başlamasından sonra Genelkurmay karargâhına gider Balcı.
İddianamede Balcı’ya ayrılan bölümde toplam 26 fotoğraf üzerinden kendisinin darbe gecesi sergilediği mesaiyi bir fotoroman gibi izleyebiliyoruz. 16 Temmuz’da 01.06’da sivil giysiyle kuzey nizamiyeden giriş yapıyor, 01.10’da karargâh binasına adım atıyor, 02.33’te elinde uzun namlulu bir silahla karargâh koridorunda yürüyor, 02.33’te ise elindeki uzun namlulu silahla merdiven başından aşağı kata doğru ateş ediyor, 02.55’te darbeci askerler mavi kot pantolonlu bir şahsı kol ve bacaklarından merdiven başında yerde sürüklerken bu şahsın yanına geliyor ve darbeci askerlerle konuşuyor. Ve sabah saat 11.04’te bahçede -kaçmak üzere- yürürken görülüyor.
Balcı’nın açtığı ateş sırasında ne olduğunu iddianamenin 1453’üncü sayfasında öğreniyoruz: “Gökhan Balcı’nın darbeyi engellemek üzere karargâha gelen vatandaşlara karşı Sinan Sürer, Abdurrahim Aksoy ve Mustafa Mengi ile birlikte ateş açtıkları, ateş sonucu Resul Kaptancı’nın sağ kol bölgesine aldığı iki, sağ göğüs bölgesine aldığı bir isabetle akciğer ve damar yaralanması, Mesut Acu’nun ise göğüs bölgesinden aldığı bir isabetle akciğer ve kalp yaralanması sonucu şehit oldukları anlaşılmıştır.”
Bir kez daha Öksüz’den yola çıktık ve bakın yine nerelere geldik...