Sabah Gazetesi'nden Tuluhan Tekelioğlu, geçtiğimiz günlerde hazin bir kazada kazada yok olan Esat Edin'in ailesinin hikayesini kaleme aldı. Hiç kolay değil. Aradan bir hafta geçti. Trajik bir şekilde hayatını kaybeden baba ve üç çocuğu için onları tanıyan tanımayan herkes gözyaşı döktü... Büyük bir kalabalık, papatya ve beyaz güllerle uğurladı onları, annelerinin yanına. Ailenin tek tesellisi de buydu belki. Bir yakınları benimle konuşurken, şu resmi anlatıyordu: "Bir baba düşünün, sabahın köründe dört çocuğuyla birlikte trambolinde zıplıyor!" Esat-Mehpare, Serra, Cem ve Aliye artık yok. 14 yaşındaki Murat çekirdek ailesini kaybetti ama anneannesi Rosie (çocuklar ona Tom diyor), halaları Leyla ve Belkıs, amcası Rıfat, dayısı Mehmet, yengesi Özlem, Edhem abisi, Fadi, komşusu Mehmet Ali-Şerife çifti, Mehpare'nin refakatçi kuşları ve ona anne-babasının bıraktığı yüzlerce seveniyle birlikte yalnız değil o köyde... 'Her Şeye Rağmen İkimiz' röportajı için Esat Edin'i, kaybettiği eşi Mehpare Hanım'ı anlatması için aramıştım. "Bir ay sonra konuşalım," dedi. Geçtiğimiz hafta cumartesi yine aradım. Telefonu çalıyor ama cevap vermiyordu. Telefonunu yanına, çadıra almamış meğer... 'Türk filmlerinde bile bu kadar trajedi üst üste gelmez,' dedirten türden bir hikâye... Pek çok insan Mehpare ve Esat Edin'in mutluluğuna gıptayla bakar, onları örnek aile gösterirdi. Mehpare Edin iki yaz önce, uçakta, güzeller güzeli çocuklarıyla önümdeki koltukta oturuyordu. Alımlı, dikkat çekiciydi. Asil, özel bir duruşu vardı. Bir prenses gibi... İran asıllı bir prensesin soyundan geldiğini bu hafta öğrendim. "Mutluluğun resmini çizmeniz istense ancak bu aile olurdu," diyen yakınından... Sadece o kişiyle değil, arkalarından gözyaşı döken onlarca yakınıyla konuştum. Acılı zamanlarında bana ayrıcalık tanıdıkları için teşekkür ederim. Esat ve Mehpare Edin'in yakın bir dostunun dediği gibi, her köşesinde başka bir efsane yaşatan görkemli ve gizemli İda, onları koynuna aldı... Yaşam kimi zaman uzun, kimi zaman kısa. Aslolan mutlu olmak ve çocuklarına mutluluğu öğretmek. Murat'a bütün acılarına rağmen kalan en önemli miras, mutluluğun ne olduğunu öğrenmiş olması... Yıl 1993... Güzel Mehpare'yi (Taki) ilk gören Esat Edin'in ağabeyi Rıfat Edin'dir. İki yakışıklı bekâr, kızlardan konuşurken, Rıfat; çok güzel ve zarif biriyle tanıştığını, kardeşi Esat'a anlatır. Esat Edin genç kadını merak eder. Onu tanımak ister. Zaten görür görmez birbirlerine âşık olurlar. Mehpare, kendisinden dokuz yaş büyük olan Esat Edin'in ince zekâsından, esprilerinden ve yüzünden hiç kaybolmayan tebessümünden etkilenmiştir. Zamanla birbirlerini tamamladıklarını fark ederler. Esat Edin ne kadar dağınıksa, Mehpare Taki o kadar düzenlidir. Esat ne kadar komikse, Mehpare o kadar ciddidir. Ama birlikteyken çok eğlenirler. 2 Ekim 1993 yılında evlenirler. Esat Edin, evliliklerinin ilk gününden itibaren dört çocuklu büyük bir aile olacaklarını arkadaşlarına anlatır. Aynen kendi kardeşleri gibi, iki kız, iki erkek çocuk istemektedir. Hatta hayali, çocuklarını özgürce doğaya bırakmaktır. Büyük şehrin kalabalığından uzak, arkadaşlarıyla akşam geç saatlere kadar oynayacakları, güvenlik kaygısı olmadan koşturacakları, hakiki komşuluk ilişkilerinin kurulacağı, yüzlerce aileden oluşan bir köy hayalidir bu. Çalışmalara çoktan başlamıştır. "Her şeyi iyi tarafından görebilen bir adamdı. Zor zamanında bile..." diyor bir dostu. Sıcak, samimi, en alttan en üste kadar çalışanlarına değer veren, iki sene öncesine kadar çalışanlarına kendi evinin bahçesinde kuru fasulye-pilav hazırlayan, alçakgönüllü bir patron. Felsefesi olmayan bir şeyin yaşama olanağının olmadığını düşünen, sanatçı ruhlu bir insan. İş toplantısından çıktığı an çocuklarla olacaksa, kendini çocuklarına veren bir baba. Enerjik, komik, pırıltılı, insan ruhuna dokunan, kıvrak zekâsıyla kardeşlerini bile şaşırtan, iyi bir arkadaş. Hayalci. Sinemaya gitmektense, doğayı keşfe çıkmayı tercih eden meraklı bir insan. Güzel anları sevdiklerine anlatarak, mutluluğu kalıcı kılmaya çalışan biri. Belki de bu yüzden, geçtiğimiz cuma günü ablasıyla telefonda uzun uzun konuşup, Leyla Hanım'a, "Hayatımın en güzel haftasını geçirdim," demiş. Belki de bu yüzden sermaye merkezli yaşamayı, 'Kâr, daha çok kâr,' demeyi aklına dahi getirmemiş. Kazdağları'nı Londra'dan çok sevmişler Çocuklar ve babaları Kazdağları'na gitmeyi kafalarına, Londra'ya gitmeden önce koymuşlar. Londra'dan geldiklerinin ertesi sabahı malzemelerini alıp erkenden yola çıkmışlar. Evdeki yardımcıları Sefer Bey, "Her gün bana telefon edip çadır hazır mı?" diye soruyordu, diyor. Kazdağları'na geldiklerinde babaları çocuklarına "Londra mı daha güzeldi, burası mı?" diye sormuş. O sırada arkalarında beliren gökkuşağına dönen Aliye, "Londra da güzeldi ama burası daha güzel," demiş. Mehpare Edin - Ortaköy'de, aşı boyalı evde otururken eşine "Ben habire doğuruyorum, onlara bir köy gerekli," diye espri yapan Mehpare Edin en küçük kızını, kocasının yoktan var ettiği köylerinde doğurur. - Mehpare Edin, Kemer'e taşındıklarında ise şakayla karışık eşine şunu söyler: "Reklamlarınız doğruymuş. Rahat ettim, komşularım da şahane..." - Hastalığı süresince, ağrıdan yakınmaz, hastalığını konuşmaz. Etrafında oluşan sevgi haresinden şaşkın ama mutludur. Hastalığı süresince Mehpare Edin'in muazzam bir arkadaş desteği olmasına rağmen, her an yanında olmasını arzu ettiği insan, Esat Edin'dir. Yakınları "Emniyeti ve huzuru Mehpare'ye Esat veriyordu," diyorlar. - Hastane odasında 80'li yılların müziklerini dinlerler eşiyle birlikte... Birbirlerine zaafları çoktu Mehpare Edin, elinden her iş gelen, programcı bir anne. Hafızası kuvvetli, detaycı, işinde çok zaman geçirdiği için zaman zaman kocasına serzenişte bulunan, eşine tutkuyla bağlı bir kadın. Esat Edin'in her zaman en çok güvendiği hayat arkadaşı. "Birbirlerine çok zaafları vardı," diyor, yakın bir arkadaşları. Bütün ailenin en sevdiği trambolin boş kaldı 6 Nisan 2008'de, Mehpare Edin'in vefatından tam iki hafta sonra 48. yaşına giren Esat Edin, salona ellerinde kocaman bir pastayla giren çocuklarına bakarken gözyaşlarını tutamamış. Ablasına dönüp, "Mehpare'nin bana bıraktığı en büyük hazine onlar," demiş. Mehpare Edin için bir arkadaşı "Hastalığının hayatını yönetmesine izin vermeme gayreti içindeydi. Öyle bir insandı ki Mehpare, en önemli ameliyatına gireceği akşam sakin sakin kitap okuyordu," diyor. Hastanede Leyla ve Belkıs (Edin) bir gün Mehpare Edin'e sormuşlar: "Esat'la evlenmiş olmasaydın, şu an kiminle evli olmak isterdin?" Düşünmüş, düşünmüş... "Esat'tan daha iyisi aklıma gelmiyor," demiş. Geçtiğimiz ay, aynı soruyu Ayhan Sicimoğlu, Esat Edin'e sormuş. "Her dakika özlüyorum. Yıllar sonra bile onun yerine birini koymam mümkün olamaz." Esat Edin'in kimseyle paylaşamadığı, ikinci kadınsa anneanne Rosie... Esat Edin bir gün eşine şöyle der: "Benden kaçar gidersen, şunu bil ki çocuklar ve annen benimle kalıyor." Çocuklar anneannelerinden büyük kuvvet ve şevkat alarak, annelerinin ölümünü onun desteğiyle kabullenmeyi öğrenmişler. Zaman ötesi bir mimariye ve duyguya sahip aile evi, bana Peter Pan'in ülkesini hatırlattı. Duvarlarda çocukların yaptığı resimler asılı. Aliye, Cem ve Serra'nın anısına açılan defter, duvarın önünde, küçük masanın üzerinde duruyor. Defterlerin altına beyaz örtüler serilmiş. Tipik bir Osmanlı evi olan, mimari detaylarında Akdeniz etkisi gizli bu taş evi Esat Bey, yakın dostu Pozan Köktentürk'le beraber yapmış. Girişte çocukların haftalık okul programı duruyor. Ekim ayı takvime kocaman 'TATİL' yazmışlar. Büyük ağaçların sardığı yeşil bahçenin ortasında ise kocaman bir trambolin var. Sabahın erken saatinde, işe gitmeden önce dört çocuğuyla trambolinde zıplayan bir baba hayal ediyorum! Hüzünle hatırlanacak ailenin mutluluğunu anlatan son resim... Murat: Kitap kurdu Ailenin ilk göz ağrısı. Olgun, okumaya meraklı. Annesinin vefatından sonra kendisi istemiş Londra'da okumayı. "Halası olarak takılırdım Murat'a. En büyük kardeş olmanın ikimize de verdiği zorluklar konusunda şaka yollu dertleşirdik," diyor Leyla Edin. "O, bütün kardeşlerini kaybetti. Ben tek kardeşimi kaybettim. Murat ailemizin ilk gözağrısı. Çok iyi bir ağabey. Otoritesini kardeşlerine hissettirirdi. Kardeşler de onun sözünü dinlerlerdi. Mesela kızlar kavga ettiklerinde, hakem olarak Murat'a giderlerdi." Aliye: Melek yüzlü Aliyoş Kurdelaya bile Melek adını takan, resimlerde melekler çizen, melek yüzlü Aliyoş. Serra: Dansçı olmak isterdi Dansa kabiliyeti olan, çok güzel şarkı söyleyen Serra, dans derslerini aksatmazdı. Cem: Merhametli afacan Haylaz, kardeşlerin arasında en asi ruhlu olanı. Ama aynı zamanda çok da merhametli.