'Televizyonun ölü saatleri' diye nitelediği geceyarısında insanları ekrana bağlayan, izleyicileri tatlı bir tebessümle uykuya göndermeyi amaç edinen Saba Tümer’le Hello! dergisi bir röportaj gerçekleştirdi. Herkes sizi konuşuyor. Hızlı bir çıkış yaptınız. Saba Tümer: Samimiyet prim yaptı. Eskiden hep sahtelik yapılıyordu. Artık insanlar samimiyetin iyi bir şey olduğunu fark etti. Meğer hep onu istiyorlarmış. Ben zaten hep öyleydim. İzmirli’siniz. İzmir’den İstanbul’a yolculuk nasıl oldu? S. Tümer: İzmir’deki basın yayında okuyan Saba ile şimdiki Saba arasında dağlar kadar fark var. Hayal ettiğim yerde miyim? Evet. Kolay mı oldu? Hayır, çok zordu. Özellikle annem öldükten sonra. İki kardeş zoru başardık. Ben kendi ayaklarımın üzerinde duruyorum. Röportaj yaptığınız çoğu insan ya birinin karısı ya da kızı, akrabası. 24 yaşında annenizi kaybettiniz. S. Tümer: Beni çok katı yaptı. Birincisi büyük bir şoktu. Sonra teyzem kalp krizi geçirdi. Bu da ikinci şoktu. Sonra hayatla bir şekilde dalga geçmeye başladım. Canın kadar sevdiğin insan gitmiş, artık kimsenin önemi yokmuş gibi geliyor. Çok fazla kimseyi içine sokmamaya başlıyorsun. Hep bir set çekiyorsun veya bir yerde ‘arıza’ veriyorsun. Koskoca bir duvar örmüşsün önüne ve bunun sen bile farkında değilsin. Şu anda kendi içime girmeye çalışıyorum ama kendim bile giremiyorum. Gerçekten derinlere inmek istiyor musunuz? S. Tümer: Bir şeyleri çözmem lazım. Hayat devam ediyor. Yeniden sevmeyi öğrenmek lazım! Öyleyse bu seti aşkta da çekiyorsunuz, öyle mi? S. Tümer: Evet, evet. Esas aşkta bu seti çekiyorum. Bütün hayatımda. Bu, ‘güçlüyüm!’ vurgusu mu? S. Tümer: Güçlü müyüm? Evet güçlüyüm. Ama belki de kendimi olduğumdan daha fazla güçlü gösteriyorum. Bir röportajınızda kendinizi ‘Kuran’a bağlı muhafazakar’ olarak nitelendiriyorsunuz. Bu uhrevi duygulara nasıl geldiniz? S. Tümer: ‘Kuran’a bağlıyım’ dediğim şey; insanın kendisini bulması, kendini sevmesi, birlik – bütünlük içinde, kendisiyle barışık olması, iyi bir insan olması, işin özü bu. Zaten hepimiz onu aramıyor muyuz? O tekamüle ulaşabilmek, o sevgiye... Onun için de bir şeyler yapıyorsun: meditasyon, Uzak Doğu felsefesi ile ilgileniyorsun, bazen Kuran-ı Kerim, bazen Mevlana okuyorsun. Bir şekilde tüm bunlarla ilgilenme ihtiyacı hissediyorsun. Siz fazla delikanlı mısınız? S. Tümer: Fazla dobrayım. Doğrusu tanıdığım bütün erkeklerden daha delikanlıyım. Düşündüğümü söylerim. Hissettiğimi belli ederim. Birini sevmiyorsam da bir şekilde belli ederim ya da uzak dururum, kaçarım. Senin bir hareketin bana ters geliyorsa, çıkartırım seni hayatımdan. Netim, net. Kimseye yalakalık yapmam. Bu iyi mi? Evet, ben buyum. Bu korunaklılık aşkı coşkuyla yaşamanıza engel olmuyor mu? S. Tümer: Aşkta da duygularımı çok fazla belli edemiyorum. Bunu son ilişkimde çözdüm. Özeleştiri yapınca ortaya çıktı. Erkekleri çözdünüz mü peki? S. Tümer: Ayyyy! Onların çözülecek hiçbir yanı yok. Nesini çözeceksin? Hepsi birbirinden acayip! Belki de çok fazla çözmeye de çalışmadım. Bence insanları olduğu gibi kabul etmek lazım. Yani erkekleri hemen hayatınızdan atarsınız, öyle mi? S. Tümer: Evet. Tabii ki karşındakilere şans veriyorsun. Bir, iki tamam ama üçüncüde bakışlarım değişiyor. Bakışlarımı kontrol edemiyorum; pisliğe bakar gibi bakıyorum. O zaman hayatımdan çıkarmam gerekiyor, çünkü bana zarar verecek. Negatifi salgılamaya başlıyorum. Günümüz fast – food ilişkilere ne diyorsunuz? S. Tümer: Kadın kendi ayakları üzerinde durabiliyor. Ve daha bencil olabiliyor. Erkeklerin de canına minnet. Onlar da bu çarka uyuyorlar. Bu zincirleme biçimde gidiyor. Kimsenin suçlanabileceği bir durum yok ortada. Sonuçta ne istediğini biliyorsan mutlu olabilirsin, istediğin ilişkiyi de bulabilirsin. Ama ne istediğini bilmiyorsan bocalayacaksın; o, bu, şu... Siz ne istediğinizi biliyor musunuz? S. Tümer: Biliyorum. Ben deneme – yanılma ilişkilerine girmem. Benim için her zaman ön planda olan işim. Çok özverili bir insan olması lazım. Kısmet! Başka dönüşümler içinde olur musunuz? S. Tümer: Ben öyle planlar yapmayı sevmiyorum. Akışına bırakmayı seviyorum. ‘Plan yaparken Tanrı gülermiş’ diye bir laf var ya, tam bizim sektörümüze uygun. Ama tek bildiğim bir şey var ki yaşlandığımda Monte Carlo’da yaşamak istiyorum. Sakin, huzurlu, rahat! Sosyal yaşamınız uçlarda mı? S. Tümer: Ben Yay burcu olduğum için her şeyi uçlarda yaşıyorum. Evet, bol eğlence. Çok iş, evet çok iş. Huzuru da arıyorsun. Gece programdan sonra eve dönüyorum, kitap okuyorum, dinleniyorum. Pazarları da evde geçirmeyi seviyorum. Eğlenebileceğime inandığım her yere giderim. Hiç bilmediğim ‘ucubik’ bir yere gitmem. ‘Tiki’ eğlenceleri de sevmem. Kahkahalarınız da size hep soruluyor. Bu gerçekten yürekten gelen bir şey mi? Siz hep böyle mutlu musunuz? S. Tümer: Kahkahalarım bir kere yapmacık değil. Bazen programın temposu içinde hiç olmayacak bir yerde de gülüyorum. Bunu misyon edindim. Her şey o kadar ağlak ki. Bizim sloganımız da, ‘Sizi tatlı bir tebessümle uykuya göndereceğiz’. İşte verdiğim sözü tutuyorum. Kuralları seven biri değilsiniz... S. Tümer: Sonunu düşünmeden yaşamayı seviyorum. Gözüm karadır. İmaj hiç umurumda değil. Sokağa çıktığımda eğlenmeliyim. Kim ne demiş, kim beni dans ederken görmüş, kim beni eğlenirken görmüş?. Etrafımda kim varmış, yokmuş diye bakmam bile. Eğer bir yerden veya ortamdan çok sıkılırsam kalmam, hemen ‘kaçarım.’ Arkadaşlarım ilk başlarda bozuluyorlardı. Kendimi çok sıkarsam da bayılıyorum. Gençliğimde ‘ayıp olmasın’ diye idare ediyordum. Şimdi kendimi daha çok seviyorum. Şimdi ne istediğimi daha net biçimde biliyorum. Biraz bencil bir röportaj oluyor ama ne yapayım? Peki çok ‘dost kazığı’ yediniz mi? S. Tümer: Hayal kırıklığı hissediyorsun. Sonra kendine suç buluyorsun. ‘Cin gibi geçinirsin, nasıl bu kadar yedin?’ dersin. Sonra tüm bu duyguların çatışması çıkar. Hem kendine, hem karşındakine kızıyorsun. Sizinki nasıl bir olgunlaşma süreciydi? S. Tümer: Annemler dört kız kardeşler; eniştemler, kuzenler... İtalyan aileleri gibi çok kalabalık bir aileydik; hep beraber büyüdük. Hem sevgi dolu, hem de eğlenceli. Okulda da ne istediğimi, nereyi kazanacağımı bilirdim. Öyle hayaller aleminde değildim. Kapasitemi biliyordum, öyle ders çalışmayı da sevmiyordum. Adil bir insanımdır; kendiminkini de insanların haklarını da savunurum. Herkes benim avukat olacağımı bekliyordu. Rakip programlar için ne diyeceksiniz? S. Tümer: Televizyonlardaki ölü bir saati canlandırdım. Şimdi herkes o saatleri doldurma peşinde karşıma insanlar çıkartmaya çalışıyorlar. Reha Muhtar da program yapıyor. Siz birlikte de çalışmıştınız. S. Tümer: Eski patronlarım rakibim oldu. Benim için güzel bir duygu, çok gurur verici. Bakalım reyting savaşlarında ne çıkacak? S. Tümer: Ben birinciyim. Hani Hülya Avşar’ın bir sözü vardı: ‘Bir belli; iki ile üç göstersin kendini.