Büyük bir güldürü ustası

Büyük bir güldürü ustası
Tiyatro ustası Gazanfer Özcan ölümüyle sevenlerini yasa boğdu. Dostları yaşadıkları anılarla onu yaşatıyorlar...Zaman Gazetesi’nde Selim İleri Gazanfer Özcan’ı anlattı. İleri yazısında; insanın çok sevdiği bir sanatkârla tanışmasının ve dostluk kurmasının çok anlamlı olduğunu ifade ediyor. İşte yazının devamı; Doktor Kemal Altınkaş haber verdiğinde Koço'da yemek yiyorduk, akşamdı. Daha bir iki dakika önce, Koço'nun tarihçesinden konuşuyorduk, yalnızca anılara değil, romanlara, öykülere geçmiş bir mekân... Birdenbire ayrılık acısı, ölüm acısı! Gazanfer Özcan'ı sahnede bir daha görememek!.. Arkadaşım Merih Ünalan'a "Başka bir Şehir Tiyatrosu'nda" dedim. "Belki, Beyoğlu'ndaki Yeni Komedi'de." Şüphesiz ki, İstanbul'un en güzel tiyatrolarından biriydi. Kat kat 'dore' perdeler yukarıya kalktıktan sonra, ikinci perde... o mavi, gökmavisi kadife perdeler iki yana açılıyor. Şimdi, beni büyüleyen bir oyun başlıyor. Adı ne oyunun? Bugün hatırlamama imkân yok. Hem, tek bir oyun değil ki. Dokuz on yaşlarındaki Selim için birçok oyunun anısı yaşıyor orada. Büyük aktrisler, büyük aktörler âdeta geçit törenine çıkıyorlar. Ve bu oyunların bazılarında Gönül Ülkü, bazılarında Gazanfer Özcan. Onları öyle tanıyorum. Meselâ Ben Çağırmadım ki; mavi sahne ışığında Gönül Ülkü, bir uçtan bir uca yürüyor... Şehir Tiyatrosu'nun o dönemde özenle yayımlanan dergilerini karıştırsam, öteki oyunları, öteki eserleri, sanki yeniden yaşayabilirim, hiç değilse, hayalimde canlanır... Bunlar 1962'ye kadar olmalı. 1962'de Gönül Ülkü-Gazanfer Özcan Tiyatrosu açılıyor. Şehir Tiyatrosu'ndan ayrılışları, evimizde başlı başına tartışma, üzüntü konusu. Neden ayrıldılar? Basına yansımamış olmalı. O zamanlar 'evlerin yıldızları' tiyatro, sinema, radyo sanatkârlarıydı. Gazanfer Özcan daha 1960'larda büyük bir güldürü ustasıydı. Tabiî, geçmişten gelen birikimiyle. Geçmiş günlerin hikâyesini ise, 1990'larda dinleyecektim, Gazanfer Bey'in eşsiz sohbetinden. Aktör olmak isteyen delikanlının heyecanları, Cahide Sonku'ya hayranlık, Halkevleri, Tepebaşı Dram Tiyatrosu'na gidip gelişler, Anadolu turneleri; her birinde coşkuyla gizli hüznün sarmaştığı anılar. Şimdi yine kırk beş yıl öncesi: Aksaray'da küçük, sevimli bir tiyatroya gidiyoruz. Küçük Opera mıydı o tiyatronun adı? Galiba. Belleğime güvenirseniz, Küçük Opera olsun. Küçük Opera'da Gazanfer Özcan'ın sahneye koyduğu Mum Söndü'yü izliyoruz. Tiyatro tarihimizi özümseyenler, Musahipzade Celâl'in oyununu mutlaka bilirler. Mum Söndü, 'geleneksel tiyatromuz'un çizgisini çok iyi bilen Gazanfer Özcan'ın yorumuyla çok etkileyici bir oyun olmuştu. Geçen onca yıla rağmen, Gazanfer Bey'in mimikleri, hayreti, yüksek tempolu oyunu bende asla silinmedi. Perde aralarında seyirciye şerbet ikram ediliyordu. Bunu hiç unutmam. Yıllar sonra Gazanfer Bey'e anlattım; önce, "Nasıl hatırlıyorsun?" diye sordu. Tadı damağımda kalmıştı şerbetin. Sonra, "Geleneksel çizgiyi perde aralarında da sürdürmek istedik, bir değişiklik, farklılık arayışıydı" dedi. Küçük Opera'dan sonra Azak Tiyatrosu. Azak Tiyatrosu'nun da bugünkü kaderini bilmiyorum. Gedikpaşa'daydı. Biz ya Cihangir'de oturuyorduk, ya Teşvikiye'ye yeni taşınmıştık. Kentin bir ucundan bir ucuna yolculuk gibiydi o günlerde, Cihangir'den ya da Teşvikiye'den Gedikpaşa'ya gitmek. Ama Azak Tiyatrosu'nda Gönül Hanım, Gazanfer Bey ve arkadaşları oynuyorlardı. Onları izlemek büyük mutluluktu. Hatta, günler öncesinden bilet alınırdı, ya annem ya babam alırdı biletleri, bugünün imkânlarından yoksun, tiyatronun gişesinden! Ya cumartesi ya pazar, matineye giderdik. Gedikpaşa yolu kısalıverirdi. Bir gün erken mi gittik ne oldu, Azak Tiyatrosu'nun kapısında duruyorduk, mevsim bahardı. Bir taksi geldi. Gönül Ülkü'yle Gazanfer Özcan indiler. Onları sahne dışında ilk görüşüm! Gazanfer Bey biraz sinirliydi, bir şeye kızmıştı. Yalnız tiyatroya girer girmez gülümsedi. Bu da aklımdan çıkmaz. Zaten, sahnede seyircisini kahkahalara alıp götüren bu büyük güldürü ustası, yakından tanıdıkça fark edecektim, tiyatronun düzeninde çok titizdi. Bozuk düzene tahammülü yoktu. Hele oyun öncesi, kulise girdiniz mi, derin sessizliğin saltanatını hissederdiniz. Ancak oyun bittikten sonra, ancak o zaman, Gazanfer Bey'in de neşesi yerine gelir, hoşgörüsü artardı. Yıllarca! Azak'ta, derken Zincirlikuyu'daki Hodri Meydan'da ne güzel oyunlardı onlar! Ahududu, Kocamın Nişanlısı, Kürkçü Dükkânı, Hanımlar Terzihanesi, Bir Kilo Namus, Yağmurdan Kaçarken... Adları bile sıcacık oyunlar. Her birinde, Gönül Ülkü-Gazanfer Özcan Tiyatrosu'nun kendine özgü üslûbu, cazibesi, tılsımı. Vodvil, fars, bulvar komedisi, çok uzak yansımalarla ortaoyunu, hepsi birbirine karışır; fakat bu karışımda daima saygı uyandırıcı bir 'düzey' korunur; Gönül Ülkü-Gazanfer Özcan Tiyatrosu bir düzey kollayıcısı olup çıkardı. En cüretli güldürü öğeleri bile zarafet tülünün ardından sahnelenirdi. Gönül Hanım'ın, Gazanfer Bey'in bayağılığa katlanmaları imkânsızdı. Bütün aile hayranlarıydık. Bütün aile diyorum; annem, babam, ablam, ben, sadece dört kişilik çekirdek ailemiz değil; taa Kadıköyü'nden anneannemle dedem, Lâleli'de oturan büyük halamız, Bedia Yengemizin Samatya'daki kızkardeşi... Yıllarca sevinçle seyrettik. Gözlerimizden yaş gelinceye kadar güldük. Gönül Ülkü-Gazanfer Özcan Tiyatrosu bize yalnızca iyilik ve mutluluk armağan etti. Gözümün önünde Kocamın Nişanlısı; galiba Şişli'deki tiyatroda; kim bilir hangi mevsim, yeniden sahneleniyor. Annemle birlikte gitmiştik. 'Felsefe profesörü', bilim kadını Gönül Hanım'ın bir değişmesi var ki, bütün romantizmiyle şimdi yine çıkageliyor. Güldürünün ortasında ince duyarlık. Güldürünün ortasında insanca bir bildiri. Ve güldürünün ortasında, ışıl ışıl, dönenip duran gözlerinden Gazanfer Bey'in aşk okunuyor! Ah demiştim bir keresinde, Kocamın Nişanlısı'nı her mevsim oynasanız... Gülmüştü Gazanfer Bey, "Senden başka kim seyreder artık Kocamın Nişanlısı'nı?!" Değişen koşullar, yükselen hırs, çirkinleşen siyaset, şu bu, Gazanfer Bey'in dikkatinden elbette kaçmıyordu. Belli etmezdi ama, bu yeni dünyada derin bir yabancılık çekiyordu. 1994'tü, Şişli'deki Gönül Ülkü-Gazanfer Özcan Tiyatrosu perdelerini kapadı. Tiyatrodan son çıkışlarında Gönül Hanım'la Gazanfer Bey hiç konuşmadan eve dönmüşler. Günlerce konuşulmamış perde kapayış; hep başka şeyler konuşulmuş. Sanki tiyatro öz dünyaları, ruh iklimleri değilmişçesine. Dayanamadılar. Biraz da biz, onları çok özleyenler kırılmayalım diye, Mecidiyeköy'deki salonda yine perde açtılar. İlk oyun Aşk Memuru'ydu. Engin Gürmen sahneye koymuştu. Yakın dostları Gül Gülgûn da konuk oyuncuydu. Perdecileri olmak istemiştim... İnsanın çok sevdiği bir sanatkârla tanışması, dostluk kurması hem çok güzel, çok anlamlı, hem de, bir gün Gazanfer Bey'in sözüyle, "vakit gelince", enikonu yaralayıcı. Sahnede yıllarca gördüğünüz bir büyük usta, sizi evinde, aile ocağını andıran kulisinde, yaz gezilerinde şu sahil lokantasında ağırlamış. Onu dinlemişsiniz. Sizinle anılarını paylaşmış. Hatta, fikrinizi sormak inceliğini göstermiş, sizi dikkatle dinlemiş. Ne çok zaman dilimi, hatırladıkça içlendiren. Dört beş yaz önce, Bodrum'da bir akşam, hep birlikte gülüyorduk sevgili, değerli Gazanfer Bey...