58'incisi düzenlenen Antalya Altın Portakal Film Festivali'ne 'Bağlılık Üçlemesi'nin ikinci filmi 'Bağlılık Hasan' ile katılan olan ödüllü yönetmen Semih Kaplanoğlu, “Büyük bir İstanbul filmi yapmak istiyorum. 30'ların ve günümüz İstanbul'u, Tanpınar'ın karakterlerinin konuştukları şeyleri bugün hâlâ yaşıyor olmamız bana çok çarpıcı geliyor. Eğer yapabilirsem üçlemenin sonu Ahmet Hamdi Tanpınar'ın hikâyesi olacak" dedi.
Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde ulusal kategoride yarışan Semih Kaplanoğlu'nun 'Bağlılık Üçlemesi'nin ikinci filmi 'Bağlılık Hasan', dün gece 'Yıldızların Altında 1' sahnesinde seyirciyle buluştu. 2007 yılında Altın Portakal Film Festivali'nde 'Yumurta' filmiyle 'En İyi Film' ödülünü kazanan Kaplanoğlu'nun filmine seyirciler yoğun ilgi gösterdi. Film, geçimini babadan kalma meyve ve domates bahçesiyle sağlayan Hasan'ın hayatındaki çelişkileri ve yaşamını ele alıyor.
Yönetmen Semih Kaplanoğlu, hikâyenin Bursa civarında bir mekan araştırması için seyahat ettiği sırada ortaya çıktığını belirtti. Kaplanoğlu, “Kahvede oturuyordum köylüler de vardı. O seneki mahsulden konuşuyorduk. O sırada yolda köye giren bir araç görüldü ve herkes oraya döndü. Arabadan bir bankacı çıktı ve kahveye gelip oturdu. Etrafa baktı ve herkes gitmişti. Ben de 'Ne oldu' diye sordum o da 'Hep böyle oluyor. Herkesin kredi borcu var. Beni gördükleri anda herkes kaçıyor' dedi. Orada tarımla uğraşan çiftçilerin genç bir bankacı çocukla mücadelesi dikkatimi çekti" dedi.
Filmdeki karakterlerin gerçeklikten uzak olmadığını belirten Kaplanoğlu, “Bağlılık hikâyesinde oyuncularla hikayenin aktarımıyla ilgili biraz üretken bir yaklaşım ele almaya çalıştım. Bu karakterlerin aynı zamanda sosyal temsiliyetleri de bir şekilde içermesini düşündüm. İnsanlar içlerinde olumlu ve olumsuz şeyleri birlikte taşıyor. Aslında hepimizin kendimizden bile gizlediğimiz kötü yanları var. Biraz bunları yaşayan karakterler olarak düşündüm" diye konuştu.
Film gösterimlerinin açık havada yapılmasıyla ilgili konuşan Kaplanoğlu, “İzmir'de çocukluğumda açık havada film izliyordum. Arada bir filmden başınızı kaldırıp yıldızlara bakabiliyorsunuz. Pandemi dönemi bizi daha başka türlü izlemelere yöneltiyor aslında. Cannes Film Festivali'nde güzel dönüşler oldu. Filmden sonra gelen yorumlardan mutlu olduk" dedi.
Uzun zamandır Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Huzur romanının adaptasyon süreciyle meşgul olduğunu söyleyen Kaplanoğlu, “Kolay gitmiyor, zorluyor bizi. Zaman zaman vazgeçme noktasına geliyoruz ama direniyorum, yapmayı istiyorum. Büyük bir İstanbul filmi yapmak istiyorum. 30'ların ve günümüz İstanbul'u, Tanpınar'ın karakterlerinin konuştukları şeyleri bugün hala yaşıyor olmamız bana çok çarpıcı geliyor. Şehrin tanınmaz hali ve değişimi kaybettiğimiz şeyin üzerinde ne kaybettiğimizi anlamamız lazım. Büyük bir bütçe gerekiyor. Yapılabilir mi bilmiyorum. Eğer yapabilirsem üçlemenin sonu Tanpınar'ın hikayesi olacak. Kaybettiğimiz şehri en azından bir kenarından gösterebilirsem ne mutlu bana" diye konuştu.
Oynadığı ilk sinema filmi olduğunu söyleyen filmin oyuncularından Filiz Bozok, “Uzun zaman geçtiği için izlediğim kadından baya uzaklaşmışım aslında. Tekrar set günlerine döndüm izlerken ve bana ne kadar çok şey kattığını fark ettim. Semih hocanın çok büyük takipçisiyim. Her gün kalktığımda bakıyorum, hoca bugün nerede diye. Bana çok büyük bir katkısı oldu. Benim için bir dönüm noktasıdır. Çok mutlu ve onurluyum" ifadelerini kullandı.
Kaplanoğlu ile çalışmanın kendisini çok mutlu ettiğini söyleyen Umut Karadağ da, “Ben senaryoyu aldığım zaman 1 ay boyunca günde 8 saat senaryo üzerine çalıştım. 30 yıllık oyunculuk hayatımda her şeyi düşündüm, planladım. Sete girince bambaşka pencereler açıldı. Karaktere çok yönlü, çok farklı yaklaşmamı sağladı. Ömrümde çok rahatlatıcı bakış açıları kazandırdı" dedi.