Evrenin oluşumundaki sırları araştıran Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi (CERN), büyük patlama deneyi için bir daha attı. Merkez, yapımı yıllar süren atomaltı parçacık çarpıştırma cihazını çalıştırılabilecek düzeye geldiğini ve 10 Eylül’de ilk deneyin yapılacağını duyurdu. CERN’deki araştırmalara Türkiye’den katılan 50 bilim insanından biri olan ve bir süre önce Türkiye’ye dönen TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Fizik Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Saleh Sultansoy CERN’deki bilimsel gelişmeleri izledi ve deney hakkında bilgi verdi. Çarpıştırıcı çalışma aşamasına geldi CERN’in dünya kamuoyunun odağı haline gelmesinin nedeninin “mühendislik harikası olan insanoğlunun kurduğu en büyük hızlandırıcı Large Hadron Collider-Büyük Hadron Çarpıştırıcısı’nın (LHC) çalışma aşamasına gelmesi” olduğunu vurgulayan Sultansoy, yerin yaklaşık 100 metre altında 27 kilometrelik tünelde kurulan bu çarpıştırıcının üzerinde 4 dev deney aletinin kurulduğunu belirtti. Sultansoy, “Bunlardan ikisi, ATLAS (A Toroidal LHC ApparatuS) ve CMS (Compact Muon Solenoid), genel amaçlı detektördür. ALICE (A Large Ion Collider Experiment) detektörü maddenin yeni hali olan quark-gluon plazmasını, LHCb (Large Hadron Collider beauty) deneyi ise evrenin oluşumunu sağlayan madde-antimadde asimetrisini incelemek için tasarlandı.” 10 Eylül’de deneyin önemli bir adımı atılacak 8 Ağustos 2008’de ilk protonların ön hızlandırıcıdan ana hızlandırıcıya başarılı bir şekilde aktarıldığını anımsatan Sultansoy, 10 Eylül’de ilk proton demetinin ana hızlandırıcıda devrinin sağlanması çalışmasının yapılacağını bildirdi. Sultansoy, böylece yapımı yıllar süren “atomaltı parçacık çarpıştırma cihazı”nın çalıştırılma aşamasına geldiğini söyledi. Bu deneyin ardından Ekim ayının başında da 5 teraelektronvolt (TeV) enerjiye sahip proton demetlerinin çarpıştırılmasının öngörüldüğünü anlatan Sultansoy, CERN’deki çalışmalarda evrenin oluşum sırlarıyla ilgili yeni bilgilerin de 2009 yılının sonlarından itibaren alınmaya başlanmasının öngörüldüğünü aktardı. Sultansoy, “Son araştırmalara göre, 2009’un sonlarında deneyler sonunda mini kara delikler görme olasılığı ortaya çıkacak. Ancak büyük patlama henüz olmayacak. Evrenin oluşmasıyla ilgili bilgilere bu tarihten sonra ulaşılmaya başlanacak. 10 Eylül’deki deneyde de büyük bir adım atılacak. Protonların 27 kilometrelik ana halkada dönmesini göreceğiz” diye konuştu. Evrenin en soğuk yeri Dünyanın 300 Kelvin, evrenin ise 2.7 Kelvin dolayında bir sıcaklığa sahip olduğunu, CERN’deki sistemin ise 1.8 Kelvin sıcaklıkta çalıştığını belirten Sultansoy, “Dolayısıyla CERN, evrenin en soğuk yeri.. Bu pek çok anlamda mühendislik harikası. 10 Eylül’den itibaren hızlandırıcıların çalıştırılması aşamasına girmiş olacağız” dedi. Sultansoy, 10 Eylül’de yapılacak deneyde dünyanın pek çok bölgesinden gazetecinin deneyi izleyeceğini ve kamuoyu ile sonuçları paylaşacağını söyledi. “Cern’deki ileri teknolojiler neler olacak?” CERN’deki teknolojilerin üç ana konu etrafında odaklandığını belirten Sultansoy, bunları evrenin oluşum sırlarını ortaya çıkarmayı hedefleyen “hızlandırıcı teknolojileri”, “detektör teknolojileri” ve “bilişim teknolojileri” olarak sıraladı. Hızlandırıcı teknolojisi olmadan bilim ve teknolojide hemen hemen hiç bir alanda geleceğin teknolojilerinin oluşturulamayacağına işaret eden Sultansoy, detektör teknolojilerinin de başta savunma sanayi olmak üzere pek çok alanda kullanıldığını söyledi. CERN’deki araştırmalarda dünyanın en önemli bilişim teknolojilerinin geliştirilmeye başlandığını, dünya genelinde pek çok bilgisayarın ortak kullanılmasını sağlayacak “Grid” teknolojisinin en ileri araştırma aşamalarının da burada yapıldığını kaydeden Sultansoy, Grid’in www sisteminin bir üst sistemi olduğunu ve bu teknoloji sonucu gelecekte yaşanacakların tahmin bile edilmesinin zor olduğunu belirtti. Sultansoy, “Özellikle e-devlette her mesleğin bilgi alışverişinin çok hızlı yapılacağı dünya genelinde ortak bilgisayar ağı oluşturacak grid projesinin temelleri de burada atılıyor. CERN’in yıllık ürettiği bilgi miktar 15 milyon GB dolayında” diye konuştu. Cern’deki Türkler 12 Avrupa ülkesi tarafından İsviçre-Fransa sınırında bulunan Cenevre’de 1954 yılında kurulan CERN’in, bugün dünyanın en büyük yüksek enerji fiziği laboratuvarı olduğunu belirten Sultansoy, bu merkezin Avrupa’nın nükleer fizik alanında ABD ve Rusya ile rekabet eder düzeyde olmasını sağlamak amacıyla kurulduğunu anlattı. 1999 yılında Bulgaristan’ın katılımı ile CERN’e üye ülke sayısının 20’ye yükseldiğini ve Avrupa başta olmak üzere dünyanın pek çok ülkesinden 6 bin 500 dolayında bilim insanının buradaki araştırmalarda yer aldığını ifade eden Sultansoy, “Türkiye, maalesef halen gözlemci statüsünde. Ancak son üç yılda yetkililerin çabalarıyla büyük bir canlanma başladı” diye konuştu. Kuruluşundan itibaren CERN hızlandırıcıları sayesinde pek çok yeni parçacık bulunduğunu aktaran Sultansoy, özellikle 1970’lerde nötr zayıf akınlar ve zayıf etkileşmeleri taşıyıcısı olan elektromanyetik etkileşmelerin taşıyıcısı fotonun büyük kütleye sahip benzerleri, 1980’lerdeki W ve Z bozonların CERN’de yapılan bulgular arasında olduğunu ve bunların Nobel Ödülü aldığını belirtti. Bu çalışmaların Kasım ayı ortalarında tamamlanmasının ardından gelecek yıl da asıl amaç olan 7 TeV’lik proton demetlerinin çarpıştırılmasının planlandığını aktaran Sultansoy, “Bu durumda ilk bilgilerin 2009 yılının yaz döneminde fizik camiasına aktarılması söz konusu” dedi. Türkiye üniversitelerinden ve TAEK’ten yaklaşık 50 bilim insanının CERN’de yapılan araştırmalara katıldığını anımsatan Sultansoy, bunun yanında 10 bilim insanının da ABD, İngiltere ve benzeri ülkelerin üniversiteleri üzerinden CERN’de çalıştığını belirterek, şunları söyledi: “Bu sayıya ulaşmamız geçen yıl düşen uçakta kaybettiğimiz Prof. Dr. Engin Arık önderliğinde ve Türk Fizik Derneği başkanlığı desteği ile yaptığımız mücadelenin sonucu. 10 yıl önce bu sayı 10 kişiyi bile bulmuyordu. Son yıllarda Başbakanlığın, DPT’nin ve TAEK Başkanının desteklerini özellikle vurgulamak gerekiyor. Tüm bunların yanı sıra Türkiye, mutlaka CERN üyesi olmak zorunda. CERN’de ortaya çıkan yeni teknolojilerden üye ülkeler yararlanabilecek. Ancak gözlemci ülkelerin ne kadar bilgi alabileceği henüz belli değil.. Temel fizikle ilgili konular büyük olasılıkla açık olacak, ancak teknolojilerle ilgili bilgilerin ne kadarının açılacağı belli değil.” CERN’deki ATLAS deneyinde Boğaziçi ve Ankara Üniversitesi, CMS deneyinde ODTÜ, Çukurova ve Boğaziçi üniversitelerinin doğrudan katıldığını ancak, diğer bazı üniversite elemanlarının da bu dört üniversite üzerinden CERN’deki araştırmaları izleyebildiğini anlatan Sultansoy, Türk araştırmacıların deneylere katkısıyla ilgili şunları kaydetti: “İki yıl önce Doğuş üniversitesi LHC ile doğrudan bağlantısı olmayan CAST deneyine ve bu sene Yıldız Teknik Üniversitesi ALICE deneyine katıldı. Maalesef bu deneylerin kullandığı detektörlerin yapımına önemli bir katkıda bulunamamışız. Ama Trigger and Data Acqusition-Tetikleme ve Veri Algılama ve detektör elemanlarının testi ile ilgili çalışmalarda faal olarak özellikle Boğaziçi ve Çukurova grupları yer alıyor. Bununla birlikte Türk grubu, ATLAS deneyinin fizik araştırma programının hazırlanmasında önemli katkılarda bulundu ve bu kapsamda veri alma hazırlıklarında çalışmalarımız devam ediyor.” Prof. Dr. Saleh Sultansoy, Türk araştırmacıların hızlandırıcılar konusunda CERN’de 2020’li yıllarda kurulması planlanan Compact LInear Collider-Kompakt Doğrusal Çarpıştırıcı (CLIC) projesi çalışmalarına katıldığını ve bu kapsamda ilk defa genç bilim insanlarının ve yüksek lisans ve doktora öğrencilerinin en ileri hızlandırıcı teknolojilerden biri ile ilgili doğrudan deneyim kazanma imkanına sahip olduklarını sözlerine ekledi.