Elizabeth Lunday 'Büyük Sanatçıların Gizli Hayatları' kitabında Frida Kahlo'dan Jan Vermeer'e, Rembrandt'dan Henri Matisse'e, Edward Munch'tan Michelangelo'ya kadar bir çok sanatçı hakkında bilinmeyenleri kalema aldı. Mimari ve sanat konusunda uzman olan bir gazeteci-yazar kitabında Henri Rousseau'nun sicilinde hırsızlık ve banka dolandırıcılığının da olduğunu yazdı.
Sanatçıların farklı ve sıradışı yaşamlarını anlatan 'Büyük Sanatçıların Gizli Hayatları' adlı kitaptan bazı alıntılar şu şekilde: Manet'nin evliliği onun güzel kadınlara gözlerini dikip bakmasını hiç engellemedi. Bir gün bir paris sokağında, suzanne'ın yakında oturduğunun farkında olmadan, genç ve güzel bir kadının peşine düşmüştü. Karısının onu gördüğünü anlayınca yanına gitti ve büyük bir soğukkanlılıkla ,''onu sen sandım'' dedi.
Jan Vermeer'in resimlerindeki kadınların hamile görünmesine şaşmamak gerek. karısı- ve sık sık modeli- ona hemen hemen yirmi yılda on beş çocuk doğurmuştu ve hamile olmadığı enderdi.
Rembrandt karısının hatırasına sadık kalmış olabilir ama ev işlerini yapan Geertge Dircx'in varlığının pek baştan çıkarıcı olduğu anlaşıldı ve birkaç yıl içinde sevgili oldular. Derken yeni hizmetçisi güzel Hendrickje Stoffles gözüne çarptı. Hamile Hendrickje, günah içinde yaşama gerekçesiyle kilise meclisinin önüne sürüklenirken, Geertge'yi de sepetledi.
Caravaggio, işçilere kısa bir süre önce gömülmüş bir cesedi tutarak kendisine poz vermelerini emretti. Kokuya dayanamayınca cesedi bıraktıkları zaman ressam hançerini çekti ve onlardan gene önceki gibi durmalarını istedi.
Edward Hopper karısını dövüyordu. Ama karısı da onu dövüyordu. Kavgaları çoğunlukla fiziki şiddetle sonuçlanırdı. Jo, Edward'ın kolları uzun olduğundan daha iyi vurduğundan yakınırdı, ama hanım da karşılık olarak tırmalayıp ısırmakta tereddüt etmezdi.
Henri Rousseau gönül çelici bir şekilde naif bir 'primitif' ressam olarak bilinmekle birlikte, sicilinde hırsızlık ve banka dolandırmak da var.
Gözü hanımlarda olan bir ressam olan Claude Monet, ''ben sadece düşeslerle ya da hizmetçilerle yatarım'' demişti. ''tercihen düşeslerin hizmetçileriyle. Aradaki herşey hevesimi kırar.''
Stüdyosunda kocasının yeğenleri tarafından röntgenlenmesine çok kızan Georgia O'keeffe içeriden haykırarak ve boya fırçasını küçük davetsiz misafirlere sallayarak çıktı.
Frida Kahlo'nun kocası Diego Rivera'nın yıkanmak için genellikle teşvike ihtiyacı olurdu. Bu yüzden o da 136 kiloluk kocasını çocuk oyuncaklarıyla dolu bir küvette keselemeyi tören haline getirmişti.
Bazen öfkesi patlak verir ve tuvallerine palet bıçağıyla saldırırdı. arkadaşları ağaçlarda sarkan paramparça tuvaller bulurdu, çünkü Cezanne onları pencereden dışarı fırlatmıştı.
Kırk yılı aşkın bir süre ve bir sürü sadakatsizlikten sonra Rodin, nihayet uzun zamandır metresi olan Rose Beuret ile evlenmeyi kabul etti. Düğünlerinde yatağından kalkamayan Beuret iki hafta sonra öldü.
Michelangelo'nun öyle itici bir vücut kokusu vardı ki asistanları onunla çalışmaya dayanamıyorlardı.
Deliliğin aşırı dönemlerinde Van Gogh doğrudan tüpten boya yerdi.
Edward Munch, yabancıların onu izlemek için izleyen gizili polisler olduğuna inanmaya başlamıştı. Kız kardeşi Laura'yı pençesine alan deliliğe kaydığını hissediyordu.
Henri Matisse hukuk stajyeri olarak çalışmaktan o kadar sıkılmıştı ki, bir bezelye fırlatma çubuğu ve çiğnenip top haline getirilmiş kağıtlarla, penceresinden, geçenleri taciz etmeye koyuldu.
Gerçek bir pasaklı olan Picasso, kağıt, makbuz, tuval, boş şişe ve ekmek kabuğundan oluşan yüksek yığınlar arasında çalışır ve yaşardı.
Karısı onun için yazdığı şiirlerle birlikte gömüldükten birkaç yıl sonra, Gabriel Rosetti onun cesedini mezardan çıkardı- ve saçlarına dolanmış şiirleri çözdü- ki onları ilk kitabında basabilsin.
Yaşlıca bir akşam yemeği konuğu hanımın her şeyi ortaya koyan dekoltesinden dehşete kapılan Degas gözlerini dikip bakmaktan kendini alamadı. ''ah tanrım! madam keşke seçme şansım olsaydı.''