Avrupa'nın en büyük, dünyanın en büyük ikinci ahşap yapısı olan Büyükada Rum Yetimhanesi, Europa-Nostra ve Avrupa Yatırım Bankası tarafından Tehlike Altındaki 7 Kültürel Miras Programı'na seçildi. Finale kalan eserler arasına yer almasıyla birlikte, yıllardır çürümeye terk edilen yetimhane için restorasyon umudu doğdu. İstanbul’daki Prens adalarının en büyüğü olan Büyükada’da bulunan yetimhane, 1899 yılında Fransız mimar Alexander Vallaury tarafından ‘casino-otel’ olarak inşa edildi. Osmanlı'nın örf ve adetlerine uygun olmadığı gerekçesiyle izin alamayan otel, satışa çıkarıldı. Adanın tepesindeki bu ahşap bina, Balıklı Rum Yetimhanesi’nin kullanımı için dönemin en zengin Rum ailelerinden Zarifis’lerin kurduğu Andreas Syngros Vakfı’na 15 bin Osmanlı Lirası karşılığında verildi. 1964'e kadar yetimhane olarak kullanılan bina, aynı dönemde İstanbul'daki Yunan uyruklu Rum vatandaşların sınır dışı edilmesinden sonra boşaltıldı. 1980 yılında geçirdiği yangından sonra da tadilat geçirmeyen bina, ilerleyen yıllardaki olumsuz hava koşullarının da etkisiyle büyük hasara uğradı. 2017 yılında Europa Nostra Türkiye tarafından Tehlike Altındaki 7 Kültürel Miras Programı'na sunuldu. 30 Haziran 2017 yılında yapılan başvuruyu değerlendiren seçici kurulun, geçtiğimiz ocak ayında "Tehlike Altındaki 12 Kültürel Miras" alanlarından biri olarak belirtilen yetimhane, 15 Mart'ta açıklanan karar ile "7 Kültür Varlığı" nihai listesine alındı. Fener Rum Patrikhanesi, gerekli fonun toplanması halinde restore edilecek tarihi yapıyı ‘dinler arası diyalog merkezi ve doğal çevreyi koruma ve araştırma merkezi’ olarak kullanmak istiyor.
Ortodoksların ruhani lideri Patrik Bartholomeos konuya dair yaptığı açıklamada, yetimhanenin bu programa seçilmesinden dolayı memnuniyet ve sevinç duyduklarını dile getirdi. “Europa Nostra ve Avrupa Yatırım Bankası ortak organizasyonu sayesinde tehlike altındaki 7 kültürel miras arasına girerek, restore edilebileceğinden ve koruma altına alınacağından dolayı memnuniyet duyuyoruz” diyen Patrik Bartholomeos, şöyle devam etti: “Bu programla yaklaşık 12 tane eserin içinden 7 tanesi acil koruma altına alınması gerekenler olarak belirlendi. Aynı zamanda Avrupa Birliği 2018 yılını Kültürel Miras yılı olarak seçti. Bu iki neden, finansal kaynak sağlanmasında rol oynayacaktır diye düşünüyorum.” Yetimhanenin nasıl kullanılacağına dair düşüncelerini de ifade eden Patrik Bartholomeos, “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin tapu iadesi kararı vermesinin ardından bu görkemli yapının dinler arası diyalog merkezi ve doğal çevreyi koruma ve araştırma merkezi olması düşüncesindeydik. Şimdiye kadar maddi imkânlardan dolayı yapamadık. Çünkü ihtiyacımız olan fonu bulamadık” dedi. Patrik Barholomeos, “Avrupa’nın en büyük, Dünya’nın ikinci en büyük ahşap yapısını kurtarmak için büyük bir fona ihtiyaç var. Ümit ediyoruz ki, yalnız yetimhane için değil, ya da sadece bu 7 eser için değil diğerleri için de fon bulunur. Çünkü bu kültürel miras eserleri yalnız bir etnik gruba ait değildir. Bütün insanlığa ve dünya kültürüne aittir” diye konuştu.
Eski Cemaat Vakıfları Temsilcisi Laki Vingas da konuya dair T24'e yaptığı açıklamada, karardan mutluluk duyduklarını belirterek, "Europa Nostra-Türkiye, Patrikhanenin mutabakatını alarak bu programa başvurdu. Ülkemizde çok az tanınan bir kurum olmasına rağmen Europa Nostra dünyanın kültürel miras konusunda en saygın kuruluşlarındandır. Bu karar sayesinde yetimhanenin bir an önce kurtarılması gerektiği güdeme oturdu" dedi. "Uzun yıllar yetimhane olarak faaliyet gösteren bu yapı için 1964'te geçirdiği siyasi krizden günümüze kadar süren terk edilmişlik sürecinin sonrasında yeni bir sayfa açmak gerekiyor" diyen Vingas, şöyle devam etti: “Patrikhanemizin çevreyle ilgili önemli bir merkez projesi vardı burayla ilgili. Ancak ilk aşamada hızla yapılması gereken binanın koruma altına alınmasıdır. Daha sonra finans kaynaklarının ve fonksiyonun oluşturulmasıdır. Bu binanın önemini ve tarihini kamuoyumuzla paylaşarak insanlarımızı bilinçlendirmemiz gerekiyor. Patrikhanenin tek başına bunu sağlaması mümkün değil.” Yetimhanenin mimari özelliğinin yanı sıra kimliksel bir tarafı da olduğuna dikkat çeken Vingas, "Bu ortak kültür mirasını yaşatmak gerekiyor. Bu yüzden kültürel mirasla ilgili hassasiyet gösteren, katkı sunabilen akademik ve sivil toplum kuruluşları (STK) bu binayı dikkate almalı ve sahiplenmelidir" ifadelerini kullandı.
Kapanmasından önce Büyükada Rum Yetimhanesi’nde öğretmenlik yapan Anastasia Nikolaidou Mangina’nın oğlu Nikolaos Manginas ise T24'e yaptığı açıklamada “Burası basit bir yetimhane değildi. İçinde bir ilkokul ve ayakkabı yapımı ve giyim üzerine mesleki okul vardı. Nitelikli insan çıkmaları için eğitim veriliyordu” yorumunda bulundu. 1935-45 yılları arasında annesinin burada müdürlük yaptığını belirten Manginas, “1964’te yetimhanenin boşaltılacağını duyunca çok üzüldü, o çocuklara çok bağlıydı. Yetimleri anlayabiliyordu çünkü; babası (dedem) Çanakkale Savaşı’nda Osmanlı ordusunda bu topraklar için hayatını verdi. Kendisinin şehit kızı olduğunu söylüyordu” diye konuştu. Manginas, “Bu anılarla büyüdüğüm için bu konuya daha fazla hassasiyet gösteriyorum. Çünkü biliyorum; annem, babam ve diğer öğretmenler oradaki öğrencilerin hayata iyi insan olarak katılmaları için çaba gösteriyorlardı” ifadesini kullandı. Manginas, çocukluğunda yetimhaneyi ziyaret edip etmediği sorusuna da, “1962-63 yılı olması lazım, Kınalıada’daki çocuk kampına gittiğim zaman yetimhaneye de gidiyordum, çocuklarla oynuyorduk. Kapanmadan önce görme fırsatım oldu, kapatıldıktan sonra defalarca ziyaret ettim” yanıtını verdi. 1902 yılında azınlığın ileri gelen insanlarından Eleni Zarifi’nin yetimhaneyi satın alarak Patrikhane’ye ve dönemin patriği III. Yuakim’e hibe ettiğini belirten Manginas, “Bu yüzden Eleni Zarifi ‘yetimlerin annesi’ olarak anılıyordu” dedi.