-BÜYÜKANIT: DARBE DÜŞÜNEN ÖNCE TIMARHANEYE GÖTÜRÜLMELİ İSTANBUL (A.A) - 16.10.2010 - Eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral Yaşar Büyükanıt, hiç kimsenin 21. yüzyılda bir darbe düşüncesi içinde olmaması gerektiğini ifade ederek, ''Olanı da normal bulmamak lazım. Hatta darbe girişiminde bulunduysa, yargılamadan önce tımarhaneye götürüp tedavi ettirmeli ve ondan sonra yargılanmalıdır'' dedi. Beykent Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezinin düzenlediği ''Asker ve Devlet'' konulu seminerde konuşan Büyükanıt, bazen Türk Silahlı Kuvvetlerinin (TSK) sanki ayrı bir Cumhuriyet, bütün kurallarını kendisi koyan, kimseye hesap vermeyen kurum olduğu yönünde bir hava yaratıldığını söyledi. Başkomutanlığın, Türkiye'de TBMM'nin manevi varlığında, Cumhurbaşkanlığı tarafından temsil olunduğunu ifade eden Büyükanıt, dolayısıyla Başkomutanlığın, TBMM'nin, Türk milletinin kontrolü altında olduğunu belirtti. Milli Güvenlik Kanunu'nun 2. maddesinde, milli güvenliğin, ''devletin anayasa üzerinde milli varlığının, bütünlüğünün milletler arası siyasi, sosyal, kültürel, bütün menfaatlerinin her türlü iç ve dış tehditlere karşı korunması ve kollanmasıdır'' şeklinde tanımlandığını anımsatan Büyükanıt, şöyle devam etti: ''Şimdi bunda antidemokratik ne vardır? Ya ben tam anlayamıyorum ya başka bir şey. Bu kanunun mevcut hali. Bu uygulamaya bağlı bir şey. İyi kanun vardır, kötü kanun vardır. Kanunları insanlar yapar. Ama hukukun evrensel kriterleri vardır. Onları koruduğunuz sürece, hatta kanunları o evrensel boyutlarda irdelediğiniz takdirde bir ideal kanun olmuş olur.'' -''GÜVENLİK İÇ, DIŞ DİYE AYRILAMAZ''- TSK İç Hizmet Kanunu'nun 35. maddesinde TSK'nın vazifesinin Türk yurdunu ve anayasayla tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti'ni korumak ve kollamak olduğunu anlatan Büyükanıt, şunları kaydetti: ''TSK İç Hizmetler Yönetmeliği'nin 85. maddesinde ise Silahlı Kuvvetlerin vazifesinin Türkiye Cumhuriyeti'ni, içe dışa karşı lüzumunda silahla koruma onuru verilir. AB, söz konusu maddelerin değiştirilmesini talep etmek suretiyle, TSK'nın sadece dış güvenliği sağlayan bir kurum haline dönüştürmesini istemektedir. 'Sen dış güvenliği koru' deniyor. Peki bu dış güveniğin içinde PKK'dan nasıl koruyacaksınız? PKK içerde. Güvenlik, iç dış diye ayrılamaz. Güvenlik bütündür. Günümüzde güvenlik kavramı çok gelişmiştir. Güvenlik ya her yerde vardır ya da hiç yoktur. Diğer ülkelerde de olduğu gibi Türkiye'de de bir iç tehdit mevcuttur. Kimse İtalya'yı, Fransa'yı bölmeye çalışmıyor. Ama Türkiye'de 1984'den beri bir bölücü terör mevcuttur. Fransa, İngiltere, İspanya, Avusturya, Almanya, Finlandiya gibi daha birçok farklı ülkede milli güvenlik kavramı, yalnız sınırlarını konvensiyonel saldırılara karşı koruma olarak algılanmamakta. Bazı yazar çizerler Amerika'yı örnek alıyor. O yanlış bir şey. Biz AB'den bahsediyoruz. Bunun içinde bu örneği uygulamamız lazım.'' -35. MADDE VE DARBE- Diğer ülkelerin anayasalarına bakıldığında, 35. maddenin (TSK İç Hizmet Kanunu 35. maddesi) benzer ifadeler taşıdığının görüldüğünü bildiren Büyükanıt, ''Deniyor ki bu 35. madde darbelere sebep olur. Bunun kadar komik bir şey olamaz. Hiç kimsenin 21. yüzyılda bir darbe düşüncesi içinde olmaması lazım. Olanı da normal bulmamak lazım. Hatta darbe girişiminde bulunduysa yargılamadan önce tımarhaneye götürüp tedavi ettirmeli ve ondan sonra yargılanmalıdır'' dedi. Türkiye'de, Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar sürekli olarak iç tehditler olduğunu ifade eden Büyükanıt, şöyle devam etti: ''Güneydoğu'daki, Doğu'daki ayaklanmaları düşünün. Cumhuriyetin ilk yıllarından beri bu tehditlerle karşı karşıya kalınmıştır. Sonuç olarak Kopenhang Kriterleri kapsamında her ülke için geçerli olabilecek bir kriter mevcut değildir. Demokrasi uygulamaları ve sivil asker ilişkileri ülkeden ülkeye değişmekte. Bu anlamda Fransa ordusunun rolüyle İspanya ordusunun rolü, Türk ordusunun rolü ile Belçika ordusunun rolü farklıdır. Ülkeler tarafından kullanılan modellerin, diğerleri tarafından aynen uygulanması ülkelerin tarihi güvenlik münazaraları ve sosyal gerçeklerine de uyması mümkün değildir. Tabii olarak AB ülkelerindeki uygulamalar da farklılıklar göstermekte.''