Aram Ekin Duran
31 Mart seçimleri geride kalsa da, başta İstanbul olmak üzere pek çok yerde başlatılan yeniden sayım işlemleri devam ediyor. AKP’nin özellikle 25 yıldır yönettiği İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni (İBB) kaybetmemek için tüm itiraz süreçlerini işletmesi bekleniyor. Uzmanlara göre, AKP’nin bu ısrarının arkasında milyarlarca liralık ekonomiyi yöneten, hükümete yakın vakıfları finanse eden ve şirketlere dev ihaleler veren "büyükşehir holding”i muhalefete kaptırma endişesi var.
2019 bütçesi bir önceki yıla göre yüzde 18,41 artışla 23,8 milyar lira olarak belirlenen İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB), adeta dev bir holding. İstanbul Elektrik Tramvay ve Tünel İşletmeleri Genel Müdürlüğü (İETT) ve İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi (İSKİ) bütçeleri de eklendiğinde toplam bütçesi 35 milyar TL’ye yaklaşan İBB bünyesindeki 28 şirketin toplam cirosu ise 24 milyar TL civarında. İBB, bir özel sektör şirketi olsaydı, bu ciro ile İstanbul Sanayi Odası’nın (İSO) 2017’de yayınladığı “Türkiye’nin En Büyük 500 Şirketi (İSO 500)” listesinde, TÜPRAŞ’ın ardından ikinci sırada yer alacaktı.
Bünyesinde 15 şirket bulunan Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin 2019 bütçesi ise Ankara Su ve Kanalizasyon İdaresi (ASKİ) ve Elektrik Gaz Otobüs Genel Müdürlüğü (EGO) genel müdürlükleri ile birlikte 14 milyar TL olarak belirlendi. 11 şirkete sahip İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin 2019 bütçesi ise 5 milyar 995 milyon lira.
Bu kadar büyük bir ekonomik güce sahip büyükşehir belediyelerinin toplam bütçelerinin önemli bir kısmının her yıl yeni yatırımlara harcandığı dile getirilse de, yapılan harcamaların içeriğine ilişkin net bilgi almak mümkün olmuyor. Örneğin, bu yıl için özel sektör işbirliği ile İstanbul'da hayata geçirilecek Eyüp Silahtarağa-Gaziosmanpaşa Tüneli’nin inşası, Sabiha Gökçen Havalimanı Tüneli’nin hizmete geçmesi, boşaltılan Atatürk Havalimanı arazisinin Millet Bahçesi’ne dönüştürülmesi gibi yatırımlar mevcut.
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yalçın Karatepe, büyükşehir belediyelerinin ekonomik gücünün iki başlıkta toplanabileceğini söylüyor. İlk olarak belediye bünyesinde kurulan şirketlerin yarattığı mal ve hizmetlerden elde edilen gelirlerin önemine işaret eden Karatepe, ikinci olarak ise büyükşehir belediyelerinin kentsel rant dağıtımındaki önemli rolüne vurgu yapıyor.
Büyükşehir yönetimlerinin imar, inşaat izinleri, arsa tahsisleri, emsal değer tespitleri gibi konulardaki yetkilerinin özellikle İstanbul ve Ankara gibi dev şehirlerde milyarlarca liralık ekonomi yarattığına işaret eden Prof. Karatepe, “Belediyelerin ihalelerini alan şirketler, bir süre sonra o belediyenin temsil ettiği siyasi hareketi de maddi olarak desteklemeye başlıyor” diyor.
Peki İstanbul ve Ankara’daki büyükşehir belediyelerinin CHP’ye geçmesi halinde, AKP’nin bu belediyelere "ekonomik yaptırım” uygulama imkanı var mı?
Prof. Dr. Yalçın Karatepe, bu soruya, “Erdoğan yönetimi İstanbul ve Ankara’daki bu rantı kaybetmemek için tüm imar yetkilerini Çevre ve Şehircilik Bakanlığı çatısı altına toplama yoluna gidebilir” yanıtını veriyor.
Daha önce de kentsel dönüşüm ile ilgili böyle bir düzenleme yapıldığını ve bazı yetkilerin belediyelerden alınıp bakanlığa verildiğini hatırlatan Karatepe, şöyle konuşuyor:
“Ayrıca muhalefetin eline geçen büyükşehir belediyelerinin Hazine’den kaynak kullanımı konusunda da zorluk çıkarılabilir. Çıkarılacak anlamında söylemiyorum ama böyle bir imkân var. Şimdi İstanbul ve Ankara başta olmak üzere borçlu olan ve el değiştiren belediyelerden bu borçların hızla tahsil edilmesi gündeme gelebilir.”
Belediye harcamalarının ve gelirlerinin denetlenmesi konusunda en önemli görev Sayıştay’a düşüyor. Sayıştay’ın yıldan yıla hazırladığı raporlar, kamu kurumlarındaki hesap defterlerini ve ticari ilişkileri de ortaya seriyor. Ancak son yıllarda, yargı yetkisi de bulunan Sayıştay’ın da pek çok devlet kurumu gibi iktidar güdümüne girdiği eleştirileri artıyor.
Ekim 2018’de yayınlanan son denetim raporlarında özellikle AKP’li belediyelerdeki çok sayıda usulsüz işlem ve harcama ortaya konmuştu. Örneğin, Sayıştay raporlarına göre, Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı ASKİ'nin kaçak su kullandığı, İstanbul'daki Güngören Belediyesi’nin resmi araçlarının özel işler için kullanıldığı, Ordu Büyükşehir Belediyesi’ndeki bazı daire başkanlarının bir yılda onlarca kez yurtdışı gezisine çıktığı ve Arnavutköy Belediyesi’nin bazı malların alımında piyasa fiyatlarının yüzlerce kat üzerinde ödeme yaptığı açıklanmıştı.
Bu raporların medyaya da yansımasının ardından, Sayıştay'ın Denetim İşlerinden Sorumlu Başkan Yardımcısı Fikret Çöker görevinden istifa etmiş; bu istifanın ardında ise Sayıştay’daki kadrolaşma olduğu iddiaları dile getirilmişti. Geçtiğimiz günlerde de CHP'li İstanbul Belediye Meclis üyesi Tarık Balyalı, 2018'de 351 milyon TL ciroya ulaşan İSPARK’ın kârının yalnızca 1 milyon TL gözüktüğünü belirterek, yalnızca binde 3’lük kâr oranını "partizan siyasetin finansmanı” sözleri ile tanımlamıştı.
Ayrıca İBB’den hükümete yakın dernek ve vakıflara yapılan bağışlar da bir başka tartışma konusu. Tarık Balyalı’nın medyada yer alan açıklamalarına göre, bugüne kadar iktidara yakınlığıyla bilinen Ensar, TÜGVA, TÜRGEV, Okçular Vakfı gibi kuruluşlara aktarılan kaynak 1 milyar TL’yi buluyor.
Sabancı Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu’na göre, iktidar 25 yıldır yönettiği İBB gibi dev bir ekonomik kaynağı devretmek istemiyor. Prof. Kalaycıoğlu, “İktidar elinde tuttuğu belediyelerden hesap sorulmasını istemiyor. Bu yüzden Sayıştay gibi denetim yapan kurumları akamete uğratmaya çalışıyor” diyor.
AKP’nin seçim sonuçlarını değiştirememesi halinde İstanbul ve Ankara’ya yönelik olarak büyükşehir bütçelerini kısacak bir yol izleyebileceğini dile getiren Prof. Kalaycıoğlu, “CHP’li Eskişehir ve İzmir yıllardır iktidar tarafından pek çok imkandan faydalandırılmıyor. Buna rağmen gayet iyi yönetiliyorlar. Demek ki doğru model uygulanırsa bu bütçe kesintilerini aşmak mümkün” diye konuşuyor.