Türkiye ekonomisi 2017 yılında yüzde 7,4’lük büyümeye imza atarak G-20 ülkeleri içinde en hızlı büyüyen ülke oldu. Bu başarıda geçen yıl hükümetin ekonomiyi ısıtmak için verdiği teşvikler ve özellikle şirketlerin borç yükünü hafifleten Kredi Garanti Fonu (KGF) desteği etkili oldu. Bununla birlikte son dönemde, ekonomideki yapısal sorunların devam etmesi nedeniyle Türk Lirası dünyada en fazla değer kaybeden para birimi haline geldi. Dolar kuru ilk kez 4 TL’nin üzerini görürken, Euro ise 5 TL sınırına dayandı. OHAL uygulamaları nedeniyle kötüleşen ülke imajının TL’deki değer kaybını artırdığına işaret eden uzmanlara göre, Türkiye ekonomisi 2018 yılında bir miktar yavaşlayacak.
2017'de G-20 ülkeleri içerisinde birinci, OECD ülkeleri içinde ise İrlanda’dan sonra ikinci sıraya oturan Türkiye'de ekonomi yönetimi, 2018'de de güçlü büyümeye devam etmek için yatırım ortamını teşvik edecek yeni araçlar devreye sokmaya hazırlanıyor.
Yüzde 7,4’lük büyümenin açıklanması sonrasında “Bu başarı bizim için sürpriz değil” diyen Başbakan Binali Yıldırım, 2018’de güçlü büyümeyi sürdürmek için yeni teşvik projeleri üzerinde çalışıldığının da bilgisini verdi. Bu kapsamda 128 milyar liralık yeni stratejik yatırım teşviğini onaylayan hükümet, hazırlıkları devam eden 67 maddelik bir paketle özel sektör ile birlikte bankacılık sektörünün kredi kanallarını açacak bir dizi düzenleme daha yapmayı planlıyor. Paket kapsamında şirket kurmanın kolaylaştırılması ve inşaat ruhsat izinlerinin azaltılması gibi önlemler bulunuyor.
2017’deki büyüme performansı, ekonomi yönetimi ile birlikte iş dünyasını da mutlu etmiş görünüyor. Türkiye özel sektörünün en büyük çatı örgütü konumundaki Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, yurtdışında Türkiye’ye ilişkin çıkan olumsuz yorumları eleştirerek, "Olumsuz beklentilerini ve tahminlerini boşa çıkartmak suretiyle verdiğimiz rahatsızlıktan dolayı derecelendirme kuruluşları ve uluslararası kurumlardan özür dilemiyoruz. Tüm bu tezviratlara kulağımızı tıkadık, ileriye bakarak yeni bir başarı hikâyesi yazdık” açıklaması yaptı. Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Mehmet Büyükekşi ise büyümeye ilişkin yaptığı değerlendirmede, "Bu veri ile şunu rahatlıkla söyleyebiliriz, geçtiğimiz yıl nasıl ki ihracatın motoru sayılan Almanya, Çin ve ABD gibi ülkelerden daha başarılı bir performansla ihracatımızı artırdıysak, aynı şekilde büyümenin motoru sayılan Çin, Hindistan gibi ülkeleri de büyümede geride bırakmayı başardık” diye konuştu.
Ancak, Türkiye ekonomisindeki bu pembe tablonun bir de karanlık yüzü bulunuyor. Enflasyon ve cari açıktaki artış, her geçen yıl gerileyen yabancı yatırımlar ve Türk Lirası’nda durdurulamayan değer kaybı ekonomideki karanlık tabloyu oluşturan sadece birkaç neden. Özellikle OHAL süreci ile birlikte gerileyen demokratik ortam, hukuka güvenin azalması ve Irak ile Suriye’deki askeri operasyonlar da ekonomi üzerinde baskı unsuru olmaya devam ediyor. Bu durum en net şekilde Türkiye’ye doğrudan yatırım için gelen uluslararası yatırımcılarda kendini belli ediyor. Ekonomi Bakanlığı'nın açıkladığı verilere göre, 2015'te 17,5 milyar dolar doğrudan yabancı yatırım çeken Türkiye'de yatırımlar 2016'da 13,3 milyar dolara, 2017'de ise 10,8 milyar dolara geriledi. Böylelikle 2017'de son 7 yılın en düşük yabancı yatırım rakamı kaydedilmiş oldu.
Büyüme rakamlarını ve ekonomideki son durumu DW Türkçe’ye değerlendiren Piri Reis Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kaya Ardıç’a göre, Türkiye ekonomisinde ‘hormonlu’ ve sokağa yansımayan bir büyüme var. Türkiye’nin potansiyel büyüme hızı olan yüzde 5’in üzerinde büyümek için borç yükünü artırdığına işaret eden Prof. Ardıç, “Borçlanarak ve tüketerek büyüyoruz. Bu nedenle hem enflasyon hem de cari açık artıyor” diyor. Türkiye’nin Ortadoğu’da savaş halinde olmasının, OHAL ve ifade özgürlüğü önündeki engellerin de gerek yatırımcı gerekse piyasa algısını olumsuz etkilediğini kaydeden Ardıç, “Türkiye’de hükümet sıradışı teşvik paketleri, vergi indirimleri, istihdam destekleri ile ekonomiyi ayakta tutmaya çalışıyor. Ama sokakta vatandaş yüzde 7,4’lük büyümeyi kendi bütçesinde hissetmiyor. Çünkü bu büyüme, adaletli bir gelir dağılımı ile topluma yansımıyor” değerlendirmesinde bulunuyor.
Son dönemde Türk Lirası’ndaki (TL) erime de dikkat çekiyor. 15 Temmuz'dan bugüne TL'deki değer kaybı yüzde 35'i geçti. Analistler, önümüzdeki dönemde dolardaki yükselmenin devam edebileceğini belirtiyor. Bu dönemde Trump'ın korumacılık politikaları ve FED'in faiz artırımı nedeniyle dünya genelinde dolar güçlense de, Türk Lirası bu süreçte en fazla değer kaybeden para birimi oldu. DW Türkçe’ye konuşan Odeabank Ekonomik Araştırmalar ve Stratejik Planlama Müdürü Şakir Turan, Ocak ayı sonlarından bu yana küresel piyasalarda oynaklığın arttığına işaret ederek, “Moody’s tarafından yapılan not indirimi, cari açık ve enflasyon görünümüne ilişkin artan kaygılar genel itibarıyla Türk finansal varlıklar üzerinde satış baskısına yol açtı. Bu dinamiklerle 25 Ocak’tan bu yana TL, Dolar karşısında yüzde 6’yı aşan oranda değer kaybetti ve diğer gelişmekte olan ekonomilerin para birimleri arasında en zayıf para birimi olarak kaldı” diyor.
Büyümedeki başarılı performansa karşın son dönemde erken seçim tartışmaları ve devam eden jeopolitik belirsizliklerin yatırımcı algısında olası bir iyileşmeyi sınırladığını dile getiren Turan, “Küresel risk iştahında kayda değer bir iyileşme olmadığı sürece TL’deki bu zayıf performansın bir süre daha devam edebileceği görülüyor. TL’nin hem Dolar hem de Euro karşısında daha önce görmediği düşük seviyelerde seyretmesi ve küresel gelişmelerdeki yüksek belirsizliklerden dolayı önümüzdeki günlerde hangi seviyelerin görülebileceğine dönük değerlendirme yapmak ise zor” diye konuşuyor.
Öte yandan ekonomik büyümenin 2018’de de devam edeceğine ilişkin beklentiler de var. Bürümcekçi Araştırma ve Danışmanlık şirketi sahibi ekonomist Haluk Bürümcekçi’ye göre, Türkiye yatırım ortamı olarak artık uzun vadeli, kalıcı yatırımlardan çok kısa vadeli ve sık aralıklarla ülkeden çıkan yatırımcılar için cazip hale gelmiş durumda. Yatırımcıların Türkiye’ye daha çok kısa vadeli karlar elde etmek için geldiğine işaret eden Bürümcekçi, “Bununla birlikte 2018’deki yüzde 12,9’luk ilk sanayi üretimi artışı verileri, bu yılın ilk çeyreğinde beklentilerin üzerinde bir büyüme olabileceğini gösteriyor. Yani her şeye rağmen Türkiye büyümeye devam ediyor. Bu yılın tamamı için yüzde 5’in üzerine çıkan bir büyüme bile görebiliriz” diye konuşuyor.
Aram Ekin Duran / İstanbul © Deutsche Welle Türkçe