Cafer Solgun: AKP kutuplaşmayı artırıyor, Alevi-Sünni gerginliğini besliyor

Cafer Solgun: AKP kutuplaşmayı artırıyor, Alevi-Sünni gerginliğini besliyor

Toplumsal Olayları Araştırma ve Yüzleşme Derneği Başkanı, yazar Cafer Solgun "Bu ülkede darbe hazırlayan güçlerin ilk aklına gelen Alevi-Sünni çatışması çıkarmaktır. Maraş’ta, Sivas’ta bunu yaptılar. Şimdi bu kutuplaşmayı AKP arttırıyor. Alevi-Sünni gerginliğini besliyor. Tehlikeyi görmüyor" dedi.

Taraf gazetesinden Neşe Düzel'in "AKP kutuplaşmayı derinleştiriyor" başlığıyla yayımlanan (16 Temmuz 2012) Cafer Solgun söyleşisi şöyle:

 

 AKP kutuplaşmayı derinleştiriyor

 

NEDEN CAFER SOLGUN

İngiliz tarihçi Fisher, “İlerleme bir doğa yasası değildir. Bir neslin elde ettikleri, bir sonraki tarafından kaybedilebilir” diyor. Tabii Türkiye’de her şey daha hızlı yaşanıyor. Bırakın kuşakları, bizde aynı siyasi partinin bir hükümet döneminde elde edilenler, bir sonrakinde kaybedilebiliyor. Öyle ki, AKP, ikinci hükümet döneminde çözümlere açılırken, üçüncü hükümet döneminde çözümlere kapanıyor. Bu geri çekilme en net olarak Alevi meselesiyle ilgili yaşanıyor. On yıllık iktidarının ikinci döneminde pek çok açılımla birlikte Alevi açılımını da başlatan ve konunun taraflarıyla ve uzmanlarıyla çalıştaylar yapan AKP hükümeti, 2011 seçimlerinden sonra başlayan üçüncü hükümet döneminde tam tersi bir çizgi izliyor. Alevi açılımıyla başladığı yoluna adeta Sünni açılımıyla devam ediyor. Hükümet, CHP milletvekilinin, Meclis’e cemevi yapılması önerisine, Sünni Diyanet’ten “Alevilik İslam’dır. İslam’ın ibadet yeri de camidir” fetvasını alıyor ve Alevileri camide namaz kılmaya çağırıyor. Diyanet, Alevilik hakkında karar verebilir mi? Aleviler kendilerini baskı altında hissediyorlar mı? Sünni AKP iktidarı, Alevileri asimile etmeye mi çalışıyor? Neden Alevileri ibadeti daha farklı olan ayrı bir mezhep olarak kabul etmeyi reddediyor Diyanet? Cumhuriyet neden Alevilere eşit bir hak tanımadı? AKP’nin bugünkü Alevi politikası ne? Bugün Aleviler kendilerini güvende hissediyorlar mı? Bu soruları, Alevi sorunu üzerine önemli çalışmalar yapan, kitaplar yayımlayan ve halen Toplumsal Olayları Araştırma ve Yüzleşme Derneği’nin başkanı olan yazar Cafer Solgun’a sorduk ve çok çarpıcı ve cesur cevaplar aldık. Dersim Dersim, Alevilerin Kemalizm’le İmtihanı kitaplarının da yazarı olan Cafer Solgun’un son kitabı Gayriresmi Cumhuriyet Timaş’tan çıktı.  

Meclis’e cemevi yapılması talebinin Diyanet’in fetvasıyla reddedilmesi, Aleviler tarafından nasıl karşılandı?

Tepkiyle karşıladılar. Bir skandal bu! Kuruluşundan beri Alevileri tanımayan, yok sayan, hatta Aleviliği “sapkın bir mezhep” olarak isimlendiren bir kurumun şimdi kalkıp Alevileri ve Aleviliği tanımlamaya kalkışması bir skandaldır! Zaten Diyanet İşleri Başkanlığı, Sünni Diyanet İşleri Başkanlığı’dır. Yasadaki tarifi de, yaptığı işler açısından da bu böyledir. Dolayısıyla Sünni İslam konusunda kendisinden görüş alınabilir ama Alevilik konusunda alınamaz.

 

Niye?

Çünkü Aleviliği bilmez, tanımaz. Ayrıca bir resmî ideoloji kurumu olarak Aleviliği inkâr eder. Söylemleriyle de, Alevilerle ilgili toplumda var olan ön yargıları daha da canlandırır, besler. Çünkü Diyanet, bu ülkede insanların din ve imanlarını resmî ideoloji adına kontrol ve manipüle etmek amacıyla kurulmuştur. Kısacası, Alevilerle ve Alevilikle ilgili sorunlarımızın temelinde aslında Diyanet de vardır. Düşünün, bir Diyanet yöneticisi geçen yıl, “Cem evleri cümbüş evleridir” dedi. Diyanet’in böyle çok açıklaması var. Sapkın mezhep ne demek?

 

Ne demek?

Bunu nereye isterseniz oraya çekersiniz. İslamiyet’ten sapmışlar diye de anlayabilirsiniz bunu. Bir de biliyorsunuz toplumda Alevilerle ilgili çok iğrenç önyargılar ve şayialar var. Cinsel sapkınlık ve mum söndü gibi iğrenç hikâyeler de kullanılıyor. İşte sapkın mezhep tabirini oraya kadar çekebilirsiniz. Bu anlayıştaki kurumun Alevilerle ilgili bir meselede fetva vermesi ve devletin ilgili kurumlarının da buna göre tavır alması kabul edilemez. Ama bu Diyanet aksi bir görüş de bildiremezdi.

 

Niye?

Çünkü Diyanet, 1924’te kurulduğunda, Mustafa Kemal tarafından Kuran’ın Sünni ve Hanefi yorumuna göre yeniden tefsir edilmesiyle görevlendirilmiş olan bir kurum bu. Aslında amaç, Diyanet’le dini kontrol altına alıp, Türk tipi Müslümanlık icat etmekti. Yani devletin çizdiği sınırlar içinde insanların inanmasını, ibadet etmesini istediler ama bunu beceremediler. 

 

Kuran’ın devlet tarafından Sünni Hanefi yorumuna göre yeniden tefsir edilmesi, Aleviler açısından ne anlama gelir?

Türkiye’de yaşayan gayrimüslimler dışındaki bütün yurttaşlar Sünni’dir anlamına geliyor bu. Diyanet işte bu görüşün kurumudur. Aleviler camide ibadet etmek durumundadırlar, çünkü resmî görüş budur! Diyanet, gayrimüslimler dışındaki Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının tamamını Sünni ve Hanefi olarak kabul eden, Hanefi olmayanı da Hanefi olmaya zorlayan bir kurum. Diyanet, Aleviliği kabul edilebilir görmüyor, “Böyle İslam, böyle Müslümanlık olmaz” diyor. Meclis Başkanı Cemil Çiçek de kalkmış ironi yapıyor. “Meclis’te cemevi açılması konusunu tabii ki Diyanet’e soracağız. Meteoroloji Genel Müdürlüğü’ne soracak halimiz yok” diyor. İlk bakışta doğru bir laf gibi görünüyor bu ama… Cemevini, Aleviliği reddeden bir kuruma sormak yerine Meteoroloji Genel Müdürlüğü’ne sorulsaydı, Aleviler açısından daha kabul edilebilir bir yanıt alınabilirdi.

 

Diyanet, Alevilerin kendi ibadetlerini yapmaları için mi yoksa namaz kılmaları için mi camiye gitmelerini istiyor?

Namaz kılmalarını sağlamak için istiyor. Bu örnek, Diyanet’in toplumsal gerçeklikten ne kadar koptuğunu gösteriyor. Alevilerin temel ibadet şekli cemdir, semahtır. Namaz değildir.

 

Sünni AKP iktidarı, Alevileri asimile etmeye mi çalışıyor?

Asimile etmeyi tasarlıyorlar ve istiyorlar ama başarmaları mümkün değil. 90 yıllık Cumhuriyet tarihinde katliamla, baskıyla, korkuyla olmayan şey günümüz şartlarında hiç olmaz. Aleviler Dersim’de, Maraş’ta katliama uğradılar ama katliamın ardından Aleviliği terk edip camilere koşmadılar. Alevliklerini sürdürdüler. “Alevilik Ali’yi sevmekse, biz daha çok seviyoruz” söylemleriyle, aksine Alevilerin yaşadıkları baskı ve korku psikolojisini derinleştirirsiniz. Nitekim Aleviler bugün kendilerini daha büyük baskı altında hissediyorlar. Devletle problemleri çözülmeden şimdi bir de karşılarına AK Parti iktidarı çıktı. Ben de dâhil bir grup Alevi, AK Parti’nin açılım döneminde yapmaya çalıştıklarına temkinli bir iyimserlikle baktık. Ben Alevi çalıştaylarına katıldım. Ama şimdi Aleviler, “Biz demedik mi bunlar bizi kandırır. Bunlara güvenilmez” diye bize büyük tepki gösteriyorlar.

 

Ne değişti bugün?

Devletin baskısına Sünni bir iktidarın baskısı da eklendi bugün. Kendilerini çevreleyen Sünni çoğunluğa karşı yaşadıkları tedirginlik ve korku derinleşmeye başladı. Aleviler, “orduyu da, yargıyı da teslim aldılar, güveneceğimiz bir şey kalmadı” psikolojisine girdiler. Herkesin bu realiteyi görmesini ve düşünmesini rica ediyorum. Çünkü AK Parti,  toplumda yeni tipte bir kutuplaşmanın temellerini atmış durumda. Alevi-Sünni yurttaşlarımız arasındaki mesafe, önyargılar daha da açılıyor ve kutuplaşma derinleşiyor.

 

Bu kutuplaşma nasıl bir sonuç verir?

Bu ülkede darbe hazırlayan derin güçlerin ilk akıllarına gelen her zaman Alevi Sünni çatışması, gerilimi çıkarmaktır. Maraş’ta, Çorum’da, Sivas’ta bunu yaptılar. Ben uyarıyorum. Alevilerin ve Sünnilerin birbirlerini anlamaktan giderek uzaklaşmaları, ülkede istikrarsızlık yaratmak isteyen derin güçler açısından hâlâ istismar edilmesi mümkün bir malzeme durumundadır. Bu hiç birimiz için iyi bir şey değil. AK Parti için de, Aleviler için de iyi bir şey değil. Ama hükümet, bu gidişatı görmezden geliyor. Aksine bu gidişatı canlandıracak bir uygulama içine giriyor.

 

Neden, Alevileri ibadeti daha farklı olan ayrı bir mezhep olarak kabul etmeyi reddediyor Diyanet?

Bunun kabulü, Türkiye’de resmî ideolojinin çökmesi anlamına gelir. Bu yüzden Diyanet’in tek başına karar verebileceği bir şey değil bu. Önce Diyanet’in varlığını tartışmak, onu yaratan zihniyetle, Kuran anlayışıyla yüzleşmek, hesaplaşmak gerekiyor. Diyanet’i tartışmak demek de Cumhuriyet’in kuruluş felsefesini tartışmak demektir. Düşünün ki bu ülkenin tarih kurumunun başkanı bile, “Kendisini Kürt Alevi zannedenler Ermenilerdir” diyebildi. Başbakanlığa bağlı 117 bin kişilik personel ordusuna hükmeden, sayısız ibadet mekânına ve dev bir bütçeye hükmeden bir kurumun var olduğu bir sistem laik değildir. Orada din ve vicdan özgürlüğü yoktur. Aleviler din ve vicdan özgürlüğü talep ediyor. Din ve vicdan özgürlüğünün olabilmesi için de Diyanet’in kaldırılması gerekiyor.

 

Çelişki de burada ortaya çıkıyor. Alevilerin büyük çoğunluğu Diyanet’in kaldırılmasına karşı. Aksine Diyanet’in varlığını laikliğin güvencesi olarak algılıyorlar. Alevilerin Diyanet’in kaldırılmasına karşı çıkmasını nasıl açıklıyorsunuz?

Alevilerin bünyesindeki çarpıklıklardan maalesef biri de bu. Aleviler kendilerine empoze edilen şeriat ve irtica korkusuyla böyle davranıyorlar. Oysa mevcut rejimin ve statükonun devamından Alevilerin hiçbir çıkarı yok. Bu cumhuriyeti demokratikleştirmemiz lazım. Ama Aleviler, bu sistemde özgür olmasalar da, en azından öldürülmeyeceklerini, hayatta kalabileceklerini düşünüyorlar. İrtica güçlenirse can güvenliğimiz tehlikeye girer duygusuyla, laiklik ve rejimin teminatı olan devlet partisi CHP’ye oy vermeye devam ediyorlar.

 

Alevilerin, Cumhuriyet tarihinde özgürce yaşayıp, özgürce ibadet ettikleri ve kendilerini güvende hissettikleri bir dönem var mı hiç?

Hiç yok. Cumhuriyet tam tersine Aleviliği yasakladı. 1925’te kabul edilen tekke ve zaviyelerin kapatılmasına dair kanunla Türkiye’de Alevilik yasaklandı. Bu kanun diğer inançları da etkiledi ama camiler kapatılmadı.  Fakat Alevilerin baskı altında da olsa kaçak göçek kendi ibadetlerini icra ettikleri tekke ve dergâhlar kapatıldı. Üstelik Aleviliğin kendisini sürdürmesi için olmazsa olmazı olan dedelik, pirlik, mürşitlik, çelebilik, babalık gibi unvanlar da yasaklandı. Dedeliğin yasak olması eşittir Aleviliğin yasak olmasıdır. Bu yasakla da kalınmadı, 1930’ların, Cumhuriyet dâhil, gazetelerinde Alevilerle ilgili iğrenç yayınlar yapıldı. Bu yıllar Cumhuriyet’in altın yılları, Kemalizm’in altın çağı. Bu anlayış günümüze dek sürdü ve Alevilik hep yasaklı bir inanç grubu oldu.

 

Alevilerin önemli bir bölümü Kemalist. Bu çelişki nasıl açıklanabilir?

Aleviler baştan itibaren Kemalist değiller. 1950’de tek parti diktatörlüğünden kurtulmak için büyük ölçüde Demokrat Parti’ye oy verdiler. Ama DP de bir hayal kırıklığı oldu. Çünkü Sünni çoğunluğa yönelik bir popülizmi tercih etti.  1960’lardan itibaren dünyada özgürlük, sosyalizm, devrim içerikli bir sol dalga yaşandı. Alevi toplumu neredeyse kitlesel olarak radikal sol hareketleri destekledi. Düzeni korumak değil, yıkmak isteyen örgütlere destek verdi. Alevilerin statükocu ve Kemalist olmaya başladıkları dönem ise 1990’lı yıllar oldu.

 

1990’larda Aleviler açısından ne yaşandı?

Ondan öncesinde Aleviler eşittir CHP değildi. Ama 1990’larda şeriat tehlikesi, devlet tarafından öncelikli tehdit yapıldı ve sonra da Türkiye bu tehdide uygun hale getirilmek için ülkede laik-anti laik kutuplaşması yaratıldı. Laikçi kutba bir kitle lazımdı. Şeriat korkusu yaşayan hazır bir kitle vardı. İşte bu kutba Aleviler angaje edildi. Cumhuriyet mitinglerine kadar giden bir süreç yaşandı. Aslında şu da bir gerçek. Alevi meselesini çözerse AK Parti çözer. Bu meseleyi CHP çözmez. CHP Alevilerin oy verdiği parti ama CHP aynı zamanda Alevi sorunun temellerini atmış olan da bir parti. CHP, Alevileri yok sayan resmî ideolojinin günümüzdeki savunucusu. Ama gene de Alevilerin büyük çoğunluğu, laikliğin kalesi olduğu için CHP’ye oy veriyor. Düzeltilmesi gereken büyük bir çelişki ve anormallik bu.

 

Bugün Aleviler kendilerini güvende hissediyorlar mı?

Hayır hissetmiyorlar. Aksine büyük güvensizlik duygusu içindeler. Aslında Alevilerin CHP’den sıdkı sıyrılmıştı. Onur Öymen’in Dersim çıkışından sonra CHP’den kitlesel kopuşlar olmuştu ama Kılıçdaroğlu genel başkan oldu. Kılıçdaroğlu bir operasyondu. CHP’de bir zihniyet değişmediği halde Aleviler koşa koşa CHP’ye gittiler. Ama Aleviler ne yapsınlar? AK Parti’ye de oy vermeleri için bir neden kalmadı.

 

Açılım sürseydi durum farklı mı olurdu?

Belki olabilirdi ama… Şimdi AKP Alevilere, “Müslümansanız, Müslümanların yaptıklarını yapacaksınız. Cemevi de ne oluyor” diyor. Önceki iki dönemde bunu demiyordu. Şimdi, “Bizim gibi Müslüman olacaksınız. Camiye gideceksiniz” der oldular. İnsanlarda, yaşam tarzlarına ilişkin kaygıları arttıran uygulamalar artmaya başladı. AK Parti, ustalık dönemi olarak adlandırdığı bu üçüncü iktidar döneminde, kendi gerçek anlayışını hayata geçirme konusunda daha güvenli davranıyor. Bu durum Alevileri kaygılandırıyor. Çünkü bu ülkede Aleviler sadece devletten değil, kendilerini çevreleyen Sünni çoğunluktan da korkarlar. Son dönemde Sünni çoğunluğa karşı duyulan tedirginlik giderek artıyor.

 

Alevilik konusunda Alevilerin kendi aralarında tartışmalar var gördüğümüz kadarıyla. Aleviliğin İslam’ın bir mezhebi olduğunu söyleyen de var, Aleviliğin ayrı bir din olduğunu söyleyen de. Alevilik din mi, mezhep mi?

Alevilik, İslam çerçevesi içinde değerlendirilmesi gereken bir inanç grubudur. Mezhep, var olan farklılıkları tam izah etmiyor. Çünkü mezhep dediğiniz zaman mesela Caferilik de Şiilik de bir mezheptir. Namaz kılarken bazı farkları vardır. Aleviler ise namaz kılmazlar. Kısacası mezhepler arasında nüanslar vardır ama Alevilerle İslam’ın hâkim mezhepleri arasında büyük farklar vardır. Bir kere Alevilik bağdaştırmacı bir inanç grubudur. İslamiyet öncesi inançların da Alevilikte birebir etkisi vardır. Mesela Dersim Aleviliğinde Zerdüştlükten, Yezidilikten bariz izler vardır. Her sabah güneşe karşı dua edilir. Bir parçası olunan doğada suya, ağaca, dağa, taşa kutsal anlamlar atfedilir: Ateş, hayatın sürdürücüsüdür. Ziyaret olarak isimlendirilen yerlerde mum yakıp dilek ve temennide bulunulur.

 

Kaç tane Alevilik var?

Tek bir Alevilik yok. Baskıdan kaçma ve gizlenmeden ötürü birçok Alevilik var. Yani Aleviliğin birçok yorumu var. Bugün Diyanet ve siyaset, “Siz önce kendi aranızda anlaşın, ne olduğunuza önce bir karar verin” diyorlar bize. Yanlış bir dayatma bu. Aleviliğin farklı yorumlarının olmasına herkes alışmak durumunda. Bu farklı yorumların hepsi de meşru.

 

Niye bu kadar çok yorum var?

Aleviler, Osmanlı’dan beri gelen katliamların, baskıların sonucunda saklandılar. İbadetlerini gizlice yaptılar. İllegal örgüt toplantısı yapar gibi kırk yere nöbetçi dikerek gizlice cem tuttular. Bu saklanmalar sonucunda, farklı bölgelerin, yörelerin Alevileri birbirleriyle iletişim kuramadılar. Aleviler birbirleriyle daha yeni yeni tanışıyorlar. Kaldı ki, Sünni İslam'ın da çok çeşitli yorumları var. AKP de, El Kaide de Müslüman'dır örneğin. Ama ikisi de besbelli ki İslam'ı birbirinden farklı anlıyor ve inanıyorlar. Aleviliğin İslamiyet dışında olup olmadığı tartışmasına gelince… Bunu ilk ileri sürenler, kendileri Alevi olmayan Marksist kökenli insanlar oldu. Bugün bu görüş, daha çok yurtdışında taraftar buldu. Şimdi Türkiye’de de bir yorum haline geliyor. Çözümsüzlük sürdükçe bu yorum fazla duyulur hale gelecek.

 

Özgürce ibadetlerini yapamazlarsa, eşit olmazlarsa, Alevilik İslam’ın dışına mı kayacak?

Evet, İslam’ın dışına kayacak. Aleviliğin ayrı bir din olduğu yolundaki iddialar daha da yaygınlaşacak. Oysa Aleviliğin İslam dışı ve kendi başına bir din olduğunu düşünenlerin sayısı çok marjinaldir. Alevilerin çok büyük çoğunluğu kendilerini ayrı bir din olarak görmez. Ama bir yanda devletin inkârcılığı, diğer yanda da toplumun inkârcılığı, Alevilerdeki aykırılık duygusunu, “biz ayrı bir diniz” düşüncesini artıracak.

 

Alevilerin nüfusu nedir?

10-20 milyon arasında bir rakam tahmin ediliyor. 1998’de Milli Güvenlik Kurulu bir araştırma yaptırdı. On dört yıl önceki araştırmada 8 milyon sonucu çıktı.

           

AKP iktidarı, Alevi açılımı yapmaya da niyetlenmişti bir ara. O açılım neden sürmedi sizce?

Alevi olan Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin genel başkanlığına gelmesi ve bunun sonucunda da Alevilerin CHP’ye angaje olması, AKP’nin Alevi açılımını sürdürmekten vazgeçmesine yol açtı gibi gözüküyor. Başbakan “Biz ne yaparsak yapalım Aleviler bize oy vermeyecek. Onlar CHP’ye oy vermeye devam etsinler. Biz Alevi açılımından vazgeçtik. Bana, Alevilere önyargıyla bakan, Alevileri aşağılayan kitlelerin oyunu almak yeter” gibi bir tavır içine girdi ve 2011’deki referandumda ve seçimde, Alevileri rencide edecek söylemlerde bulundu. Mesela Çorum, Alevi katliamının yaşandığı yerlerden biri. Başbakan Çorum’da Ebusuud Efendi’nin adını andı. Bu zat, Kanuni zamanında Alevilerin katline fetva veren şeyhülislamdır. Bunu Başbakan bilir.

 

AKP, Alevi açılımını Alevilerin oyunu almak için mi yapıyordu?

Öyle görünüyor. Alevilerden de oy alan bir parti olmak istediler. Türkiye partisi olmak istediler. Açılımdan vazgeçerek bir anlamda Türkiye partisi olmaktan da vazgeçtiler. Başbakan, oylarının yeterli olduğunu düşününce Alevi politikası değişti ve AK Parti sadece Alevi açılımından değil, demokratikleşmeden de vazgeçti. Bu açımlar döneminde AK Parti reformcu bir partiydi, AB’ye üyelik konusunda inandırıcı olma gayretindeydi. Giderek bundan uzaklaştı. Şu anda, Ergenekon soruşturmasıyla darbe ihtimalinden ve askerî vesayetten kurtulduğunu, gerçek manada iktidar olduğunu, hatta bunun da ötesinde devlet haline gelmeye başladığını düşünüyor. “Rakibim yok. Bu CHP,  benim rakibim olduğu müddetçe Türkiye’nin geleceğinde AK Partili iktidarlar olacak” diye düşünüyor. Demokrasi ve özgürlüğe ihtiyacı olan bir parti olmaktan uzaklaşıp, iktidara yerleşmiş bir partiye dönüştükçe de, “Bu kadar demokrasi ve özgürlük, bu kadar açılım ve reform yeter” diyor.  

 

On yıllık AKP iktidarında Aleviler için olumlu ya da olumsuz değişiklikler oldu mu?

Gidişattan ötürü bugün karanlık bir tablo yaşıyoruz ama Türkiye on yıl öncesine göre daha ileride. Mesela Dersim meselesi ilk defa uluorta tartışıldı. İlk kez bir başbakan, “Dersim Katliamı” dedi ve eğer özür dilemek gerekiyorsa bir başbakan olarak “Özür diliyorum” dedi. Çalıştaylarla birlikte ilk defa devlet Alevileri tanıdı. Bunlar oldu ama Alevileri tanımayı yasal güvenceye alan hiçbir adım atılmadı. Cemevlerine yasal statü tanınmadı. Madımak bile müze ya da anıt yapılmadı.

 

Başka neler yapılmadı?

Hâlâ Dersim adı iade edilmedi. Dersim’in adı, askerî operasyonun adı olan Tunceli olmaya devam etti. Din dersi zorunlu olmaktan çıkarılmadı. Din ve ahlak bilgisi derslerine Alevilikle ilgili birkaç şey monte edildi. Anayasada zorunlu olduğu söylenen tek ders din dersi. 12 Eylül uygulaması bitirilirse insanlar dinden ve imandan mı çıkacak? Nasıl Kemalistler “bu milleti kendi haline bırakırsak yanlış yapar” diye düşünüyorlarsa, bunlar da aynı şekilde düşünüyorlar. Halkı, toplumu kendi haline bırakmıyorlar.

 

Aleviler tam olarak hangi hakları istiyor?

Cemevlerine yasal statü tanınmalı. Diyanet lağvedilmiyorsa özerkleştirilmeli. Devlet kurumu olmaktan çıkarılmalı. Bunu her Alevi ister. Maraş, Çorum, Sivas Katliamı dosyaları yeniden açılmalı. Böylece Alevi-Sünni iç çatışması yaratmak isteyen hem derin güçler açığa çıkar hem de o derin güçlere figüran olarak hizmet etmiş Sünni kardeşlerimiz ortaya çıkar. Nasıl Aleviler darbe çağrıları yapan mitinglere katılmalarıyla yüzleşmek zorundaysa, dindarlar, İslamcılar da Maraş, Çorum, Sivas katliamlarıyla yüzleşmek zorunda.

 

AKP iktidarında, istedikleri haklara sahip olabileceğine inanıyor mu Aleviler?

İnanmıyorlar. Alevi açılımı gündeme geldiğinde temkinli de olsa bir iyimserlik gündeme gelmişti. AK Parti’nin açılımdan vazgeçmesiyle birlikte kopkoyu bir karamsarlık başladı.