Gazeteci-yazar Can Dündar, Almanya'daki sürgün günlerini anlattığı “Vatan Haini - İstanbul’dan Berlin’e” adlı yeni kitabını Berlin Maksim Gorki Tiyatrosu’nda düzenlenen etkinlikte tanıttı. Etkinlikte Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, onu eleştirenler için hiçbir yerin güvenli olmadığı algısını yaratmaya çalıştığını, Almanya’da da kendisini bu bağlamda çok da güvende hissetmediğini aktaran Dündar, “İnterpolü de elinin Avrupa’ya uzandığını göstermek için araçsallaştırıyor. Bu çok talihsiz bir durum. Yani Erdoğan’dan kaçış yok, onunla her yerde mücadele etmeye devam etmeniz gerekiyor” dedi.
Kitabının giriş bölümünden “Bir sabah yapayalnız uyandım. Uyandığım ev benim değildi. Hep yattığım yatakta değildim. Yanımda eşim yoktu. Eşyalar yabancıydı. Perdeyi açtım. Farkı bir şehir baktı bana…” cümlelerini okunmasıyla başlayan etkinlikte Dündar, Almanya’ya geliş hikayesini, burada yaşadığı ilginç olayları anlattı.
Türkiye’de kimileri tarafından “vatan haini” olmakla suçlandığını, hakkında türlü iddiaların ortaya atıldığını, burada lüks içinde yaşadığı, ülkeden kaçarak mücadeleden korktuğu ithamların olduğunu söyleyen Dündar, “Bunlardan ötürü yaşadıklarımı kaleme almak, Berlin’de, Almanya’da sürgündeki bir Türk yazarının neler yaşadığını anlatmak istedim” diye konuştu.
15 Temmuz darbe girişimi yaşandığı sırada Barselona’da tatilde olduğunu anlatan Dündar, Türkiye'de OHAL ilan edilmesi, hukukun üstünlüğünün askıya alınması üzerine, avukatı ve ailesinin “Türkiye’ye dönmen uygun değil” dediklerini, tüm bunların kararında etkili olduğunu söyledi. Dündar, Türkiye’ye dönme ihtimali konusunda, “Sürgünde 13 ay geçti, bu sürecin daha ne kadar süreceğini kimse bilmiyor” ifadesini kullandı.
Can Dündar, yakın arkadaşları, Alman meslektaşları ve okurlarının yoğun ilgi gösterdiği etkinlikte, “Neden daha güneşli bir kent değil de Berlin’i tercih ettiniz?” sorusunu da cevapladı. Diğer birçok Avrupa ülkesinin aksine, Almanya’da Türkiye’deki gelişmelere, demokrasi ve insan hakları durumuna büyük ilgi olduğuna işaret eden Dündar, şöyle devam etti:
“Ne Barselona ne de Londra’da kimse Türkiye’yi umursamıyor. Fransa’da da aynı şekilde Türkiye’de neler yaşandığı kimsenin umurunda değil. Ayrıca Fransızca bilmeyenler için Fransa çok da yaşanacak bir ülke değil. Sonra Berlin’e geldim ve Die Zeit gazetesi bana yazarlık teklif etti. Uluslararası Yazarlar Birliği Almanya (PEN) ve Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nden (RSF) sürgündeki yazarlar programı ile ilgili bir teklif aldım. Ayrıca Berlin’de televizyonu açtım ve Erdoğan’ı görüp, ‘evet işte burası benim ülkem’ dedim. Çünkü herkes Erdoğan’dan bahsediyor.”
Berlin izlenimlerini aktarırken, Almanların mesafeli ve ciddi olduğunu, Almanya’nın bir kurallar ülkesi olduğunu söyleyen Dündar’ın, “Biz ise kurallardan nefret ederiz” demesi, etkinliğe katılanları güldürdü. Dündar, “Bizler kuralları ihlal etmeyi severiz. Ayrıca kural tanımaz bir ülkeden geliyorsanız Almanya cehennem olabilir. Ama hukukun üstünlüğününün yok olduğu bir ülkeden Almanya’ya geldiğiniz takdirde hukukun üstünlüğünün, basın özgürlüğünün, adaletin ne kadar önemli olduğunu anlıyorsunuz” diyerek devam etti.
Yeni bir hayata başladığı Almanya’da kendini yalnız hissetmediğini, Berlin’in adeta bir “sürgündekiler kenti” olduğuna işaret eden Dündar, diğer yandan eşinin, dostlarının Türkiye’de olduklarını, onların hayatlarını tehlikeye sokmamak için zaman zaman kendisini sınırlamak durumunda kaldığını da söyledi.
Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, onu eleştirenler için hiçbir yerin güvenli olmadığı algısını yaratmaya çalıştığını, Almanya’da da kendisini bu bağlamda çok da güvende hissetmediğini aktaran Dündar, “İnterpolü de elinin Avrupa’ya uzandığını göstermek için araçsallaştırıyor. Bu çok talihsiz bir durum. Yani Erdoğan’dan kaçış yok, onunla her yerde mücadele etmeye devam etmeniz gerekiyor” görüşünü kaydetti.
Kitabında, sürgünde hayatını kaybeden Nazım Hikmet, Yılmaz Güney ve Ahmet Kaya’ya değindiğini anlatan Dündar, “Ülkelerine aşık aydınlarımızın sürgünde hayatlarını kaybetmiş olmaları çok acı. Belki bu bizi de bekleyen bir son. Türkiye ile ilgili en güzel şiirleri Nazım Hikmet yazdı. Yılmaz Güney en güçlü yönetmendi. Ahmet Kaya hala bir kahraman” diye konuştu.
“Türk devleti her zaman entellektüellere karşı düşman olmuştur” diyen Can Dündar, bu kavganın on yıllardır sürdüğüne dikkat çekerek, “Komünist, solcu, Alevi, eşcinsel veya yabancı olmak Türkiye’de hep zor olmuştur. Daha demokratik dönemler olmuştur ama Türk aydınları hapislerde büyümüştür” görüşünü ifade etti.
Kitabında Almanya Başbakanı Angela Merkel’in Türkiye politikasına bir bölüm ayırdığına dikkat çeken Dündar, mülteci akınına çözüm bulmaya çalışan Merkel’in, Erdoğan ile işbirliğine gitmesini eleştirdi. Türkiye üzerinden mülteci akınının durdurulduğunu buna karşın Türk aydınlarının Türkiye’den ayrılmak, Avrupa ülkelerine iltica etmek durumunda kaldıklarını söyleyen Dündar, eleştirisini “Tebrikler, çok ilginç bir siyaset” sözleriyle dile getirdi.
Can Dündar, “Mültecileri Türkiye’de hapsedip, anahtarı, kendi halkına işkence yapan bir gardiyana veremezsiniz. Ama yapılan tam da bu” diye konuştu. Sürgün hayatının "MİT tırları" haberi nedeniyle başladığını, tırları durduran askerlerin, soruşturmayı yürüten savcıların, duruşma hakimlerinin, bu olayın haberini yapan gazetecilerin hapsedildiğini söyleyen Dündar, “Asıl silah kaçakçılığı yapanlar, gerçek vatan hainleri yargılanmadı. Hala dünyaya vatan haini olmadığımızı, hapsedilmesi gerekenlerin, sürgünde yaşaması gerekenlerin bizler olmadığımızı, asıl onların bu uluslararası suçu işlediklerini anlatmaya çalışıyorum” şeklinde konuştu.
Can Dündar’ın gazeteci Mete Akyol’un anısına ithaf ettiği yeni kitap, “Hoffmann und Campe” yayınevi tarafından Almanca olarak yayımlandı.