Milliyet Gazetesi'nde bugün yayımlanan yazısında Can Dündar, Şemdin Sakık ile uzun süredir mektuplaştığını belirtti
Dündar'ın yazısı özetle şöyle;
Şemdin Sakık devlet gözünde ‘terörist’, örgüt gözünde ‘hain’di. “Devlete önerdim. İstiyorsanız, benim bir katkım olacaksa, gidip İmralı’da Öcalan’la konuşayım. Dağdakilerin indirilmesi sürecine yardımcı olayım” diyordu. Bu taleplerinin Başbakan’a bildirilmesini istiyordu
2010 yılı başında, Diyarbakır Cezaevi’nde görüşmüştüm Şemdin Sakık’la... İki gün üst üste toplam 7 saat röportaj yapmıştık. Şimdi Ergenekon davasında “açığa çıkmış gizli tanık” sıfatıyla söylediklerinin bir kısmını o söyleşide anlatmıştı.
Sonrasında haberleşmeye devam ettik Sakık’la... Düzenli mektuplaştık bir süre... . . .
Doğrusu ben, “PKK’nın iki numarası”nın, Kürt sorununa şiddet yoluyla çözüm bulunamayacağı konusunda, devlete ve örgüte yaptığı uyarıları önemsiyordum. Kürt sorununun hem nedeni, hem çözümü olarak “PKK’yı var eden politik, sosyal, kültürel iklim”i işaret ediyordu, ki o iklim, kendi mazisinde kazılıydı. O açıdan onun tanıklığı, “bir döneğin itirafları”nın ötesinde anlam taşıyordu. Çözüm için “operasyonların durdurulmasını, af çıkarılmasını, askerin değil, partilerin, aydınların, sivil toplumun devreye girmesini, barış için süper yetkilere sahip bir bakan atanmasını” öneriyordu. Yaşama tutunmaya çabalıyor, bunun için de sürekli yazıyordu.
. . .
Aslında Sakık, devletin kendisini yeterince değerlendirmediğinden yakınıyor, “Devlete önerdim” diyordu: “İstiyorsanız, benim bir katkım olacaksa, gidip İmralı’da Öcalan’la konuşayım. Dağdakilerin indirilmesi sürecine yardımcı olayım.” Bu taleplerinin Başbakan’a bildirilmesini istiyordu. Biliyorsunuz Sakık, daha yakalandığı anda, askerin hazırladığı bir andıçta, muhaliflerden kurtulmanın manivelası olarak kullanılmıştı.
. . .
Ergenekon davasında “Deniz” kod adlı gizli tanığın kendisi olduğunu gönüllü açıklayınca bu sözlerini hatırladım. Acaba kendisine, “Orada değil, burada katkı yap” mı dendi diye düşündüm. Sakık’ın bu “hizmet”i de, daha öncekiler gibi, devletin bilgisi, kontrolü, hatta talebi doğrultusunda gerçekleştiyse ve daha önce askerin muhaliflerini ekarte etmekte kullanılan Sakık, şimdi hükümet adına aynı görevi üstlendiyse, bu, en çok davanın zaten yerlerde sürünen inandırıcılığına zarar verir. Sakık’ın mahkemedeki suçlamalarından medet umanlar, tarihin çöp sepetindeki andıca bakmalılar.
Şemdin Sakık, görüşmemizde ısrarla bir “Kürt Ergenekonu”ndan da söz etmişti. O, buna “Derin Kürtler” diyor, Ergenekon soruşturmasına bu kesimin de dahil edilmesi gerektiğini söylüyordu. Ergenekon davasındaki sürpriz tanıklığı gündeme gelince mektuplarındaki ifadeleri tekrar okudum ve bu konuyu da gündeme taşıyabileceğini düşündüm. Sözlerinin, Başbakan’ın söylemine tıpatıp benzemesi şaşırtıcı değil. Yakında dava, “güncel ihtiyaçlar doğrultusunda”, o yöne evrilirse hiç şaşırmayalım. . . .
Ben yaparsam mubah, bana yapılırsa günah İlker Başbuğ’un “TSK sanık, PKK tanık sandalyesinde” çıkışı ne kadar haklı görünüyor değil mi? Oysa Genelkurmay’ın 28 Şubat sürecinde aynı Sakık’ı, aynı amaçla kullandığını biliyoruz. Dün kendisinin yaptığı, şimdi kendisine yapılınca ayağa kalkıyor asker... “Etme bulma dünyası” mı demeli? “Nihayet o dönem andıçlananların neler hissettiğini anladılar” diye sevinmeli mi?