(Milliyet - 28 Nisan 2012)
İstanbul’da taksiye bindim. Şoför beni görünce ön koltuğa buyur etti. “Gel de sohbet edelim” dedi. Ben sıradan bir taksici-müşteri muhabbetİ beklerken, birbirinden ilginç ipuçlarıyla dolu bir sohbetin kapısını açtı. Orta yaşın üstündeydi. Önce İngilizce, Almanca, Rusça ve Arapça bildiğini, her dilde birer cümle kurarak gösterdi. Bu gösteriye şaşırmamı bekledi. “Sezer o anayasayı fırlatana kadar 7 milyon dolar serveti olan bir fabrikatördüm ben” diye girdi lafa... Zirveden sıfıra inince yurtdışına gitmiş, kısa sürede biraz toparlanıp geri gelmiş, AKP’ye girmiş. “Abdullah Gül’le İstanbul İktisat’tan arkadaşız” dedi. 68 döneminde Milli Türk Talebe Birliği’nde beraberlermiş. “-Deniz Gezmiş’i de tanırsınız o halde” dedim gülümseyerek... Tanırmış. “-Deniz’in ‘O faşistler bu üniversiteye girmeyecek’ diye giriş kapısına yazı yazdırdığı söylenir, doğru mu” diye sordum. Doğruladı. “Epey husumetimiz vardı. Belki birbirimizi vurmayı düşündük vaktiyle... Ama asıldığında çok üzülmüştük” diye ekledi. O dönemin solcu öğrencilerine ait fişlerin hâlâ MTTB’nin arşivinde saklandığını söyledi. Bilmem doğru mudur? * * * Bir gün genç bir kadınla erkek arkadaşı binmiş taksisine... Arkaya kurulmuşlar, şoför nasılsa anlamaz diye İngilizce sohbete başlamışlar. Konu, CHP eski Genel Başkanı’nın özel hayatıymış. Kulağına, “Yakında patlar, görürsün” gibi laflar çalınmış. 3-4 ay sonra da malum skandal patlamış. “O işin parti içinden tezgâhlandığına şahidim” dedi şoförüm... “Keşke durumu bildirseydim” diye sızlandı. Sonra güncel politikaya daldı. ABD onay verirse, Erdoğan’ın Başkanlık sistemine geçeceğini, büyük halkoyuyla Köşk’e çıkacağını söyledi. “Yerine Gül Başbakan olur sananlar yanılıyor”muş. Erdoğan, Ali Babacan’ı hazırlıyormuş. Babacan’ı önce diplomaside gelişsin diye Dışişleri’ne koymuş, sonra ekonomiyi ona teslim etmiş. “Polemiklere girme. Kendini yıpratma, sakla” diye de tembihlemiş. * * * Bunlar, inanıp inanmamakta özgür olduğunuz renkli sohbetler... Asıl etkilendiğim bölümü sona sakladım. İnmeme yakın kartvizitini verdi; “emlakçı” yazıyordu. “Taksicilik bahane... Gün boyu direksiyon sallarken satılık-kiralık evleri bulup emlakçılık yapıyorum” dedi. Cebindeki defteri, ev adresleri ve telefon numaralarıyla doluydu. Ancak asıl sürpriz, defterdeki “siyaset notları”ydı. Arabasına binen her müşteriyle “memleketin halini” konuşuyordu. Nabız tutup punduna getirirse seçimde oy vereceği partiyi soruyordu. Müşteri indikten sonra da saptadığı eğilimi deftere not alıyordu. Gün sonunda her bir müşterinin cevaplarını toplayıp “merkeze” bildiriyordu. “Böyle 100 taksimiz var İstanbul’da” dedi: “Hepimiz gönüllü kamuoyu yoklaması yapıyoruz. Gün sonunda hepimiz bulgularımızı birleştiriyoruz. ‘Merkez’ de bunları haftalık sonuçlar halinde genel merkeze iletiyor. Böylece gündelik nabza dayalı bir anket yapmış oluyoruz.” “Tutuyor mu peki” dedim. “Son 3 seçimi yüzde 100 doğru bildik” dedi. * * * İnerken, beklenmedik bir politika dersi almış ve gönülsüz katıldığım bir anketten çıkmış gibi hissettim kendimi... Deniz’i, Gül’ü, Baykal’ı, Babacan’ı, Erdoğan’ı düşünerek uzaklaştım.