Gezi Parkı direnişinde gözü kaybedenler hakkında “Gözdağı” belgeselini yapan Cumhuriyet gazetesi yazarı Can Dündar, Valilik ve İçişleri Bakanlığı’nın “illiyet bulunamadı” dediği, Okan Özçelik’in telefon kamerasıyla kaydettiği görüntüleri yayınladı.
Can Dündar’ın Cumhuriyet’te “Al sana kanıt” başlığıyla yayımlanan (3 Haziran 2014) yazısı şöyle:
O sırada montajdaydık;
Günel Cantak, Elifcan Ekinci ve ben…
Okan’ın görüntüsü geldi. Okan Özçelik, geçen yıl 1 Haziran’da polis tarafından gözü dağlanan gençlerden biriydi.
Gezi Parkı’nın geri alındığı gün, polisin geri çekilmesi sırasında gözüne saplanan bir fişekle yaralanmıştı.
İşin ilginç yanı, o sırada cep telefonuyla kayıttaydı.
Ve sol gözünün gördüğü en son şey, Mete Caddesi tarafından, 15 metreden ateşlenen ve yıldırım hızıyla üzerine doğru gelen bir gaz fişeği olmuştu.
Okan, fişeğin çarpmasıyla yere devrilirken cep telefonunun kamerası açık kalmıştı.
Telefonu alan bir arkadaşı, çevresindeki paniği ve Okan’ın yerden kaldırılıp götürülüşünü de kaydetmişti.
Okan olaydan sonra İstanbul Valiliği ve İçişleri Bakanlığı aleyhine dava açtı. Dava dosyasına, kaydettiği görüntüyü de ekledi.
Valilikten mahkemeye şu savunma geldi:
“Arşiv kayıtlarımızda Okan Özçelik isimli bir şahıs gözaltına alma veya herhangi işlem yapılmamıştır. Hizmet kusurumuz yoktur.”
İçişleri ise şöyle yazdı:
“Zarara neden olan olayın idarenin eyleminden kaynaklandığına dair bir belge ve bilgi bulunmamaktadır. Davacı taraf sadece soyut iddialar ileri sürmekte, zarar ile idarenin eylemi arasında nasıl bir illiyet olduğunu ortaya koyamamaktadır.”
***
İşte o “illiyet”, montaj masasında karşımızdaydı.
Okan’ın vurulma anında cep telefonuyla yaptığı kayıt…
8-10 kişilik bir polis grubu, taş yağmuruna kalkanlarını siper etmiş, Mete Caddesi tarafından çekiliyordu.
Gezi Parkı tarafından sloganlar ve “Atmayın” uyarıları duyuluyordu.
Okan da bir ağacı kendisine siper etmiş, cep telefonuyla kayıt yapıyordu.
Bir an kamera sağa döndü, yeniden polislere doğru yöneldiğinde polislerden birinin tüfeği ateşlendi ve Okan, yere düştü.
Her şey “bir an”da olup bitmişti, ama montaj cihazlarının özelliği, o “an”ı, parçalara bölebilmesiydi.
“Şuna bir de ağır çekimde bakalım” dedim.
Elifcan, Okan’ın çektiği görüntüyü kare kare oynatmaya başladı.
Ve o an, Gezi’de onlarca cana, göze, acıya mal olan o koca gaz fişeğinin, zıpkın gibi yuvasından fırlayıp havada taklalar atarak gelişini gördük.
Fişek, bir karede durdu ve görünür oldu.
Bir sonraki karede, Okan’ın gözüne saplanacaktı.