Akşener'den iktidara: Bu ucube sistem geldiği gibi 'gitçek', isteseniz de istemeseniz de bu çile 'bitçek'

Akşener'den iktidara: Bu ucube sistem geldiği gibi 'gitçek', isteseniz de istemeseniz de bu çile 'bitçek'

T24 Haber Merkezi

İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Tarkan'ın 'Geççek' şarkısının iktidar kanadı tarafından hedef alınmasına tepki gösterdi. Akşener, AKP'nin sanata "fobisi" olduğunu söylerken, 'Geççek' şarkısı için, "Şarkıda küfür yok, hakaret yok, umut var, ama bu arkadaşların o umuda bile alerjileri var. Kendilerini eleştirenler yerine kuzu kuzu oturanlara alerjileri yok bunların!  Havuz medyasındaki dilli düdüklere alerjileri yok! Er ya da geç o sandık 'gelcek'; ağlasanız de sızlansanız da milletin başına bela ettiğiniz bu ucube sistem geldiği gibi 'gitçek' . Siz isteseniz de istemeseniz de bu çile 'bitçek.'" diye konuştu. 

Akşener, Gibi dizisindeki "Ben senin yılgın bir hoşgörüyle beni benimsemene mi kaldım" repliği ile gönderme yaparak, "Tüm günahlara rağmen bu milletin seni bir kez daha yılgın bir hoşgörü ile benimseyeceğini sanıyorsan çok yanılıyorsun. Bu büyük millet her şeyin farkında. AK Parti iktidarı yok, bu artık bir zaman meselesi" ifadesini kullandı. 

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan'ın "Hepimiz aynı gemide olduğumuza, ülkenin kazancından hep birlikte istifade ettiğimize göre külfetine de beraberce katlanacak, yükü beraberce omuzlayacağız" sözlerine yanıt verirken, Erdoğan'ın zamlar konusunda kullandığı "yaygara" ifadesini hatırlattı ve "Madem geçen hafta her şey yolundaydı, madem biz yaygara yapıyorduk, o zaman bu haftaki külfet nereden çıktı muhterem. Ülkenin kazancından birlikte istifade ettik diyorsun da, yandaşlarının gönlü olsun diye milletimizin vergilerini çarçur ederken anneler çocuklarına mama alamaz hale geldiler. Sen sarayda sefa sürerken gençler tatile gitmenin hayalini kuramaz haldeler. Sen danışmanlarına 5 10 maaş bağlarken öğretmenler atanıp tek maaşa bile kavuşamıyorsun. Sen bu millete sabırdan, fedakarlıktan ve külfeti sırtlamaktan bahsedecek en son kişisin" dedi. 

Akşener, İyi Parti'nin Türk siyasetindeki bütün taşları yerinden oynattığını savunurken, "Bugün 31 Mart başarısı konuşuluyor, İyi Parti olmasaydı, İstanbul, Ankara, Adana, Antalya ne olacaktı? Bir şey değişti, her şey değişti! Bazen hatırlatmakta fayda oluyor unutanlar açısından" ifadelerini kullandı. 

Akşener ayrıca, Rusya-Ukrayna krizine ilişkin olarak da, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ekibinin "birbirlerini boşa düşüren açıklama davranışlar" ile Türkiye'yi NATO ve Rusya nezdinde kırılgan duruma düşürdüğünü savundu. Akşener, "AK Parti, Uygur Türkü kardeşlerimiz için takındığı pısırık tavrı, Kırım Türkü kardeşlerimiz için de, takınıyor olsa da; Biz, İyi Parti olarak, Rusya’nın, Kırım Türklerine yönelik baskısına, son vermesini, soydaşlarımızın insani ve kültürel haklarına yönelik ihlallerin, ivedilikle durdurulmasını talep ediyoruz. Ayrıca; Ukrayna gibi ,egemen bir ülkenin sınırına asker yığarak, ülkelerin toprak bütünlüğüne yönelik, tehdit oluşturulması, günümüzde, kabul edilebilecek bir tutum değildir. Rusya’yı, bir an önce, bu askeri tahkimatına son vermeye, ve askerlerini geri çekmeye çağırıyoruz" ifadelerini kullandı. 

Akşener'in açıklamasından satır başları şöyle:

EYT tepkisi

"Yaklaşık 3 milyon insanımız yaş nedeniyle emekli olamıyor. 1,8 insanımız da önümüzdeki dönemde yaşa takılacak. 4,8 hala çalışan ya da çalışmış olan vatandaşımız EYT mağduru, 20 milyon insanımız mağdur. Ortada böyle bir büyük mağduriyet olmasına rağmen iktidar bu insanlarımıza 'emekli olamazsın, gençsin' diyor. Özel sektör ise 'çalışamazsın, yaşlısın' diyor. 8 bin 9 bin 10 bin gün prim ödemiş insanlarımıza sen emekli olamazsın demek haksızlıktır, zulümdür! 

Biz İyi Parti olarak, ilk günden beri EYT'li kardeşlerimizin yanındayız. Primlerini ödemişler, emekli maaşlarını hak etmişler.  

Uyguladığınız yalan yanlış politikalar, ve iş bilmezliğiniz yüzünden ortaya çıkan, sosyal güvenlik kurumu açıklarının bedelini, bu insanlarımıza ödetemezsiniz. Kimse merak etmesin, İyi Parti iktidarında bu mağduriyeti gidereceğiz. Hesabını kitabını yaptık. Devletin, bu konuda katlanacağı maliyeti de hesapladık. Yapacağımız EYT düzenlemesi, bir sosyal yardım değil, haktır. EYT grubunda yer alan, prim gün sayısını doldurmuş 3 milyon insanımız, yapacağımız düzenlemeden yararlanabilecek. Diğer emekliler gibi, sağlık imkanlarına, tam olarak erişebilecekler. Ayrıca, herhangi bir başvuru dönemi de öngörmüyoruz. Yani, EYT’liler, istedikleri zaman müracaat edip, düzenlemeden faydalanabilecek. Önümüzdeki dönemde, prim gün sayısını doldurarak EYT’li olacak, 1,8 milyon insanımız da, bu düzenlemeden yararlanabilecek. Ayrıca, bu düzenlemeden yararlanacak kardeşlerimiz, istedikleri zaman, yeniden işgücü piyasasına dönebilecek.

Meclis Grup Başkanvekilimiz, Erhan Usta kardeşim ve ekibi, bu mağduriyeti gidermek için, EYT’li kardeşlerimizle yakın bir biçimde çalıştı. Kendisine ve emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Allh’ın izniyle, İyi Parti iktidarında, el ele verip, EYT sorununu, tarihin tozlu raflarına kaldıracağız.

Gülistan Doku 2 yıldır kayıpsa bu memlekette kadınlar güvende diyemeyiz, kadın cinayetlerinin önüne geçemeyiz. Adalet Bakanı ve İçişleri Bakanı'nı göreve çağırıyorum. İyi Parti olarak biz de araştırma komisyonu kurarak gereken katkıyı vereceğiz. Acınız acımızdır. Kadınların iyiliği ilk günden bu yana siyasetin gündelik tartışmalarının üzerindedir. Gülistanlar kaybolmasın, Cerenler yaşasın diye üzerimize düşeni yapmaya hazırız. 

"Sen bu millete sabırdan, fedakarlıktan ve külfeti sırtlamaktan bahsedecek en son kişisin"

Eskiden sayın Erdoğan'ın söyledikleri birbiriyle aylık ya da yıllık bazda çelişirdi. Gelinen noktada haftalık bazda kendisiyle çelişiyor. Her hafta söylediğini unutup farklı bir şey söylüyor. Sandık sıkıştırmaya başlamış, panik büyük. Geçen hafta zamların gerçekliği ile ilgili muhalefetin yaygara yaptığını, her şeyin iyi olduğunu söylerken bu hafta ülkenin kazancından birlikte istifade ettik, külfeti de birlikte sırtlayacağız dedi. Madem geçen hafta her şey yolundaydı, madem biz yaygara yapıyorduk, o zaman bu haftaki külfet nereden çıktı muhterem. Ülkenin kazancından birlikte istifade ettik diyorsun da, yandaşlarının gönlü olsun diye milletimizin vergilerini çarçur ederken anneler çocuklarına mama alamaz hale geldiler. Sen sarayda sefa sürerken gençler tatile gitmenin hayalini kuramaz haldeler. Sen danışmanlarına 5 10 maaş bağlarken öğretmenler atanıp tek maaşa bile kavuşamıyorsun. Sen bu millete sabırdan, fedakarlıktan ve külfeti sırtlamaktan bahsedecek en son kişisin. Akıl dışı, plansız ve beceriksiz yönetim anlayışınla ülkemizin kaynaklarını har vurup harman savurduk. Milletimizin cebinden aldın, yandaşının cebine koydun. 

İstediğin, tüm günahlara rağmen bu milletin seni bir kez daha yılgın bir hoşgörü ile benimseyeceğini sanıyorsan çok yanılıyorsun. Bu büyük millet her şeyin farkında. AK Parti iktidarı yok, bu artık bir zaman meselesi. Göstermelik tedbirlerinizle bu milleti daha fazla oyalayamazsınız. Kepçeyle aldıklarınızı kaşıkla vererek bu milleti kandıramazsınız. Hamasi masalları anlatarak sandıkta gelecek kaçınılmaz sondan daha fazla kaçamazsınız. 

"En yakın zamanda da ikinci turumuza çıkacağız"

20 Ocak 2020'den beri ziyaretlerimizde birinci Türkiye turumuzu tamamlamak üzereyiz. En yakın zamanda da ikinci turumuza çıkacağız. Kazancı kirasını bile karşılamayan esnaflarla karşılaştım, tencere kaynatmakta zorlanan kadınlarla karşılaştım. Yaşından büyük dertlerin sahibi çocuklarla karşılaştım. Sınavdan 98 almasına rağmen 58 puanlı rakibine elenen, AK Partili dayısı olmadığı için ortada kalan gençlerle karşılaştım.

Milletimizin yaşadıklarını görmeyenlere, taleplerini umursamayanlara inat milletimizin gerçeklerini tüm Türkiye'ye anlatmaya devam edeceğim. 

Erdemli'de tantuni dükkanı işleten bir esnaf kardeşim diyor ki; 'Vergi ve zamlarla boğuşuyoruz, elektrik 650'den 1325'e çıktı.' 

Akdeniz'de giyim mağazası olan bir kardeşim diyor ki, '50 lira satış yaptım, 4850 lira elektrik faturası geldi, dükkanım kira, kirayı da çıkaramıyoruz.'

Tarsus'ta telefon aksesuarları satan bir kardeşim de, 'Siftah edemedik, dükkan kira, sandıkta cevabı vereceğiz.' diyor. 

Milletimize sırtını dönen, cumhuriyetimizin birikimlerini de yok saymayı seçen AK Parti iktidarının son dönemdeki fobisi sanat oldu. Saplantı haline geldi. Sanatkar el öpmez, eli öpülür diyen büyük vizyondan, sanatçılarımızı hedef gösteren, tehdit eden bir vizyonsuzluğa geçtik! 

"Şarkıda umut var, ama bu arkadaşların o umuda bile alerjileri var"

Tarkan bir şarkı çıkardı, kötü günlerin geride kalacağını söyleyen bir şarkı. Bu öyle bir garip zihniyet ki kötü günler geride kalacak diye şarkı söylenmesine bile tahammülleri yok. Şarkıda küfür yok, hakaret yok, umut var, ama bu arkadaşların o umuda bile alerjileri var. Kendilerini eleştirenler yerine kuzu kuzu oturanlara alerjileri yok bunların!  Havuz medyasındaki dilli düdüklere alerjileri yok! İhaleleri hüüüp diye götüren a-acayip müteahhitlere alerjileri yok. Tarkan 'Geççek' diye şarkı yapınca arıza çıkarmaları çok normal. Bence de 'Geççek, bitçek'. Hiç geçmesin, bitmesin istiyorlar. 

TL'yi pula çevirelim, enflasyonda dünya rakoru kıralım ama sefamız bitmesin istiyorlar. Milletin adeta ümüğünü sıkalım ama bu eğri düzen bitmesin istiyorlar. 

"Siz isteseniz de istemeseniz de bu çile 'bitçek' "

Türkiye'de herkes sanatını icra etmekte özgürdür, kim, neşeli kimi protest müzik yapar, kimi över, kimi eleştirir. Size ve bize düşen aynı rahmetli Özel, rahmetli Demirel gibi onlara saygı göstermektir. Bu ülkenin dinlediği müzikle sanatçısıyla uğraşacağınıza işinizi yapın, milletin dertlerini çözün. En azından giderayak millete faydanız olsun. Er ya da geç o sandık gelecek; ağlasanız de sızlansanız da milletin başına bela ettiğiniz bu ucube sistem geldiği gibi 'gitçek' . Siz isteseniz de istemeseniz de bu çile 'bitçek.' 

"AK Parti iktidarının peşkeş durağının son durağı PTT"

İyi Parti yetkiyi aldığında bu kabus elbette 'geççek'. AK Parti iktidarının sanata gösterdiği bu agresif tavır, iş devlet kurumlarını arpalığa çevirmek gelince yerini olağanüstü bir hoşgörü ve anlayışa bırakıyor. AK Parti iktidarının peşkeş durağının son durağı PTT. 

Biliyorsunuz, otoyol ve köprü geçişlerinde kullanılan HGS’nin, satış ve tahsilat yetkisi, PTT’ye aittir. Ama PTT, belli bir ücret karşılığında, bankalara da, HGS satış yetkisi verebilir. Buraya kadar bir sorun yok.

Yalnız bir de, PTT’nin, yüzde 40 hissesine sahip olduğu, PTTeM isimli bir şirket var. Bu şirketin, yüzde 60 hissesi, Hakan Çevikoğlu adında bir kişiye ait. Yani devletin kurumu PTT, bir vatandaşımızın küçük ortağı olmuş. Bu şirket, 'pttavm.com' internet sitesi üzerinden satış yapıyor. Tüm satış ve tahsilat yetkisi PTT’nin elinde bulunan HGS, ne hikmetse, bu site üzerinden satılıyor. Hatta HGS yüklemek için, PTT’nin resmi internet sitesine girerseniz, 'İnternet üzerinden PTT müşterileri için, yalnızca 'pttavm.com' adresinden yükleme yapılmaktadır. Başka bir siteden, yükleme yapılmamaktadır.' şeklinde, ilginç bir açıklamayla karşılaşıyorsunuz. Ayrıca, e-devletten HGS yüklemek için, ilgili sekmeleri takip ettiğinizde, yine 'pttavm.com' sitesine yönlendiriliyorsunuz.

Şu olaya bakar mısınız? Vurgunun büyüklüğüne bakar mısınız? PTT’nin HGS satış ve tahsilat yetkisi, PTT’nin küçük ortak olduğu, PTTeM isimli şirkete devredilmiş, bankalardan talep edilen yetkilendirme ücretleri de, büyük bir hoşgörü gösterilerek, talep edilmemiş.

Yani; PTT, kendi resmi internet sitesi üzerinden, doğrudan HGS satışı yaptığında, tahsilatın tamamı, kendi kasasında kalacakken, bu dahiyane yöntem sayesinde, tüm HGS satış gelirlerinin yüzde 60’ı, PTTeM şirketine, hiçbir gerekçe olmadan bırakılmış. Gerçekten ibretlik. Bu konunun takipçisi olacağız.

Hem meclis çatısı altında, hem de diğer alanlarda, bu vurgunun peşini bırakmayacağız. Milletimize külfeti sırtlamayı öğütleyenlerin, devletin gelirleriyle, eşin dostun yandaşın sırtını sıvazlamasına, izin vermeyeceğiz.

"Cumhuriyetimizin ruhu ile şekillenmiş olan hariciyemizi AK Parti'nin geri dönüşüm kutusuna çevirdiler"

Dış politika ve onun iletişim dili olan diploması; devlet aklı ve birikim ister. Maalesef sayın Erdoğan ve arkadaşlarının elinde bu sanatında yok oluşuna şahit oluyoruz. Ne devlet aklı kaldı, ne birikim kaldı. Nerede eski vekil, eski bakan, eş dost varsa, ayak altından çekilmesi gereken tortu varsa büyükelçi yaptılar. Cumhuriyetimizin ruhu ile şekillenmiş olan hariciyemizi AK Parti'nin geri dönüşüm kutusuna çevirdiler. 

Defalarca uyardık, iç politikada rüzgar yakalamak için dış politikayı kullanmayın dedik. Diplomasiyi kankalık ilişkilerinize göre değil, milli çıkarlara göre yönetin dedik. Kafanıza göre takılmayın, muhalefetle istişare edin, dışarıya karşı yekvücut duralım dedik ama dinletemedik. 

Uluslararası ilişkilerde caydırıcılık politikası diye bir kavram vardır. Bu kavram, devletlerarası ilişkilerde verilecek karşılık ve sonuçlar konusunda şüphe uyandırarak bir devleti olası tehditkar eylemlerinden vazgeçirme politikasıdır. Potansiyel yaptırımlar üzerinden caydırma politikasıdır. 

"Erdoğan ve ekibi NATO ve Rusya nezdinde Türkiye'yi kırılgan bir konuma düşürdü"

Ukrayna'da kriz yaşanıyor. Sayın Erdoğan ve ekibinin uluslararası ilişkilerinin, caydırıcılık politikası gibi en temel prensiplerinden uzak, birbirlerini boşa düşüren açıklama davranışları; NATO ve Rusya nezdinde Türkiye'yi kırılgan bir konuma düşürdü. 

2008 yılında, Osetya ve Abhazya’nın, Gürcistan’dan koparılması, 2014 senesinde, Kırım’ın ilhak edilmesi, ve şimdi de, Donbas ve Luhansk’ın, Ukrayna’dan koparılmak istenmesi; Rusya’nın, coğrafi olarak genişleme stratejisinin, bir sonucudur. Bunun da ülkemize, kaçınılmaz olarak, yansımaları olacaktır. Biz İyi Parti olarak, her şeyden önce; Devletlerin toprak bütünlüğüne, ve tam egemenliğine, saygı duyulması gerektiğini düşünüyoruz. Bir ülkenin egemenlik sahasının, başka bir egemen devlet tarafından, ihlal edilmesine karşıyız.

"Bu bağlamda, Rusya öncelikle; işgal ve ilhak ettiği Kırım’dan çekilmelidir"

Bu çerçevede; saldırıya uğrayan devletin, uluslararası hukuktan, ve Birleşmiş Milletler Şartı’nın, 51’inci maddesinden doğan, meşru müdafaa hakkını da tanıyoruz. Bu bağlamda, Rusya öncelikle; işgal ve ilhak ettiği Kırım’dan çekilmelidir. AK Parti, Uygur Türkü kardeşlerimiz için takındığı pısırık tavrı, Kırım Türkü kardeşlerimiz için de, takınıyor olsa da; Biz, İyi Parti olarak, Rusya’nın, Kırım Türklerine yönelik baskısına, son vermesini, soydaşlarımızın insani ve kültürel haklarına yönelik ihlallerin, ivedilikle durdurulmasını talep ediyoruz.

Ayrıca; Ukrayna gibi ,egemen bir ülkenin sınırına asker yığarak, ülkelerin toprak bütünlüğüne yönelik, tehdit oluşturulması, günümüzde, kabul edilebilecek bir tutum değildir. Rusya’yı, bir an önce, bu askeri tahkimatına son vermeye, ve askerlerini geri çekmeye çağırıyoruz.

Bu gerilimli ortama rağmen; iktidarın, Türkiye’nin Ukrayna’ya SİHA satışına devam etmesi yönündeki kararını, olumlu buluyoruz. Ukrayna, Türkiye için savunma sanayisinin gelişiminde, kritik rol oynayabilecek bir ülkedir. Bu alandaki iş birliğinin, geliştirilmesini ve derinleştirilmesini destekliyoruz.

Biliyoruz ki, Rusya’nın, NATO’nun genişlemesi ile de, bağlantılı olarak, kendi güvenliğine dair, kaygıları var. Ancak bu kaygıların giderilmesi, bir savaş tehdidi üzerinden olamaz. Bu bağlamda da; Bir yandan Rusya’yı, diğer yandan da, NATO müttefiklerimizi, bir an önce, yapıcı bir gündem üzerinde çalışmaya davet ediyoruz.

Bu gündemin, Avrupa güvenliğine dair, yeni bir şemsiye oluşturmaya yönelik olacağı, oldukça açık. Silahsızlanma, silahların denetimi, güven arttırıcı önlemler, ve siber güvenlik gibi alanlara odaklanacak bu müzakerelere, ülkemizin en iyi şekilde hazırlanması gerekiyor.

Bunun için de; devlet yönetiminde, uzmanlığa değer veren, kurumsal mekanizmaları ön plana çıkaran, liyakati ve ciddiyeti esas alan, bir yaklaşım kritik öneme sahip.

O nedenle, her zaman söylediğimiz gibi; milletimizin hayatına kara bulut gibi çöken, kurumlarımızın ruhuna zarar veren, ülkemiz için artık bir milli güvenlik sorununa dönüşen, bu ucube sistemden, acilen kurtulmamız şart.

"Bay Kriz ve arkadaşları, yıkıma tam gaz devam ederken, hemen her sektör, karşılaştıkları derin sorunlarla mücadele etmeye çalışıyor."

AK Parti’nin, kendilerinden ve yandaşlarından başka kimseye, en ufak faydası olmayan, berbat politikalarından, nasibimizi fazlasıyla aldık, almaya da devam ediyoruz. Bay Kriz ve arkadaşları, yıkıma tam gaz devam ederken, hemen her sektör, karşılaştıkları derin sorunlarla mücadele etmeye çalışıyor. Geçen hafta, enerji sektörünü konuşmuştuk. Bugün ise, eğer hemen bir çözüm üretilmezse, kaybolma riskiyle karşı karşıya kalacak, bir başka önemli sektörümüz olan, arıcılıktan bahsetmek istiyorum.

Üretimde dünya ikincisi olmamıza rağmen, ihracatta, hâlâ 22’inci sırada olduğumuz, arıcılık sektörü, özellikle de çocuklarımızın gelişimi açısından, büyük önem taşıyor. dünyada, bal üretiminde ikinci, kovan sayısında da, üçüncü olmamıza rağmen; Çin, üretiminin, yüzde 27’sini ihraç ederken, biz, ancak yüzde 5’ini ihraç edebiliyoruz. Çin, kovan başına, yaklaşık 49 kilo bal alırken, biz, yalnızca 11 kilo alabiliyoruz. Ancak, hâl böyleyken; çiftçi düşmanı Tarım Bakanı, kaç yıldır o koltukta oturmasına rağmen, 'Bu durum neden böyle oldu acaba?' diye, hiç kendisine sormuyor. Son 5 yılda, kovan başı bal verimi, Neden, 14 kilodan 11 kiloya düşmüş, hiç merak etmiyor. Kovan sayısı artsa da, çerçeve sayısı aynı kalacağı için, üretimin artmayacağı, aklına bile gelmiyor.

"Arıcılık sektörünün sorunlarına çare üreteceğine; problemin bizzat kendisi oldu"

Hatta; Türk Tarımı’nı bitirmeyi, adeta kendisine misyon seçmiş, bu enteresan arkadaşımız; Merkez birliği seçimlerini kaybedince, yaptığı protokolü iptal ederek, sektörü birbirine düşürüp, sonra da, olanları en ön sıradan seyretmeyi tercih etti. Yani arıcılık sektörünün sorunlarına çare üreteceğine; üretime, verimliliğe, rekabete odaklanacağına, her zaman yaptığı gibi, problemin bizzat kendisi oldu.

Buradan, Tarım Zararlısı Bakan’a seslenmek istiyorum; siz abuk sabuk demeçler vermeye odaklanırken; arıcılık sektörü, sorunlarına kulak vermenizi bekliyor. Mesela; hani, yangını söndürmek için, Sayın Erdoğan’dan talimat beklediğiniz ormanlar var ya; işte orada, çam balı üretimi yapan arıcılarımızın, yanan orman alanlarından, mahrum kalmasına, nasıl çözüm bulacaksınız? Onu duymak istiyor.

Mesela; basra böceğinin yayılım alanı, yanan alanlardan göç yolları, ve gezginci arıcıların, nerelere gideceğine dair, çözümlerinizi öğrenmek istiyor.

Mesela; arıcıların, artan girdi maliyetlerini karşılamak için, ne yapmayı düşündüğünüzü merak ediyor.

Bu arkadaş, boyundan büyük siyasi mesajlarla, patronuna şirinlik yaparken; arıcılıkta, kışlatma ve güçlendirme için, ana girdi kalemi olan şeker fiyatları, aldı başını gitti. Piyasada bir çuval toz şeker, 460-470 lira olmuş. Hızla 500 liraya doğru gidiyor. Bu ne demek biliyor musunuz? Kovan başına, en az 141 lira maliyet demek. Peki, bu ne demek? Kovan başına, 3,3 kilo bal demek. Yani; üretici, kovandan aldığı 11 kilo balın, 3,3 kilosunu, şekere verecek demek.

Oysa; başını sosyal medyadan, biraz kaldırsa, Saray trollüğüne, bir süreliğine ara verse, Kırk yılda bir, biraz işini yapsa, bu maliyet, 78 liraya düşecek, kovan başına, 1 buçuk kilo bal da, üreticinin cebinde kalacak.

Pek umutlu değilim ama, yapıcı muhalefet anlayışımız doğrultusunda, ben yine de, kısa dönemde ne yapmaları gerektiğini söyleyeceğim. Hep söylüyorum, miri maldır, alsınlar, kullansınlar. Yeter ki üreticimiz, daha fazla zarar görmesin. Yeter ki sektör, rahat bir nefes alsın.

"TÜRKŞEKER’e hemen bir talimat verin"

İlk olarak; TÜRKŞEKER’e hemen bir talimat verin. Bölgesel özelliklere göre arıcıların; kovan sağlığı ve gelişimi için, ihtiyaç duyduğu şeker miktarını belirleyin. O miktarları, TÜRKŞEKER’e bildirin. TÜRKŞEKER de size, fabrika teslim fiyatı bildirsin. Arıcılar, kayıt sistemi üzerinden gidip şekerlerini alsınlar. İster birlikler üzerinden, ister platform üzerinden, isterlerse de, doğrudan alabilsinler.

Ayrıca; yangından mağdur olan çam balı üreticileri için; Kuzey Ege bölgesinde, Basra Böceği yayılımına göre, yeni konaklama alanları belirleyin. Mağduriyetlerini dikkate alarak, kiralama bedellerini makul miktarlarda tutun. Arıcıları o alanlara, güvenli bir şekilde yerleştirin, konforlarını sağlayın.

Tüm bunların yanında, dikkatinizi çekmek istediğim, bir başka konu daha var. Ya TÜRKŞEKER olmasaydı? Yani; Ya özel sektör şeker fabrikalarında, 460-470 liraya varan, 50 kiloluk toz şeker fiyatı, TÜRKŞEKER’de, 250-260 lira civarında olmasaydı? Çiftçinin cebinden, sadece şeker girdisi üzerinden uçup giden, 1 buçuk kilo balın parasını, kimler ödeyecekti? Elbette, biz ödeyecektik. Yani sayın Erdoğan’ın aynı gemide olduğumuzu söyleyip, kürek mahkumluğunu layık gördüğü vatandaşlar olarak, bizler ödeyecektik.

"Zamanında iktidarı uyardık;'şeker fabrikalarını böyle hoyratça özelleştirmeyin.' dedik"

Zamanında iktidarı uyardık. 'Şeker fabrikalarını böyle hoyratça özelleştirmeyin.' dedik. Anlamadılar…

'Almanya’nın, yüzde 78’i, Fransa’nın, yüzde 82’si, Hollanda ve İngiltere’nin ise, yüzde 100’ünde, şeker, kooperatifler tarafından üretiliyor.' dedik. Dinlemediler…

'ABD’de, şeker pancarından şeker üreten fabrikaları, Devlet, özel sektörden satın alıp, kanunla, kooperatiflere devretti.' dedik. Duymadılar…

'Şeker fabrikaları, sadece tarımsal sanayi değildir.' dedik. 'Şeker fabrikaları, sadece şeker pancarı, ya da şeker de değildir.' dedik. 'Şeker pancarı, çiftçiyi tarlaya ve köye bağlayan, ailenin tüm fertlerine, çalışma ve istihdam imkânı sağlayan, yan ürünlerinin, tamamı değerlendirilen, katma değeri arttırıcı bir bitkidir.' dedik. 'Bütün tüketicileri, yüzbinlerce çiftçiyi, besiciyi arıcıyı, yem sektörünü, kısacası, çoklu alanları ilgilendiren bir konudur.' dedik. Ama yok, inatla burunlarının dikine gittiler.

"Çiftçiyi iflas noktasına getirirken, ortaya çıkardığınız bu enkazdan, gurur duyuyor musunuz?"

Üstelik bunları, sadece biz de söylemedik. Bütün bölge halkı söyledi. Tokat söyledi. Erzincan söyledi. Erzurum söyledi. Hatta Erzincan’daki üreticiler, güçlerini birleştirip; 'Burayı özelleştirecekseniz, biz alalım.' dediler. Peki onlar ne yaptı? Sırf bunun önünü kesmek için; Paraları yetmesin diye, Erzurum ve Erzincan’ı, beraber özelleştirdiler.

Şimdi iktidardakilere soruyorum; Eserinizle gurur duyuyor musunuz? Özelleştirilen şirketleri alan, yandaş sermayeniz; çiftçilerle yaptıkları sözleşmeye uymazken, şeker fiyatlarını, istedikleri gibi belirlerken, şeker pancarını, istedikleri fiyattan alıp, çiftçiyi iflas noktasına getirirken, ortaya çıkardığınız bu enkazdan, gurur duyuyor musunuz?

Devletin elinde kalan şeker fabrikaları, şekeri, kilosu 5.3 liradan satarken, özelleştirilen şeker fabrikalarının, melas ve küspeden kazandıkları paranın yanı sıra, şekeri de, kilosu 8 liradan satması, sizi hiç mi rahatsız etmiyor? Çiftçi itiraz edip, özelleştirdiğiniz fabrikalarda, haklarını arayınca, üzerlerine güvenlik güçleri gönderirken, hiç mi vicdanınız sızlamıyor?

Kımıl zararlısı bile, çiftçiye sizin kadar zarar vermedi. Ama siz hâlâ, pişkin pişkin laf yetiştiriyorsunuz. Eğer şeker pancarı üreticisine, biraz olsun nefes aldırmak istiyorsanız; Ton başına 425 lira olarak açıkladığınız, pancar taban fiyatını, 800 liraya yükseltin. Tarımsal girdiler, yani, gübre, mazot, tohum ve ilaç fiyatları, geçen yıla göre, 2-3 kat artmış durumdayken; Önümüzdeki sene için koyduğunuz taban fiyatını, hemen şimdi uygulayın.

Tarım Kredi Kooperatifleri olarak, 14 Şubat’ta, büyük bir müjdeyle açıkladığınız, yüzde 30’luk, kimyevi gübre indirimlerine rağmen, serbest piyasada fiyatlar, Tarım Kredi fiyatlarının hâlâ altında. Ayıptır, günahtır. Allah aşkına, bir işi de doğru düzgün yapın. Allah aşkına, çiftçinin, vatandaşın, dengesini daha fazla bozmayın. Allah aşkına, bari giderayak, biraz olsun, milletten yana tercihlerde bulunun.

Değerli dava arkadaşlarım; Şimdi ben bu gerçekleri anlattım diye, Sayın Erdoğan bana çok kızacak. Hatta hemen inkâr siyasetine sığınarak; 'Yalan' diyecek. 'İftira' diyecek. 'Yaygara yapıyor' diyecek. Ama ben yine, kendisini aziz milletimizin sesiyle yüzleştireceğim. Biraz cesareti varsa, bizi dinlemeye devam etsin.

Çünkü; şimdi sırada, hem Sayın Erdoğan ve arkadaşlarının, hem de havuz medyasının, korkulu rüyası olan bölümümüz var. Bu hafta Milletin Kürsüsü’nde, arıcı bir kardeşimiz konuşacak.

"Aradığımız AK Parti’ye bir türlü ulaşamıyoruz"

Aziz milletim; dikkatinizi çekmiştir, Sayın Erdoğan, son dönemde sık sık, 'Gönül ister ki, bizimle projelerle yarışacak bir muhalefet olsun.' diyor. Alın benden de o kadar… Gönül ister ki, karşımızda; Bizimle kürsü şovlarıyla, hamasetle, veya havuz medyası operasyonlarıyla değil de, Vizyonla, projeyle, liyakatli kadrolarla rekabet edecek, bir AK Parti olsun… Ama heyhat! Maalesef yok. Aradığımız Ak Parti’ye bir türlü ulaşamıyoruz… İnanın, İyi Parti olarak, bu durumdan, gerçekten çok ama çok muzdaribiz.

Gelin size, sadece son 1 yılda açıkladığımız projeleri sayayım. İlk olarak; devlet ile millet arasında yıkılan köprüleri yeniden kuracak, hukukun üstünlüğünü ve adaleti inşa edecek, İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlementer Sistem önerimizi ortaya koyduk.

Ardından; yolsuzluğu ortadan kaldıracak, vergi yükünü azaltacak, ve Türkiye’yi, blok zinciri teknolojilerinin merkezi konumuna getirecek, yepyeni bir ekosistem olan, Artagan’ı tanıttık.

Sonrasında; milyonlarca çocuğumuzun, gıda ihtiyacını garanti altına alan, Rüzgargülü Projemizin lansmanını yaptık. Tarımda yeni bir atılım sağlayacak; Atatürk Orman Çiftliği Tarım Bilimleri Akademisi Projemizi ortaya koyduk. Eğitim kalitesini artıracak ve eğitimde fırsat eşitliği sağlayacak, İyileştirilmiş Eğitim Programımızı açıkladık.

"Neredeyse her ay, hesabı kitabı yapılmış, somut bir proje ortaya koyduk"

İyi Kalkınma Kongreleri serimizi başlattık. Bu kongrelerimizin ilk oturumunda, Eşitlenen Türkiye vizyonumuzu; derin Yoksullukla, nasıl mücadele edeceğimizi, istihdamı nasıl artıracağımızı anlattık. ikinci oturumunda ise, İstikrarlı Türkiye hedefimizi ortaya koyduk. Üstü örtülen ekonomik sorunları teşhis ettik. Ve tüm bu sorunları nasıl tedavi edeceğimizi açıkladık. Demokrasiye dönüşün, hukukun üstünlüğünün, Türkiye’ye, ne kadar büyük bir kaynak girişi sağlayacağını anlattık. Kamudaki israfı engellemek için, Kamuda Sıfır Bazlı Bütçe çözümümüzü açıkladık.

Yani özetle; neredeyse her ay, hesabı kitabı yapılmış, somut bir proje ortaya koyduk. Ayrıca, hemen hemen her hafta, bir sektörün güncel sorunlarına dair, kısa ve orta vadede uygulanmak üzere, somut çözüm önerileri getirdik. Henüz iktidara gelmedik ama, aslında iktidara ne kadar hazır olduğumuzu, cümle aleme ilan ettik.

Atanamayan öğretmenleri konuştuk, mülakatla ayısı dayısı olmadığı için elenen çocukların derdini konuştuk çözüm ortaya koyduk, EYT'yi konuştuk, çözümlerimiz hazır... Bugün arıcıları konuştuk. Yangın başladığında o bölgeye gittik, arıcıları dinledik... Şimdi telefon çeviriyoruz AK Parti dıt dıt dıt arayan numaraya ulaşamadınız çıkıyor. 

"Sarayda bostan korkuluğu gibi oturmak dışında, ne projeniz var?"

Sayın Erdoğan; Şimdi ben sana soruyorum: Sizin ne projeniz var? Sarayda bostan korkuluğu gibi oturmak dışında, ne projeniz var?

Mesela; yoksulluğu engellemek için, ne gibi projeleriniz var? Gıda fiyatları iki katına çıktı. Elektrik faturaları yüzde 125 zamlandı. Benzin iki katına çıktı. Mesela; Hayat pahalılığını azaltmak için, milletin birikimine dadanmak dışında, ne projeniz var?

Blok zinciri teknolojileri tüm dünyada çığır açıyor. Mesela; Sizin Türkiye’yi bu alanda öncü yapabilmek için, ne hazırlığınız var?

Mesela; yolsuzluğu önlemek için, ne çare ürettiniz? Finansal istikrar için, ne çözüm ürettiniz? Kamuda israfı engellemek için, ne adım attınız? Fırsat eşitliği için, adalet için, ne çözümünüz var? Kadına şiddeti önlemek için, ne yaptınız?

"Biz; elimizde hiçbir devlet imkânı olmadan, bu kadar çözüm ürettik"

Bu soruların hiçbirisine, somut bir cevap veremezsin. Çünkü hiçbir şey yapmadınız. Ortaya, yandaş beslemek dışında, dişe dokunur hiçbir proje koymadınız. Biz; elimizde hiçbir devlet imkânı olmadan, bu kadar çözüm ürettik.

Siz ise; devletin sağladığı o kadar imkâna rağmen, tek bir çözüm üretemediniz. Bir de hâlâ utanmadan o koltuklarda oturuyorsunuz…  Değerli dava arkadaşlarım; Şimdiye kadar AK Parti, iktidarını; toplumumuzu kutuplaştırıp, düşmanlaştırarak, milletimizin hassasiyetleriyle oynayarak, Cumhuriyet değerlerimizle kavga ederek, korumaya çalıştı.

"İyi Parti'yi kurmasaydık..."

Ama artık her şey değişti. Çünkü bir şey değişti, ve her şey değişti. İyi Parti, Türk siyasetindeki, bütün taşları yerinden oynattı. Gözlerinizi kapatın ve düşünün. Şu salonda olmasaydık, 81 ilde il ilçe teşkilatlarımız olmasaydı, Meclis'te grubumuz olmasaydı, bu partiyi kurmasaydık birlikte her türlü acıya, iftiraya, hakarete maruz kalma pahasında İyi Parti'yi kurmasaydık; yandaş ya da muhalif, TV kanallarında bugün 2023'e dair ne konuşulacaktı? Herkes her şeyi tanzim ediyor, bu tanzimci arkadaşlar ne konuşacaktı İyi Parti olmasaydı? 

"İyi Parti olmasaydı, İstanbul, Ankara, Adana, Antalya ne olacaktı?"

Bugün 31 Mart başarısı konuşuluyor, İyi Parti olmasaydı, İstanbul, Ankara, Adana, Antalya ne olacaktı? Bir şey değişti, her şey değişti! Bazen hatırlatmakta fayda oluyor unutanlar açısından.

25 Ekim 2017’de sizlere ne söylemiştim? 'Bu bir iktidar yürüyüşüdür… Bu insanımız için, bir özgürlük yürüyüşüdür…. Bu devletimiz için, bir itibar yürüyüşüdür…. Bu milletimiz için, bir demokrasi yürüyüşüdür…. Bu, güçlü Türkiye yürüyüşüdür…' demiştim.

Ve işte, bugün buradayız. İlk günkü heyecan ve coşkumuzla, ama her zamankinden daha büyük ve daha güçlü, torunumun deyimiyle, kocaman bir aile olarak, İşte bugün buradayız.

Milletimizle yan yana, omuz omuza, sırtımızda Atamızın mirası, önümüzde güçlü, zengin ve mutlu bir Türkiye hedefimizle, İşte bugün buradayız! Vizyonumuzla, projelerimizle, kadrolarımızla, İyi Parti, bugün burada, dimdik ayakta.

"İktidar ufukta göründü"

Yüce Allah’a şükürler olsun ki, iktidar artık ufukta göründü. Hiç merak etmeyin, çok az kaldı! Güneşli günlere, umutlu yarınlara, inanın çok az kaldı. Ülkemizi yönetmek için, biz hazırız! Milletimizin sıkıntılarını, biz çözeriz! Ve Cenabıhak şahidim olsun ki, mutlaka çözeceğiz!