DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, hükûmete, "Önünüze gelen herkese hain demeyi bırakın" çağrısını yaptı.
Babacan, partisinin Altınordu ilçe kongresinde konuştu.
Gara’da şehit verdiğimiz haftanın başında Cumhurbaşkanı müjde açıklayacağını duyurdu ama acı bir haber aldık. Her fırsatta konuşuyor ama ortada müjde yok. Savunma ve güvenlik uzmanları ‘Davul zurna çalarak, erkenden yapılan müjde duyurularıyla kurtarma operasyonu yapılmaz’ diyorlar. Bir başarısızlık olduğu çok açık. 16 vatandaşımızın canıyla bedelini ödediği bu başarısızlığın hesabını birilerinin vermesi lazım.
Hesap vermesi gerekenler, bir şehit annesini, kendi partilerinin güle eğlene kongresini yaptıkları lebalep dolu salondan telefonla arıyorlar. Utanmak yok, sıkılmak yok. Düğün evinden cenaze evine telefon açıp adeta şov yapmaktan hiç çekinmiyorlar. Biz bu lakaytlığa, bu zihniyete son vermeyi boynumuzun borcu olarak görüyoruz. Bu ülkenin kıymetli gençlerinin, birilerinin siyasi rantı için feda edilmesini reddediyoruz.
Cumhurbaşkanına soruyorum: Hepimiz biliyoruz ki operasyon başarılı olsaydı, müjde haberleriyle kameraların karşısına geçecektiniz. Vatandaşlarımız beş seneden fazla bir süredir terör örgütü tarafından alıkonulmamış gibi, bunu bir başarı olarak sunacaktınız. ‘Ben başardım’ diyecektiniz. Ama böyle olmadı ve siz bu başarısızlıktan dolayı hiçbir sorumluluk üstlenmiyorsunuz. Aldığınız yanlış kararların faturasını başkalarına kesemezsiniz. Bu kararların sorumluluğunu taşımak zorundasınız. ‘Nerede hata yaptım’ diye hiç mi düşünmüyorsunuz?
Siyasete ayar vermeye çalışacağınıza, birilerini hizaya çekmeye kalkışacağınıza, önce şu sorulara cevap verin: Terör örgütünün elinde başka vatandaşlarımız var mı? Varsa kaç kişiler? Ne zaman bu vatandaşlarımızın sağ salim ailelerine kavuşabileceğini düşünüyorsunuz? Vatandaşlarımızın örgütün elinden kurtarılması için samimi bir çabanız var mı? Eğer terör örgütünün elinde hâlâ kaçırılmış ve zorla tutulan vatandaşımız yoksa, buyurun kamuoyuna açık yüreklilikle ‘yok’ deyin; biz de rahatlayalım.
Terör örgütü tarafından kaçırılan ve zorla tutulan sadece askerimiz, polisimiz değil; bu milletin onuru ve gururudur. İktidar uluslararası ilişkileri eline yüzüne bulaştırdı. Türkiye terörle mücadele gibi bir alanda dahi haklı taleplerinin karşılığını bulamıyor. Ülke yalnızlaştı. Bir zamanlar çıkıp ‘değerli yalnızlık’ diyorlardı. Yalnızlığın değerlisi olur mu? Ne kadar çok dostunuz varsa o kadar güçlüsünüzdür.
Bu ülkenin gerçek düşmanı işsizlik. Hükümete çağrı yapmak istiyorum. Önünüze gelen herkese hain demeyi bırakın.
Bu ülkeyi seviyorum diyorsunuz. Sevin ama, seveyim derken ülkeyi de öldürmeyin. Çünkü siz sevmeyi bilmiyorsunuz. Ne kadar yanlış varsa onu yapıyorsunuz. Siz kendi şahsi bekanızı korumayı bu ülkeyi sevmek zannediyorsunuz. Bu nasıl sevgidir ki, ülkeyi sürekli geriyorsunuz, her hafta bir başka toplum kesimini ötekileştiriyorsunuz.
Biz hepimiz bu ülkeyi ve bu ülkenin vatandaşlarını çok seviyoruz. Bunu sorgulamak kimsenin haddine değildir. Biz, 84 milyonun refah, huzur ve eşitlik içinde yaşayacağı bir Türkiye sözü verdik. Sevginin gücüyle nefreti, düşmanlığı, kini, öfkeyi, kutuplaşmayı yenebileceğimizi çok iyi biliyoruz. Yanlış politikalarla öldüren bir sevgi istemiyoruz. Biz yaşayan, yaşatan, yaşama değer veren bir Türkiye sevgisiyle yanıp tutuşuyoruz.
Cumhuriyetimizin 100. yılına yaklaşırken bu ülkeyi içinde olduğu karanlık tünelden çıkartıp müreffeh, zengin, huzurlu topraklara dönüştüreceğiz. Eşitliği, adaleti, laiklik ilkesini ve hukukun üstünlüğünü anayasal düzenin temel ilkeleri olarak kabul ettik. Kuvvetler ayrılığı esasına ve hukukun üstünlüğüne dayanan özgürlükçü, katılımcı ve çoğulcu bir demokrasi hedefliyoruz.
Bir rivayete göre, DEVA Partisi olmasaydı Merkez Bankası’nın 130 milyarlık rezervlerinin çarçur edildiğinden kayınpederin haberi bile olmayacaktı. Rezervlerin 50 milyar dolar eksiye düştüğünden de hiç haberi olmayacaktı. Doların, enflasyonun hâlinden de haberi olmayacaktı. Cumhuriyet tarihi boyunca oluşan borç stokunu iki senede ikiye katlandığını da muhtemelen bizden öğrendi. Çünkü artık gerçeklerle, hakikatle bağlarını koparttılar. Bırakın milletin gündemini, kendi yaptıkları yıkımdan bile haberleri yok. Bu milletin parasını çarçur edenler, kendilerine yazlığı ayrı, kışlığı ayrı saray hayatlarını inşa ettiler. Biz bu aymazlığı kabul etmeyeceğiz.
Yoksulluk intiharları hükûmetin bu ülkeye sunduğu bir hediyedir, daha önce yoktu. Geçtiğimiz hafta 22 yaşında bir gencimiz genel merkezimizin hemen yanında tamamlanmamış bir inşaatın çatısına çıkmış, ‘4 buçuk aylık bebeğime mama, bebek bezi alamıyorum. Evde eşimin yüzüne bakacak durumum yok’ diyor. Partimizin bir gönüllüsü ikna ediyor. Bunlar bu ülkenin gerçekleri. Marketlerde bebek mamasının çalınmasın diye kilitli ambalajda satıldığını düşünebiliyor musunuz? İnsanlarımız muhtaç olmasa bunu yapar mı? Ülkeyi bu duruma düşürdüler. Bu işin sorumlusu, ‘verin bana başkanlığı, memleketin sorunlarını çözeceğim’ diyen kişidir.
“Türkiye’yi en hızlı şekilde yüksek gelir ve refah düzeyine sahip ülkeler grubuna yükselteceğiz. ‘Asgari gelir desteği’ uygulamasıyla vatandaşlarımızı yatağa aç gitmekten, çöplerden yiyecek toplamaktan, ekmek kuyruğunda saatler geçirmekten kurtaracağız. Bir yandan ürettiği ürünün hakkını alamayan, diğer yandan artan girdi fiyatları nedeniyle büyük sıkıntılar yaşayan çiftçilerimizi, köylümüzü yeniden bu milletin efendisi yapacağız.
Salgınla mücadelede gömleğin ilk düğmesini baştan yanlış iliklediler. Ta en başta ‘ölümleri nasıl en aza indiririm?’ kaygısıyla hareket etmeleri gerekirken, bu salgına ‘elimizde kaç yoğun bakım yatağı var’ diyerek yaklaştılar. Aşıyı da geciktirdiler. Ellerindeki propaganda aygıtıyla, tozpembe bir senaryo kurguluyorlar. Salgına karşı gereken her şey yapılmış gibi bir algı oluşturmaya çalışıyorlar. Varsa yoksa algıları yönetmeye çalışıyorlar. Bu milletin tek bir ferdinin canından daha kıymetli bir şey yoktur, olamaz. Şeffaf olun, insanları artık algı yönetimiyle oyalamaktan vazgeçin, gerçeklere odaklanın. Artık bir an evvel halkımızın adil bir şekilde aşıya erişimini sağlayın."