Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, İdlib üzerinde yapılan anlaşmalara uyulmadığına dikkati çekerek, "Artık lafa değil, sadece sahadaki gerçeklere bakarak hareket edeceğiz" dedi. Rejim unsurlarına Türkiye'nin gözlem noktalarının gerisine çekilmesi için şubat ayı sonuna kadar müddet veren Erdoğan, "Gözlem noktalarındaki ve diğer yerlerdeki askerlerimize en küçük bir zarar gelmesi halinde İdlib ve Soçi muhtırası sınırlarıyla bağlı kalmadan rejim güçlerini her yerde vuracağımızı ilan ediyorum" dedi.
Çıkışta gazetecilerin sorularını yanıtlayan Erdoğan ABD Başkanı Donald Trump ile her an bir görüşme gerçekleştirebileceklerini kaydetti. Putin ile yaptığı görüşmeye de değinen Erdoğan, “Şu anda İdlib'de devam eden süreci Putin'le değerlendirdik. Bu değerlendirmede karşılıklı askerlerimizin rejim güçlerinin hatta Rusya'nın vermiş olduğu hasarlar konusunu ele aldık. Bu konuyla ilgili olarak askerlerimizin Türkiye'de dışişleri savunma istihbaratın Moskova'da bir araya gelmeleri konusunda mutabakata vardık. En kısa sürede görüşmeleri yapacaklar" ifadelerini kullandı.
Erdoğan'a Konya'da şiddet gören bir kadına yardım etmek isterken karşı tarafı öldüren Kadir Şeker'le ilgili soru soruldu. Erdoğan, "Şimdi orada Kadir insani, vicdani duruş sergiledi. Bundan sonraki süreç tamamen yargı ile ilgili. Temenni ederiz ki adil bir karara varırlar" yanıtını verdi.
Erdoğan'ın bir gün gecikme ile gerçekleştirdiği partisinin grup toplantısındaki açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
"Rejim güçlerinin ateşi sonucu İdlib'de şehit olan askerlerimize Allah'tan rahmet diliyorum. Bu son saldırıyla bu güne kadar İdlib'de verdiğimiz şehit sayısı 14'ü, yaralı sayısı 45'i buldu. Ülkemizin kontrolü altında tuttuğu yereldeki huzur ortamından rahatsız olan terör örgütleri sürekli insanlık dışı eylemleriyle kana susamışlıklarını gösteriyor. Sadece iki gün önce Afrin'de meydana gelen bombalı araç saldırısında aralarında çocukların da olduğu tamamı sivil 8 kişi öldü. Benzer tacizler diğer harekât bölgelerimizdeki Sivillere de yöneltiliyor. İdlib'de rejim ve onlarla birlikte hareket eden Rus güçleriyle İran destekli militanlar, sürekli sivil halka saldırıyor, katliam yapıyorlar. Söze gelince insan haklarını, sivil hassasiyetini ağızlarından düşürmeyenler, tüm bu saldırılar karşısında derin bir sessizliğe gömülmüş durumdalar. İdlib'le ilgili kimi endişe ifadelerinin de insan hayatına ve onuruna olan saygıdan dolayı değil başka saiklerden kaynaklandığını biliyoruz. Herkes gözünü kapasa sırtını dönse de Türkiye bu duruma seyirci kalmayacaktır.
İdlib’de rejim ve Ruslar ile rejimle birlikte hareket eden güçlerin doğrudan sivil halkı hedef aldığı gerçeğinin altını çizmek istiyorum. Amaç kolayca işgal etmek için bölge halkını sınırlarımıza doğru harekete zorlayarak sahayı tamamen boşaltmaktır. Bu güne kadar yapılan anlaşmalara ve sözlere riayet edilmesini bekleyerek en az fiili müdahale ile süreci yönetmeye çalıştık. Ama bize verilen sözler yerine getirilmediği gibi anlaşmalara da kimse uymuyor. Üstelik bir süredir bu saldırılar doğrudan askerlerimizi, dolayısıyla doğrudan Türkiye'yi de hedef almaya başladı. Madem durum bu öyleyse biz de artık lafa değil, sadece sahadaki gerçeklere bakarak hareket edeceğiz. Şubat ayı sonuna kadar rejimi Soçi muhtırası sınırlarına, yani gözlem sınırlarımızın gerisine çıkartmakta kararlıyız. Bunun için karada ve havada her ne gerekiyorsa, çekinmeden, hiçbir oyalanmaya meydan vermeden bunu yapacağız. Bitmez tükenmez toplantıların sonuçlarını beklemeden hemen şimdi ne yapmamız gerekiyorsa onun adımlarını atacağız. Bölgedeki muhalif gruplardan, başı bozuk hareket ederek rejime saldırı bahanesi verenlere de artık tavizsiz davranacağımızı ilettik. Geldiğimiz noktada artık kimsenin provokasyonlarına göz yumacak değiliz.
Ülkemizle birlikte mücadele eden Suriyeli kardeşlerimiz, rejimi Soçi mutabakatı sınırlarının dışına atmak üzere harekete geçtiler. İdlib'de sivil yerleşim yerlerini vuran hava araçları artık eskisi gibi rahat hareket edemeyeceklerdir. Gözlem noktalarındaki ve diğer yerlerdeki askerlerimize en küçük bir zarar gelmesi halinde İdlib ve Soçi muhtırası sınırlarıyla bağlı kalmadan rejim güçlerini her yerde vuracağımızı ilan ediyorum.
Bugün Suriye’de vermekten imtina edeceğimiz mücadeleyi yarın kendi topraklarımızda yürüteceğimizin bilinciyle tüm gücümüzü kullanacağız. Suriye halkının özgürlük mücadelesi 82 milyon Türkiye insanının beka mücadelesidir. Eğer Suriye terör örgütlerinin ve ipi başkalarının elinde kukla rejimlerin elinde kalırsa bizim de burada güvenliğimiz tehdit altında kalır. Suriye güvende olacak ki biz de kendi evimizde rahat edelim.
Türkiye Suriye’de ne işi var diyenler, aslında terör örgütlerinin ne için Türkiye’de değil de Suriye’de olduğundan hayıflananlardır."
"Maalesef birileri içeride kafaları bulandırmanın peşinde. Üstelik bunu dışarıdan ve içeriden belli kesimlerle aynı argümanlarla aynı hedeflere saldırarak yapıyorlar. Açıkça söylüyorum bunun adı tetikçilik, alçaklık, fırsatçılıktır. Siyasetçinin görevi tetikçiliği savunmak değil ülkesinin ve milletinin ortak menfaatleri çerçevesinde sözcülüğünü yapmaktır. Türkiye'nin en büyük sorunlarından birinin ana muhalefet ve onun başındaki zat olduğunu söylemekten dilimizde tüy bitti. Madem bu kadar istiyor öyleyse işte bugün burada FETÖ’nün siyasi ayağını ben size şöyle adeta ekran diyebileceğim duvarda açıklıyorum. Tolstoy’un dediği gibi, ’Birine çamur atmadan önce iyi düşün ve sakın unutma önce senin ellerin kirlenecektir.’ Kılıçdaroğlu bize çamur atmaya çalışırken elinde çamurla yakalanmıştır. Çünkü bu ülkede FETÖ’nün en önemli siyasi ayağı bizzat Kemal Kılıçdaroğlu’nun kendisi ve ekibidir. Şimdi niçin böyle olduğunu sizlere ve tüm milletime tüm delilleriyle anlatacağım. FETÖ denen yapı ülkemizde uzunca bir süre bir sivil toplum yapısı görüntüsüyle varlık göstermiştir. Pek çok benzer yapı gibi FETÖ’nün faaliyetlerini müsamakâr takip etmiştir. CHP iktidarları darbe yönetimleri cunta rejimleri zamanından beri FETÖ aynı müsemmayı görmüştür. Ne zamandan beri bu yapı ülkeyi teslim almaya kalkmıştır o zaman durum değişmiştir. Bizim FETÖ ile davamız kişisel değildir. Geçmişte iltica ile mücadele bahanesiyle bu ülkenin değerlerine yöneltilen saldırılara nasıl karşı çıktıysak, FETÖ tehdidi ortaya çıktıktan sonra da bu yapıyla aynı şekilde mücadele ettik.
Bu yapıyı su örgütü olarak ilan eden ve o MGK kararı altında imzası olan benim. FETÖ’yü temsil eden kişi ve kuruluşların partimize, ve hükûmetimize karşı başlattığı savaşın herkes farkındadır ama CHP bu işin neresindedir?
Sayın Baykal’ın genel başkanlıktan ayrılması ve Kılıçdaroğlu’nun gelmesiyle birlikte CHP bu işin tam göbeğine yerleşmiştir. Kılıçdaroğlu kendisini genel başkanlığa taşıyan o kaset kumpasının dahi sorumluluğunu üzerimize yıkmaya çalışarak FETÖ’nün yolunda yürümeye başlamıştır. Seni oraya getiren FETÖ FETÖ. Bakın burası önemli FETÖ tetikçisi savcının görevden alınmasına şiddetle karşı çıkan Kılıçdaroğlu olmuştur.
Biz geçmişten bugüne kadar hukukun suç isnat etmediği tüm yapılara saygı duyduk. CHP ise FETÖ terör örgütü olarak tanımlamasına rağmen bu örgütün yanında olmuştur. CHP 17-25 Aralık’tan sonra bu kadroya FETÖ’yü de davet etmiştir.
FETÖ’nün MİT müsteşarımıza yönelik sinsi kumpasını özellikle ifade eder. 7 Şubat hadisesinde CHP’nin ortaya koyduğu tavır FETÖ’nün siyasi ayağına yönelik başka bir örnektir.
Kılıçdaroğlu FETÖ'ye diyet borçludur.
17-25 Aralık’tan sonra CHP grup kürsüsü aylar boyunca FETÖ mensuplarının montaj kasetlerinin dinletildiği bir yere çevrilmiştir.
Adana’daki MİT TIR’larının durdurulması. Kılıdaroğlu bu kumpası 'savcının görevi bu değil mi' diyerek FETÖ’nün siyasi ayağı olduğunu bir kez daha göstermiştir. CHP’nin yayın organı gibi çalışan Cumhuriyet gazetesi bu operasyonu yürüten savcı görevden alınınca röportaj yapan MİT suç işledi başlığı atıyor. Genel Yayın Yönetmeni şimdi nerede? Almanya’da.
Genel Başkanı başta olmak üzere CHP milletvekilleri kapatılan FETÖ’nün gazetelerinin binalarına giderek dayanışma gösteriler yaparak aynı zamanda siyasi ayağını belli etmiş oldular.
Kendilerini yıllarca Atatürkçü olarak pazarlayan CHP destekçisi kimi yazarların bir anda en büyük FETÖ davalısı kesilmeleri projenin genişliğini gösteriyor.
Halen ByLock dahil pek çok delille FETÖ’den hapiste olan, Kılıçdaroğlu’nun yazışmalarında bu durum anlatılıyor. Kılıçdaroğlu sözde adalet yürüyüşünü aslında FETÖ’cüler için yapmıştır.
Madem bu işler soru sorarak oluyor. Öyleyse ben de burada birkaç soru sorayım. Ben daha kısa ve az FETÖ’nun siyasi ayağı FETÖ’cülerin devirmeye çalıştıkları siyasetçi midir, yoksa yükseltmeye çalıştığı siyasetçi midir? FETÖ’nün siyasi ayağı FETÖ’nün darbe girişimi gecesi öldürmeye çalıştığı siyasetçi midir, yoksa yol verdiği siyasetçi midir?
Altı tane danışman FETÖ’cü çıktı, buyurun. Urla Belediye Başkanı malum, şu anda içeride. Nereye bakarsan bak, FETÖ’nün siyasi ayağı tamamen Bay Kemal’in yatak odasına girmiş haberi yok. FETÖ’nün siyasi ayağı bu yapı terör örgütü olarak tanımlanmadan önce görüntü verenler midir, yoksa terör örgütü olarak tanımlandıktan sonra yanından ayrılmayan mıdır; FETÖ tehlikesi ayyuka çıktıktan sonra tüm gücüyle desteklediği parti midir; FETÖ adına yumruk sallayan parti midir, FETÖ’nün organlarına adamlarına sahip çıkan onlara göğüslerini siper edenler midir? FETÖ’nün siyasi ayağı FETÖ ile mücadeleye tam destek vermek yerine kafaları karıştırmaya kalkan değil midir? FETÖ’nün siyasi ayağı darbeyi kontrollü diyerek darbeyi meşrulaştırmaya çalışan mıdır?
Kılıçdaroğlu sürekli suçunu bastırmaya çalışıyor. Bugünlerde doğrudan meclisin yasama dokunulmazlığına saldırı anlamına gelen bir kampanya başlattılar. Tam kadro destek verdikleri bir düzenlemeyi hemen arkasından Anayasa Mahkemesi'ne götürenlerin kulaklarının kimler tarafından çekildiği ortadadır. Tüm milletvekillerimizin derhal dava açması önemlidir ama ben şimdi soruyorum; malum genel kurmay başkanı bir diğeri de şu anda ölü, bunlar bildiriyi hazırladılar. Bu yetmez; her ikisinin de genel kurmay başkanlığı döneminde çıkıp şunu söylesinler; 'biz şu kadar FETÖ’cü subayı ordudan ihraç ettik.' Bu görev benim değil sizin görevinizdi. Niye ihraç etmediniz? Yahu kimi aldatıyorsunuz? Şahsım, Milli Savunma Bakanım ve generaller, her şey hazırlanır, önümüze gelir, imzalar atılır. Bunların içinde çoğu zaman FETÖ’cü değil bu nurcuların içerisinden Kurtoğlu takımı vardır. Onlardan da bunların ihraç ettikleri olmuştur. Biz onlara dahi imza atmadık. Peki bunlar neye atıyordu imzayı, onlara. PEKİ FETÖ’cüleri niye atmadınız? Bana bunun cevabını verin. Çıkıp sağda solda başbakana şunu bunu söyledim deme, yalan söylüyorsun. Sadece yargıdan endişe edip korktuğun için bundan dolayı da acaba biz bunu çözer miyiz diye bize bunları anlattınız. Ama elinizde rahatlıkla ihraç edebileceğiniz subaylar vardı. Niye bunların tespitini yapmadınız. Şimdi televizyon televizyon dolanan bir korgeneral de var. Biz bugün eğer genel kurmay başkanını savunma bakanı yaparak sivilleşme sürecine girdiysek, işte sivilleşme sürecinin anlamı budur. Bunu istemiyorlardı. Şimdi bu beyefendi de istemiyor aslında. Ama biz bu adımı atarak nitekim AB’nin de 2014 sonuna kadar tamamıyla savunma bakanlıkların sivil olması tezini de halletmiş olduk. Ama rahatsız bundan. Demek ki artık bu süreç mütekait olanlarla değil daha kararlı daha ciddi bir biçimde yürüyor. FETÖ’cüler 15 Temmuzda TSK’dan temizlenmiş oldu. Bitti mi? Daha yapacağımız işler var. Ama yanlış iş yaptın şimdi bunu düzelt. Avukatlığına kim soyundu? Kılıçdaroğlu. Çok anlamlı değil mi? Herhalde bir şeyler vadettiler. Sırtında resmi kıyafeti varken boruyu çıkarıp gösteriyordu ama şimdi artık onlar yok."
TIKLAYIN - Erdoğan: Nereye bakarsan bak, FETÖ'nün siyasi ayağı Bay Kemal'in yatak odasına girmiş haberi yok!