T24 Haber Merkezi
HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, NATO'daki genişleme görüşmelerine işaret ederek bütün dünyanın silahlanma yarışında olduğunu; İsveç ve Finlandiya'nın NATO'ya üyeliği konusunda Ankara'nın şartlarının "Kürt sorununa çıktığını" savundu. Sancar, "Hedef; insani temellere dayalı bir istikrar ve güvenlik anlayışını dünyaya da Türkiye'ye de bölgeye de egemen kılmaktır. Türkiye'deki iktidar bloğu; İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyeliği meselesini bahane ederek, bu anlayışı bütün dünyaya yaymaya çabalamaktadır. İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyeliği konusunda öne sürülen şartlara bakılınca, buradaki otoriter anlayışı, antidemokratik politikaları başka ülkelere ve mümkünse dünyaya dayatma anlayışını da görebiliyorsunuz. Dünyayı da Avrupa'yı da Türkiye'ye benzetme politikaları izleniyor. Kürt sorununda çözümsüzlük noktasına geliyor bu" diye konuştu.
Sancar, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmasında bazı Kürtçe tiyatro oyunlarının ve konserlerin iktidar tarafından engellendiğini belirterek, iktidarı "Kürt düşmanlığı" yapmakla suçladı.
Sancar, mevcut ekonomik tabloyu da eleştirirken, iktidarın beton ve rant politikası izlediğini savundu ve "gıda krizi" vurgusu yaptı. Sancar, iktidara çiftçilerle ilgili üç öneride bulundu:
"Çiftçinin üretim maliyetlerini düşürmek için mazot ve gübre başta olmak üzere üretim girdisindeki vergi yükü derhal kaldırılmalıdır. Çiftçilerin bankalara olan borcu sıfırlanmalıdır. Tarım alanlarında yapılaşmaya son verecek yasal ve anayasal düzenlemeler gündeme alınmalıdır."
Sancar, ekonomik sorunlar sürerken Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın "müjde" diyerek duyurduğu uzay programını da "laubalilik" olarak nitelendirdi ve "halkın aklı ile alay edilmeye çalışıldığını" savundu. Sancar, "Aslında bu uzay programı fena değil. Bu iktidarı toptan bir araca bindirelim, tek yön bilet alalım gitsinler. Orada da uzaylıların suçu ne diye sorasım geliyor ama... Eskaza uzayda Kürtler varsa..." diye konuştu.
Sancar'ın açıklamasından satır başları şöyle:
"Yerküremiz pandemi sonrası dünyaya yayılma riski taşıyan yeni felaketlerle karşı karşıya. En büyük örneği savaş-silahlanma yarışı yeniden karanlık dönemlere dönüş tehlikesidir. Pandemi ilan edilir edilmez BMGK küresel ateşkes çağrısı yaptı. Bu çağrı yeterli karşılık bulmadı, tanık olduğumuz son aylarda BMGK daimi üyeleri dahil neredeyse bütün dünya çatışmaları engellemek yerine silahlanma ve çatışma yarışına girdi.
Rusya'nın işgal politikaları ortada, Ukrayna'ya yönelik savaş politikaları ortada. Dünyayı bu karanlık ortama sürükleyen ateşin kıvılcımlarını görüyoruz. NATO'nun genişlemedeki ısrarı ve silahlanma yarışındaki kararlılığı bu tabloyu iyice karartmaktadır. Biz Ukrayna'da yaşananaların insanlık trajedisi olduğunu, savaş politikalarının kabul edilemez olduğunu hep söyledik.
Bu bağlamda İsveç ve Finlandiya halklarının kaygılarını da anlıyoruz, kararlarına da saygı duyuyoruz ama HDP olarak biliyoruz ki askeri rekabet ve silahlanma yarışının, genişlemeci politikaların dünya halkları için büyük tehditler doğuracağı ortada. Bu tehditler iki alanda ciddi tahribatlar yaratacaktır.
İlki, insani güvenlik. Bugün devletlerin büyük bir kısmı ulusal, milli veya askeri güvenlikle o kadar yoğunlaşmış durumdadır ki BMGK'nın insani güvenlik olarak tanımladığı ilkelerden uzaklaşmaktadır.
Sadece Ukrayna halkı değil, savaşların yaşandığı bölgeler değil dünyanın neredeyse tamamı insani güvenlik hakkından mahrum olacak duruma geldi, Rusya da Avrupa da Orta Doğu da buna dahil.
Bu küresel silahlanma politikası ve çatışmacı anlayış sadece ölümleri değil, sivillerin sağlıklı gıdaya erişemediği, kişisel güvenliklerinin sağlanamadığı, politik haklarının tehdit altında olduğu, iklim krizinin derinleştiği bir döneme kapı aralamaktadır.
İkinci önemli durum; demokratik istikrardır. Hem uluslararası hem ulusal düzeyde temel hak ve özgürlüklerin belki de tamamıyla yok sayılacağı demokratik kurumların tasfiye edileceği bir zemin oluşturulmaya çalışılıyor. Silahlanma yarışına baktığımızda bu yöndeki gelişmelerin ilerlemekte olduğunu görmekteyiz. Savaşın önüne geçilmesi için devreye girmesi gereken kurumlar iyice etkisizleşmiştir. Dünyanın soğuk savaş döneminde sıcak çatışmaları önlemek için oluşturduğu diplomasi ve demokrasi kurumları işlevlerini yerine getiremez duruma düşmüştür. Bunlardan biri Avrupa Konseyi, diğeri Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatıdır.
Biz silahlanma yarışına ve bu çatışmacı güvenlik politikalarına karşı diploması ve demokrasi temelinde işlev görecek kurumların güçlendirilmesini savunuyoruz. Yoksa ortalık sadece silah ve silah ticareti alanında iş gören, pazar arayan aktörlere kalacak. Askeri kurumlar güçlendikçe ve büyüdükçe diplomasi ve demokrasi kurumları daha da zayıflayacaktır. Bu tüm dünya ve insanlık için ne gibi sonuçlar doğuracağını öngörmek için basit bir tarih bilgisi bile yeter. Dünya büyük savaşlardan geçti. Büyük kürsesel savaşlar yanında bölgesel çatışmaların ağır yıkımlarını yaşadı ve bu hep silahlanma yarışı ve askeri yayılma anlayışına dayanıyor.
Bu karanlık dönemlere girmemek için silahlanma yarışına, askeri rekabete değil; diplomasiye, özgürlüğe, hukukun üstünlüğüne dayalı kurumları güçlendirmek ve etkili kılmak gerekiyor.
Dünya çapında güçlü bir demokrasi ve barış hareketine ihtiyaç var. Dünyada karşılaştığımız tablo umut vermiyor. Büyük bir barış hareketinden yoksunuz, dünyada da ülkemizde de böyle. Büyük barış ve demokrasi hareketinin Türkiye'de hala oluşamamış olması; bizlerin bir kayıp olarak hanemize yazmamız gereken bir gelişmedir. Çalışmaları durdurmanın bir faydası yoktur, savaş karşıtı politikalara karşı çıkmalı, en geniş koalisyonu, ittifakı oluşturma çabalarını ilerletmeliyiz. Hedef; insani temellere dayalı bir istikrar ve güvenlik anlayışını dünyaya da Türkiye'ye de bölgeye de egemen kılmaktır.
Askeri anlayışın yarattığı sonuçların; saydığım durumları Türkiye'de en çıplak biçimde görebiliriz. İktidar bloğu Türkiye halklarına pek çok yıkım yaşatıyor. Bunlar savaş politikaları, güvenlikçi anlayıştır. Bu anlayışın geldiği yer ekonomide çöküş; halkın büyük kesiminin yoksullaşması; özgürlüklerin neredeyse tamamen askıya alınması; demokratik kurumların askıya alınması.
Türkiye'deki iktidar bloğu; İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyeliği meselesini bahane ederek, bu anlayışı bütün dünyaya yaymaya çabalamaktadır. İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyeliği konusunda öne sürülen şartlara bakılınca, buradaki otoriter anlayışı, antidemokratik politikaları başka ülkelere ve mümkünse dünyaya dayatma anlayışını da görebiliyorsunuz.
Dünyayı da Avrupa'yı da Türkiye'ye benzetme politikaları izleniyor. Kürt sorununda çözümsüzlük noktasına geliyor bu. Pazarlık masasına sürdükleri kozlar ve şartlar; Kürt sorununa çıkıyor, demokrasi sorunu ile bağlantılı...
İsveç'e bütün hukuk mekanizmalarını ve demokratik kuralları askıya alın, sizi NATO'ya alma konusunda VETO etmeyelim diyorlar.
Halklar bir araya gelebilirlerse, güçlerini birleştirebilirse bu karanlık gücü durdurabilirler.
En büyük demokrasi ve barış ittifakını derhal hep birlikte oluşturalım, gecikecek zamanımız yok.
Her gün bir yasak, ceza, özgürlükleri baskılama, nefreti canlı tutma otoriter iktidarın günlük faaliyetleri. Kürtçe tiyatrolar, konserler engelleniyor. Yasakçılık batağından beslenen bir zihniyetle karşı karşıyayız. Bu iktidar Kürt düşmanlığı yapıyor. Bu düşmanlığın bundan önceki iktidarları nereye götürdüğünü göremeyecek kadar bir akıl tutulması yaşıyorlar. Kürt halkı haklarını, kimliğini sonuna kadar savunacak ve bu politikaların hepsini çökertecek.
Bu iktidar tüm bu uygulamaları hayata geçirirken, yeniden beka söylemi ile ambalajladığı savaş siyasetini uyguluyor. Bölgesel, askeri operasyonların daha da yaygınlaşacağını dün AKP Genel Başkanı duyurdu. Ne kadar iki yüzlüce bir tutum... Ukrayna'da barış güvercini, Orta Doğu ve ülkede savaş şahidi. Bu politikalar her açıdan bu ülkenin halklarına ve barış kurma çabalarına karşı en büyük tehdittir.
Savaş karşıtlığı öyle basit bir şiar değildir. Barış hedefi öyle kalıplaşmış tekdüze bir söylem olarak algılanmamalı. Savaş karşıtlığı ve barış politikası hayatlarımıza sahip çıkmanın, geleceğe karar vermenin temelini oluşturur.
Savaşa karşı çıkmak, barışı savunmak emeğimizi, ekmeğimizi, özgürlüğümüzü savunmaktır. Her tereddüt bu iktidarın yıkım politikalarını güçlendirir. En başta siyasi muhalefete söylüyoruz bu uyarıyı, üzgünüz ki bu alanda sistematik bir tavır ortaya koyamıyor diğer muhalefet partileri. Bu çekincelerin hiçbir karşılığı yok. Halkta esas hedef ve istek; onuruyla ve refah içinde yaşamak. İktidarın yarattığı algıya teslim olmak, bu ülkenin geleceğini iktidarın kirli oyunlarına terk etmek anlamına geliyor. HDP bu tuzağı bozacak, en geniş birlikteliği oluşturacak. Demokrasi güçlerini bir araya getirecek -anahtar parti sözünü boşuna kullanmıyoruz. Ne sayısal gücümüzü ne oy oranımızı kastediyoruz. Siyasetimizi vurgulamak istiyoruz. Bu belaları savuşturacak anahtar HDP siyasetidir.
Kobani davasına bakalım. HDP değildir mesele bu ülkede faşizmi yerleştirme meselesidir. Bunu boşa çıkarmazsak sorumluluk büyük olacak, sonuçlar hepimizi daha fazla meşgul edecek. Bütün bu baskılara, 6 yıldır sürdürülen operasyona rağmen HDP fikriyatı ve halkın desteği ile dimdik ayaktadır, büyüyecektir. Biz kimsenin iktidarın yaydığı korku siyasetine teslim olmaması gerektiğini vurgulayalım. Korku siyasetine ve atmosferine değil; halkın içinden yükselen cesaretin sesine çevirelim gözümüzü. Toplumun her kesiminden itirazlar yükseliyor. Demokratik talepler, örgütlenmeler en büyük umudumuzdur. Korku iklimine kapılmanın hiçbir faydası olmayacak. Yılgınlığa sürüklenmenin kimse için kurtarıcı yanı olmayacak. Sesler yükseliyor, büyüyor, güçleniyor.
Biz toprak ve ağaç diyoruz; iktidar beton ve rant diyor. Bizim acil önlemler paketimiz var. 3 tanesini sunacağım şimdi.
1-Çiftçinin üretim maliyetlerini düşürmek için mazot ve gübre başta olmak üzere üretim girdisindeki vergi yükü derhal kaldırılmalıdır.
2-Çiftçilerin bankalara olan borcu sıfırlanmalıdır.
3-Tarım alanlarında yapılaşmaya son verecek yasal ve anayasal düzenlemeler gündeme alınmalıdır.
İktidar kaynak nerede diye soracak. Çiftçilerin 255 milyar lira banka borçlarını silmek için, 2022 bütçesinden sermayeye ayrılan vergi affı ve istisnalarını kaldırın. Derhal 255 milyar lira çiftçi borcunu karşılarsınız. Ama iktidar esas olarak sermayeyi kollama ve pekiştirme politikası uyguluyor. Bankalar kar üstüne kar ediyor. Büyük şirketler cirolarını ikiye katlıyor. Emekçiler açlık sınırında yaşıyor. Değiştirecek gücümüz var.
Yeter ki bir araya gelmeyi başarabilelim. O büyük demokrasi, barış ittifakını inşa edelim. Bu yolda şaşmadan ilerlemeye devam edelim.
Enflasyon fırlıyor, kurlar yükseliyor, iktidar savaş söylemine sarıyor. Enflasyon ve kurların tırmanmasıyla savaş politikaları arasında doğru ilişki var. Kimse yoksulluğu tartışmasın diye yeniden Kuzey Suriye'ye operasyon ilan ediyorlar. Türkiye halklarının büyük çoğunluğu bu ucuz oyunları görüyor. Kimsenin bu oyunlar prim vermemesi gerekiyor. Bütün partilerin; iktidarın bu oyunlarına değil, halkların gerçek sesine, toplumun vicdanındaki duygulara kulak vermesi gerekir.
Öyle şeyler yapıyorlar ki, fıkra olarak anlatmadan açıklamak zor.
Uzaya Türk vatandaşı göndereceklermiş... Büyük müjde. Türkiye halkları acayip heyecanlandılar! Memleketin sorunlarına buldukları çözüm, bu! Çaresiz ve zavallılar. Biz aslında bu uzay programı fena değil diyoruz. Bu iktidarı toptan bir araca bindirelim, tek yön bilet alalım gitsinler. Orada da uzaylıların suçu ne diye sorasım geliyor... Eskaza uzayda Kürtler varsa... Bu laubaliliktir sorunlar karşısında, halkların aklıyla alay etmektir.
Bizim esas meselemiz gençlerin bu ülkede, bu topraklara sahip çıkmasını sağlamak. Türkiye'nin geleceğini çalan bu iktidar ittifakına karşı gençlere sözümüz var; bu topraklar sizindir. Bu ülkenin geleceği sizin elinizde. Değişim fikrinize, biat etmeyen, sorgulayan duruşunuza ihtiyacımız var. Bugün şartlar ağır olabilir, ama yılmayın, hemen ülkeden gitmenin yollarını aramayın.
Biz gençlerle değiştireceğiz, gençlerle biz değişeceğiz ve bu ülkeye aydınlık günleri getireceğiz. Sizle olmadan bu değişim zordur. Sözün de kararın da sahibi sizlersiniz.