Küresel iklim değişikliğinin neden olduğu orman yangınları, sel ve müsilaj gibi doğal felaketlere karşı önlem almada ve müdahalede Türkiye’nin yetersiz kaldığını dile getiren Av. Gökhan Candoğan, bütün yaşananlar sırasında kamu hizmeti örgütlenmesinin eksik kaldığını söyledi.
Gezegenin doğal döngüsünün sarsıldığını ve küresel iklim değişikliğinin etkilerinin giderek daha çok hissedildiğini söyleyen Candoğan, dünya genelinde hükümetlerin bu gidişata ilişkin bir plan ve program geliştirmesi gerektiğini söyledi.
Av. Gökhan Candoğan, Türkiye'de yaşanan orman yangınlarını, sel felaketlerini, müsilaj sorununu ve salgınla mücadeleyi T24 yazarı Füsun Sarp Nebil'e yorumladı.
Karadeniz'de yaşanan sel felaketlerine ilişkin konuşan Candoğan, bir zihniyet değişimine ihtiyaç olduğunu söyledi. Türkiye'de etkisini kaybeden veya görünmez olan sorunların unutulduğunu söyleyen Candoğan, sivil toplum örgütlerine ve vatandaşlara da büyük sorumluluk düştüğünü ifade ederek "Burada bence daha dışa açık bir görüşlerle ve daha katılımcı süreçler olmalı. Sel felaketinde gördüğümüz resimler bizim hayatımızın olağan akışına dönüşebilir. Biz buna vatandaş olarak, devlet olarak, STK'lar olarak hazır mıyız? Bunlar önemli sorunlar. Türkiye'deki sorunlar biraz görünmez olduğunda sivil toplum olarak vatandaş olarak bütün bunları unutup hiçbir kontrol, takip yapmıyor olmamız. Bizim gidip orman yangınına müdahale etmemiz gerekmiyor. Bizim yapacağımız şey devlet bu sorunla baş ediyor mu? Edemediği nokta nedir? O noktada ne yapılması gerekiyor? Bunu çaresini bulmaktır." diye konuştu.
İklim değişikliğinin etkilerine yönelik, devletin farklı kurumlarının hazırladığı raporlarda, orman yangınlarından en çok etkilenen alanın Akdeniz olacağının ifade edildiğine dikkat çeken Candoğan, “Yani devletin bilgisi dahilinde olan bir süreç yaşıyoruz. Türkiye’nin bazı bölgelerinde sel olurken bazı bölgelerinde inanılmaz kuraklık var. Devletin farklı kurumlarının elinde bu veriler var. Zaten yangın sezonu olduğunu biliyorsunuz. Hiçbir hazırlığımız yokmuşcasına böyle bir durumla karşılaştık. Orman Genel Müdürlüğü’nün elinde o güç var. Siz yangın sezonu başlamadan bu hazırlıkları yapmalısınız” dedi.
Orman yangınlarına müdahalede yetersiz kalınmasında kurumların özelleştirilmesinin de etkisi olduğunu dile getiren Candoğan, “Asıl mesele, kamu hizmetinin bizzat kamu tarafından o amaca uygun bir örgütlenme araç ve donanımla karşılanması gerekiyor. Bu bir kamu hizmetidir. Bizim devletimiz iyi bir kamu hizmeti örgütlenmesi yapamadı” diye konuştu.
Dünya genelinde orman yangınlarının yaşandığını ifade eden Candoğan, Türkiye’deki yanlışların ise kamu hizmeti kavramına saldırı ve müdahalelerin bir sonucu olduğunu belirtti.
Küresel iklim değişikliği konusunda insan faktörünün yadsınamayacak derecede olduğunu dile getiren Candoğan, insan etkisinin neden olduğu çevre felaketlerinin sonucunda zarar görenlere hukuk yolunun açılabileceğine dikkat çekti.
Birleşmiş Milletler’in İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nde yapılan iklim değişikliği tanımını okuyan Candoğan, Avrupa’da bireylerin ve derneklerin bu tür davalar açtığını hatırlatarak “Türkiye bu sözleşmesinin tarafıdır. Burada dünyada özellikle gelişmiş ülkelerin bu konuda çok ciddi sorumlulukları var. Bizim yasal mevzuatımızda doğal afet olarak tanımladığımız, müsilaj, orman yangınları, seller gibi afetler için yeni bir hukuki tanıma ihtiyacımız var. Bunlar artık doğal afet değil. İnsan kaynaklı afetler. Türkiye hukukuna göre de devlet, idarenin faaliyetlerinden uğranılan zararları gidermek zorundadır. Doğal afet dediğiniz zaman devlet her şeyi yapar ama çözüm bulamazsa sosyal risk ilkesi üzerinden ben bunu talep ediyorum diyebilirsiniz. Ama eğer Marmara’yı bataklığa çevirme noktasına getiren bir yönetim varsa o zaman siz yönetimsel hatalardan kaynaklı zarar söz konusu deyip zararınızı giderebilirsiniz. Türkiye’de bunun hukuk yolu açıktır” dedi.
Salgın konusuna da değinen avukat Candoğan, aşı karşıtlarına aşı yapılması konusunda hukuki bir dayanak olmadığını söyledi. Candoğan, Anayasa Mahkemesi’nin 2015’te verdiği bir kararda çocuğuna aşı yaptırmak istemeyen bir aileye hak verdiğini hatırlatarak “Biz bu süreci hep genelgelerle yönettik. Biz genelgelerle atlatmaya çalışıyoruz oysa hukuk devleti açısından bu işin mutlaka yasal düzenleme ile yapılması gerekiyor. AYM, 2015 yılında verdiği kararla bu konuda bir kanun olmadığını ve bunun için kanuni bir düzenleme yapılması gerektiğini belirtti. Yıl 2021 oldu pandemi yaşadık ve hala bu konuda bir yasal düzenleme yok. Bu çok vahim bir hatadır” ifadelerini kullandı.