Brüksel merkezli düşünce kuruluşu Carnegie Europe'da yayımlanan bir makalede Türkiye'de yapılacak gelecek seçimden çıkması muhtemel sonuçlara göre Avrupa Birliği'ne çeşitli tavsiyeler veriliyor.
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ve muhalefetin kazandığı iki farklı senaryo dışında başa baş yarış ve ittifakların bölünmesi olasılıkları ve AB'ye etkileri tartışıldı.
Rusya'nın Türkiye'yi 'jeopolitik tuzağa düşürdüğü' öne sürülen analizde, Ankara -Moskova ilişkileri ve AB'ye yansıması da ele alındı.
Euronews'in haberine göre Brüksel merkezli düşünce kuruluşu Carnegie Europe'da Marc Pierini ve Francesco Siccardi tarafından 'Türkiye'nin yönünü anlamak: Üç senaryo' başlıklı bir analiz yayınlandı.
Avrupa Komisyonu Türkiye temsilciği de yapan Fransız diplomat ve büyükelçi Pierini ile düşünce kuruluşunun yöneticilerinden Siccardi tarafından kaleme alınan analizde, 2018 sonrası Türkiye'nin uyguladığı politika değişikliği, Rusya ve Avrupa Birliği ilişkileri incelendi.
Makalenin girişinde Türkiye'deki son gelişmeler ve mevcut politikaların arkasındaki itici güçler değerlendirildikten sonra Avrupalı ve Batılı liderlere 'teorik olarak Ankara'dan kısa ve orta vadede hazırlanmaları gereken 3 senaryonun sunulacağı' kaydedildi.
Gezi Parkı protestolarının Türkiye için önemli bir dönüm noktası olduğu belirtilen makalede, daha sonra yolsuzluk operasyonları yapıldığı hatırlatıldı. Operasyonların ardından 45 bin polisle birlikte 2 bin 500 hakim ve savcının yerlerinin değiştirildiği hatırlatıldı.
Bu süreçte yapılan seçimler sonrası Türkiye ile ilgili şu değerlendirme yapıldı:
"Ülkede muhalefetin hakları giderek kısıtlandı; halkı bayrak ve liderlik etrafında toplamak için daha fazla milliyetçi söylem kullanıldı, Kürt azınlıkla uzlaşma süreci terk edildi ve Türkiye'nin Suriye'deki operasyonları kamuoyunu etkilemek, ülkenin moralini yükseltmek ve siyasi muhalifleri zayıflatmak için kullanıldı."
15 Temmuz başarısız darbe girişiminin sadece ordunun siyaset üzerindeki etkisine kesin bir son vermekle kalmadığı ayrıca 'hükümetin sözde düşmanlarına karşı da kapsamlı tasfiyeyi tetiklediği' kaydedildi.
Ak Parti ve MHP arasındaki ittifakın dış politikada bir dönüm noktası olduğu ve ülkeyi daha fazla sağa kaydırdığı belirtildi. Bu noktadan sonra Türkiye'nin Doğu Akdeniz, Libya ve Suriye'de daha iddialı bir dış politika izlediği vurgulandı.
Türkiye'nin Rusya'dan hava savunma sistemi almasının, stratejik perspektiften Moskova'ya güney kanadında önemli bir avantaj sağladığı savunulurken, Batılı ülkeleri yeni anlaşmalar yapmaya ittiği kaydedildi. ABD'nin bu nedenle Yunanistan ve Romanya ile olan askeri iş birliğini genişlettiği ve Fransa'nın da benzer adımlar attığı hatırlatıldı.
Rus füzeleri nedeniyle Türkiye'nin F-35 programından çıkarıldığı, ABD'den F-16 alımlarının da zor olduğu belirtilerek, "Türk Hava Kuvvetleri caydırıcılık özelliğinin azalması riskiyle karşı karşıya, bu da Rusya için bir kazanç" denildi.
Makalede Türk politikasını etkileyen konulardan ilk sıraya konulan ekonomi başlığı altında, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın enflasyonu düşürmek için 'Merkez Bankası'na düşük faiz dayattığı' belirtildi. Bu politikanın bilinen bütün ekonomi teorilerine ters olduğu ve Türk Lirası'nın değer kaybına yol açtığı kaydedildi. Bu süreçte Merkez Bankası ve Hazine ve Maliye Bakanlıkları'nda çok sayıda görev değişimi yapıldığı da hatırlatıldı.
Hukukun üstünlüğü başlığı altına Gezi Parkı protestoları ve cevapsız kalan yolsuzluk suçlamalarının tek parti iktidarında çatlak meydana getirdiği kaydedildi. "Kısmen hukuk devleti mimarisinin ortadan kaldırılmasıyla elde edilen siyasi kontrol, liderliğin en önemli önceliği haline geldi." denilirken bunun negatif etkilerinin 2019 yerel seçimleri ile 2021'de yapılan öğrenci eylemlerinde görüldüğü kaydedildi.
Türkiye ile Rusya ilişkilerinin değerlendirildiği başlık altında 2016'da Erdoğan ve Putin arasında başlayan diyaloğun Ankara'nın 2019'da S-400 almasıyla doruğa çıktığı vurgulanarak, "Bu ilişki, Rusya'nın Ankara'yı NATO'nun Avrupa savunmasında ve siyasi mimarisinde kama olarak etkili bir şekilde kullanmasına izin veren fırsatçı bir zihin yakınlaşmasının başlangıcı oldu." denildi.
Makalede Türkiye'nin S-400 alımı sayesinde Rusya'nın iki stratejik kazanım elde ettiği belirtildi. Buna göre Moskova ABD yapımı Petriot veya Fransız İtalyan üretimi Eurosam füzelerinin güney cephesine yerleştirilmesi ihtimalini ortadan kaldırdı. Ayrıca NATO hava savunma sistemi kapsamında 125 ABD yapımı F-35 savaş uçağının gönderilmesi olasılığı da engellendi.
Makalede şu ifadeler kullanıldı:
"Ankara'da başarı olarak görülen Rusya-Türkiye ilişkisi, gerçekte Türkiye için stratejik bir tuzak üretti. Mevcut koşullar altında, Ankara'nın hava gücü büyük ölçüde azalırken, Ankara, Güney Kafkasya ve Suriye'deki operasyonlarını yürütmek için kısmen Moskova'ya bağımlı."
"Türkiye'nin Batılı ortakları, 2023'te cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinde üç teorik senaryo ile karşı karşıya kalacak: 'aynı durumun devamı, bir devrin sonu veya sürpriz senaryolar'. Batılı politika yapıcılar her olasılığa karşı hazırlıklı olmalıdır."
Son anketlerin muhalifleri gösterse de Cumhurbaşkanlığına yakın bir kaynağın Erdoğan'ın kazanmasının büyük olasılık olduğunu söylediği aktarılan makalede, seçim zaferinin "Erdoğan'ın merkezi otorite tercihini, denetimsiz sandık demokrasisini, kamu politikalarında sık sık dini referansları ve iddialı dış politika tercihini pekiştirecektir" denildi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kazanması durumunda ortaya çıkacak senaryo şu ifadelerle değerlendirildi:
"Batılı ülkeler, Yunanistan, Kıbrıs ve Afrika ülkeleri de dahil olmak üzere muhtemelen daha iddialı dış ve askeri politikalarla karşı karşıya kalacaklardır. NATO içinde artan zorluklar ve AB'de devam eden gerilimle karşı karşıya kalacaklardır. Daha da önemlisi, Türkiye'nin Rusya ile ilişkisi ve S-400 füze sistemi konuşlandırması, Türkiye'nin Batılı ortakları için önemli bir olumsuz faktör haline gelecektir. Bu senaryoda, ihtiyatlılık ve çevreleme AB tarafı için anahtar kelimeler olabilir."
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kaybetmesi durumunda anayasa değişikliği ile parlamenter sistemin geri gelebileceği belirtildi. Ancak Erdoğan'ın 2015 haziran ve kasım aylarında yapılan seçimleri nasıl tersine çevirmeyi başardığı hatırlatıldı.
Bazı analistlerin Erdoğan döneminin son erdiği varsayımları yazıldıktan sonra şu değerlendirme yapıldı:
"Bu senaryoda, Ankara'nın son yıllarda uyguladığı yıkıcı politikaların sonunun habercisi olacağı varsayılıyor. Yeni rejimin tonu muhtemelen daha ılımlı olacak. Ancak Rusya ile net bir kopuş şöyle dursun, mevcut politikaların tamamen tersine çevrileceği üzerine bahse girmek bile tehlikeli olacaktır. Çünkü bu politikaların altında yatan nedenlerden olan, Batı karşıtı duygular devam edecek ve Rusya, Türkiye ile yapılan çok sayıda anlaşmada yer alan stratejik kazanımlarının yeni yönetimin devreye girmesiyle aşınmasını kabul etmeyecektir. Bu senaryoda, AB'den yoğun diplomatik angajman gerekli olacaktır."
Yazarlar son başlık 'sürpriz senaryolara' "Günümüz siyaset sahnesindeki tansiyon ve Erdoğan'ın iktidarı kaybetmesiyle bağlantılı korkular düşünüldüğünde, bir takım beklenmedik gelişmelerin yaşanması imkansız değil." cümlesiyle başladı.
Sürpriz senaryolara ilk örnek olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Cumhuriyetin 100. kutlamalarına başkanlık etmesi için seçimlerin ertelenebilmesi olasılığı gösterildi. Ancak kanunların savaş dışında seçim ertelenmesine izin vermediği hatırlatıldı.
Türkiye'nin çevresindeki güvenlik risklerinin de belirsizlik yarattığı belirtilerek, Suriye'de Rusya ile olası çatışma, Ukrayna'da yükselen tansiyonla Karadeniz'de Moskova ile gerilim bunlara örnek olarak sayıldı.
Ak Parti ile MHP arasındaki ittifakın dağılması durumun da ise Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kazanmasının 'imkansız' olacağı kaydedildi. Ayırca baş başa geçecek bir seçim yarışının Yüksek Seçim Kurulu'nca iptal ve yeniden seçim kararına yol açabileceği ve bunun da en az 4 ay süreceği kaydedildi.
"Bütün bu senaryolarda Türkiye'nin Batılı ortakları birden fazla ekonomik, finansal risk ve uluslararası gerilimle karşı karşıya kalacaktır." ifadeleri yer alan makalede, "AB, özellikle bazıları ağır bir güvenlik ve dış politika boyutuna sahip olabilecek bu tür beklenmedik senaryolara karşı tamamen hazırlıklı olmalıdır" denildi.