Saygın düşünce kuruluşlarından Carnegie Uluslararası Barış Vakfı, yeni raporunda, Türkiye'de bir iktidar değişikliği olması durumunda dış politikada yaşanması muhtemel değişimi mercek altına aldı.
Alper Coşkun ve Sinan Ülgen'in, muhalefetteki CHP, İYİ Parti, DEVA, Gelecek Partisi ve HDP'nin dış politika sözcüleriyle görüşerek kaleme aldıkları analiz, bu partilerin dış politika vizyonları konusunda bugüne kadar kamuoyu ile paylaşmadıkları bilgiler, çarpıcı tespit ve öngörüler içeriyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın popülaritesinde gerilime olduğuna, muhalefetin potansiyel cumhurbaşkanı adaylarının kamuoyu yoklamalarında önde göründüğüne dikkat çekilen analizde, bunun siyasi değişim olasılığını artırdığına işaret edildi.
"Olası bir liderlik ve hükümet değişikliği, yirmi yıllık AK Parti iktidarından sonra Türkiye ve dış politikası için önemli sonuçlar doğuracaktır" denilen analizde, muhalefet partilerinin dış politika ile ilgili ortak tutumlarına ilişkin de ilginç tespitler aktarıldı.
Raporu hazırlayanlardan dış politika uzmanı, emekli büyükelçi Alper Coşkun, halen Carnegie Uluslararası Barış Vakfı'nın Avrupa Programı bünyesindeki Türkiye ve Dünya Projesi yöneticisi olarak görev yapıyor.
Yaptıkları çalışmayla ilgili olarak DW Türkçe'nin sorularını yanıtlayan Coşkun, muhalefet partilerinin temel dış politika başlıklarına ilişkin yaklaşımlarını mercek altında aldıklarını, bir iktidar değişikliği olması halinde de bunun Türkiye'nin dış politikasında yol açabileceği muhtemel değişime ışık tutmayı amaçladıklarını söyledi.
Coşkun'a göre, yaptıkları çalışmanın en önemli sonuçlardan biri, muhalefet partilerinin Türkiye'nin dünyada kendisini nasıl konumlandırması gerektiği konusunda, ortak bir yaklaşıma sahip olmaları.
"Muhalefet temsilcileri son yıllarda 'Türkiye nerede duruyor, nereye gitmektedir, istikametini değiştiriyor mu?' şeklinde sıklıkla gördüğümüz tartışmaları bertaraf etme ihtiyacını vurguladılar" diyen Coşkun, görüştükleri bütün muhalefet parti temsilcilerinin Türkiye'nin uluslararası sistemde kendisini nasıl konumlandırması gerektiği konusunda mutabık olduklarını söyledi.
"Hepsi, cumhuriyetin kuruluşundan itibaren Türkiye'ye yön veren temel parametrelerin önemini vurguladılar. Türkiye'nin küresel dünya düzeninde, özgürlükten, demokrasiden, temel insan haklarından yana bir zeminde yer bulması gerektiğini söylediler" diyen Coşkun, şöyle devam etti:
"Bu zemini, Türkiye'nin bir çoğunun kurucularından olduğu Batı kurumlarıyla ilişkileri de dahil olmak üzere, Türkiye'nin bir nevi ana omurgası olarak tasvir ettiler. Türkiye doğuya mı yoksa batıya mı ait tartışmalarını bir kenara bırakarak, Türkiye'nin Batılı müttefikleriyle, Batı devletleriyle aynı dünya görüşüne sahip olduğunu ama bunun hiç bir şekilde Rusya, Çin veya Ortadoğu coğrafyasındaki ülkelerle ilişkileri pahasına kurgulanmaması gerektiğini vurguladılar."
Muhalefet partilerinin hızlı ve kapsamlı bir demokratik reform sürecine ihtiyaç duyulduğuna dikkat çektiklerini aktaran Alper Coşkun, bunun Türkiye'nin kendisini Batı'da konumlandırmasını güçlendirecek tamamlayıcı bir adım olarak görüldüğünü söyledi.
Çoşkun, "İçerideki demokratikleşme reformunun dış politikaya şüphesiz bir yansıması var. Çünkü kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı ve ifade özgürlüğü gibi pek çok alanda gerçekleştirilecek reformların hem Türkiye'nin nasıl algılandığına hem de mensubu olduğu Avrupa Konseyi gibi batılı kurumlarla ilişkilerine yansımaları olacak. Demokratikleşme yine AB ile ilişkileri bakımından da Türkiye'nin anlatabileceği güçlü bir hikaye zemini teşkil ediyor" dedi.
Muhalefet partilerinin mutabık oldukları bir diğer önemli konuyu da "diplomasinin güçlendirilmesi" hedefi oluşturuyor.
Muhalefet temsilcilerinin dış politikada agresif olarak algılanabilecek eylem ve söylemler yerine diplomasi zemininde hareket edilmesi ihtiyacına vurgu yaptıklarına işaret eden Alper Coşkun, şunları kaydetti:
"Muhalefet partileri, bıçak kemiğe dayandığında, zaruri olması durumunda, Türkiye'nin haklı menfaatlerini, güç kullanımıyla savunmak gerektiğini teslim ediyorlar. Ancak mevcut iktidarın bunu bir başlangıç noktası gibi takdim etme eğiliminde bulunduğunu söyleyerek bunun değişmesi gerektiğini kaydediyorlar."
Muhalefet partilerinin dış politika konusunda ortak eleştirilerinden biri de cumhurbaşkanlığı hükümet sistemiyle birlikte kurumların erozyona uğraması, Dışişleri Bakanlığı'nın karar alma sürecinde bir denge unsuru olarak yer almaması.
Muhalefet temsilcileri, dış politikada kararların artık kurumsal zeminde stratejik ve uzun erimli hedeflere göre alınmadığını, Erdoğan'ın kişisel tercih ve düşüncelerine göre, anlık kararlarla şekil bulabildiğine işaret ettiler.
Temsilciler ayrıca, dış politikanın iç siyasette puan toplamak için araçsallaştırılmaması gerektiğini vurguladılar.
Alper Coşkun muhalefet partilerinin dış politika uzmanlarıyla yaptıkları görüşmeleri özetlerken, şunları kaydetti:
"Bize, cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin bakanlıkları tali konuma indirgediğini, devlet aklının işlemesine imkan kılan yapının bir nevi ortadan kalktığını söylediler. Parlamenter sisteme yeniden geçişle dış politikanın icra edilişini yeniden bakanlıkları ve dışişleri bakanlığını öncü konuma getirerek değiştirmenin önemini vurguladılar."
Carnegie Uluslararası Barış Vakfı'nın analizinde, muhalefet partilerinin Türkiye'nin en önemli dış politika başlıklarına ilişkin tutumları da mercek altına alındı.
HDP dışındaki muhalefet partileri Türkiye'nin NATO kimliğinin yeniden güçlendirilmesi gerektiğini söylerken, ülkenin temel yönelimi hakkında tereddüt uyandıracak çelişkili söylem ve tasarruflardan sakınılması ihtiyacına değindiler. Bu çerçevede, Erdoğan'ın gündeme getirdiği, Türkiye'nin Şanghay İşbirliği Örgütüne üyeliği olasılığına dair sözlerini eleştirenler oldu.
Muhalefet partilerinin dış politika uzmanları, AB ile dış politikada işbirliğinin güçlendirilmesine destek ifade ederken, Türkiye'nin AB'ye tam üyelik hedefinin korunması gerektiğini vurguladılar. Yalnızca İYİ Parti'nin dış politika sözcüsü, Türkiye'nin çıkarlarıyla örtüşmesi halinde AB ile üyelik dışında başka işbirliği alternatiflerinin de görüşülebileceğini dile getirdi.
Türkiye-ABD ilişkilerinin son yıllarda kötüleştiği, hem seçmenlerde hem de siyasi partilerde ABD ile ilgili algının olumsuz olduğuna vurgu yapılan analizde, şu ifadelere yer verildi: "Muhalefet partisi temsilcileri Türkiye'nin ABD ile ikili ilişkilerinin önemi ve yeniden canlandırılması gerektiği konusunda hemfikir. Hepsi, iki ülke arasındaki güvenin erozyona uğramış olmasının ciddi bir sorun olduğuna işaret ederek bu eğilimin tersine çevrilmesi gerektiğinin altını çizdi."
Muhalefet partilerinin temsilcileri ayrıca, Rusya ve Çin ile karşıtlıktan uzak bir şekilde ilişkilerin sürdürülmesini desteklerken, Rusya konusunda denge politikasının önemini ifade ettiler, ancak Rusya ile ekonomik ilişkilerin tek taraflı bağımlılık yaratacak şekilde derinleştirilmesine karşı olduklarını aktardılar.
Alper Coşkun, ortaya çıkan bu tablonun Türkiye'nin çok yönlü çıkarlarını gözeten, yelpazesi geniş dış politika çizgisinde devamlılık şeklinde yorumlanabileceğini söyledi.
Türkiye'de bir iktidar değişikliği yaşanması durumunda Yunanistan ile ilişkiler, Ege sorunları, Kıbrıs meselesi, Doğu Akdeniz gibi başlıklarda Türkiye'nin geleneksel çizgisinde de çok büyük farklılıklar olması beklenmiyor.
Alper Coşkun, görüştükleri siyasi parti temsilcilerinin daha çok yöntem ve söylem konusunda bir değişikliğin işaretini verdiklerini aktarırken, "Bu nasıl tezahür eder söylemek zor şimdiden ama örneğin Yunanistan ile Ege Adaları'nın silahsızlandırılmış statüsü bakımından yaşanan gerilimde Türkiye bilinen zeminde itirazını sürdürecektir ancak en üst düzeyde 'Bir gece ansızın gelebiliriz' demeyeceklerdir diye tahmin ediyorum" dedi.
Muhalefet partileri, Suriye rejimi ile diyaloga girilmesi ve Türkiye'nin desteklediği Suriyeli grupların silahsızlandırılması gerektiği konusunda mutabık.
HDP dışındaki partiler, Türkiye'nin Suriye'nin kuzeyindeki askeri varlığını sürdürmesi, mevcut koşullarda, Türkiye'nin tehdit algıları giderilmediği müddetçe, askerlerin çekilmemesi gerektiği görüşünde.
Rapora göre HDP dışındaki muhalefet partileri, PYD ve YPG'nin Suriye'deki varlığını ve faaliyetlerini, Türkiye'nin ulusal güvenlik çıkarlarını tehlikeye sokan, ciddi bir endişe kaynağı olarak görüyor.
PYD meselesi ise tartışmalı bir konu oluşturuyor. HDP, PYD ile diyaloga güçlü destek verirken, İYİ Parti ve Gelecek Partisi buna itiraz ediyor. CHP ise Türkiye'nin daha önce yaptığı gibi, PYD ile diyalog kurmanın yararlı olabileceği görüşünde.
Raporun en dikkat çeken kısımlarından biri de, muhalefet partilerinin AKP iktidarının izlediği dış politikaya eleştirilerinin analiz edildiği bölüm.
Türkiye'nin diğer ülkelerin içişlerine müdahale etmesi, iç siyasi ihtilaflarında taraf olması, Türk dış politikasının partizan, ideoloji güdümlü, mezhepsel bir görünüm alması, muhalefet partilerinin temsilcileri tarafından ağır sonuçlar doğuran, ciddi hatalar olarak sıralanıyor.
AK Parti'nin İslamcı partiler aracılığıyla bölgesel bir hegemonya kurma anlayışının Türkiye'nin dış politikasına zarar verdiğini dile getiren muhalefet temsilcileri, bunun başarısızlıkla sonuçlandığının da altını çizdiler.
Muhalefet partilerinin bu eleştirilerini ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın son olarak Katar'da Mısır Cumhurbaşkanı Sisi ile el sıkışmasının yarattığı yol açtığı tartışmaları yorumlayan Coşkun, "Ne yazık ki Türkiye, dış politikada deneme yanılmanın maliyetini görmüş durumda" dedi.
Dış politikada konjonktürel sapmalar olabileceğini, bunun ABD dahil, birçok ülkede görüldüğünü söyleyen Coşkun, "Ancak ben tutarlılığın çok önemli bir meziyet olduğuna inanıyorum. Türkiye'nin uluslararası arenadaki ağırlığını ve inanılırlığını koruması bakımından bu son derece önemli. Ülkenin caydırıcılığı bakımından da öyle. Türkiye bir şey söyledi mi bundan sapma olmayacağı hususunda karşıda hiçbir tereddüt yaratılmamalı. Eğer devamlı sapma yapan bir ülkeyseniz, en kritik dönemde söylediklerinizin ciddiye alınmama riski vardır" görüşünü kaydetti.
Muhalefetin AKP politikalarına yönelik eleştirileri ile ilgili olarak Carnegie raporunda yer alan bir diğer dikkat çekici bölüm, raporun "İdeolojik ve Partizan Dış Politika" başlığı altında yer alıyor.
AKP, dini motifleri öne çıkaran dış politika girişimleriyle muhalefet temsilcileri tarafından eleştiriliyor. Bunun İslam karşıtı çevrelerce istismar edildiğini ve olumsuz sonuç doğurduğunu düşünüyorlar. Benzer şekilde, MHP'nin öncülüğündeki Ülkü Ocakları ile ilintili bazı hareketlerin Türk toplumuna yönelik tepkilere zemin hazırladığını, bu gibi ideolojik yaklaşımların Türk diasporası üzerindeki baskıların artması sonucunu yarattığını belirtiyorlar.
Alper Coşkun da AKP döneminde, yurtdışındaki Türk seçmen kitlesinin adeta bir gövde gösterisi şeklinde mobilize etme çabasının bir hata olduğu görüşünde. Bu konudaki değerlendirmesini sorduğumuz Coşkun, şunları kaydetti:
"AKP'nin bu kitleleri stadyumlarda toplayarak gövde gösterisinde bulunma çabası, muhatap ülkelerde kendi sosyal dokularında 'Ankara'nın yönlendirebileceği bir dinamiğin yaratılma çabası' olarak algılandı. Bunun sonucunda bu ülkeler tedbirlere, kısıtlamalara başvurdular. Ne yazık ki bir kırılma yaşandı. Ayrıca bu gelişmeler, Almanya ve Fransa gibi ülkelerde yaşayan ve bu toplumlarla Türkiye arasında köprü oluşturmaları hedeflenen Türk vatandaşları ile ilgili algıları da çok olumsuz etkiledi. Türkiye'deki siyasetçilerin ileride, Avrupa'da yaşayan Türk vatandaşlarının anavatan ile ilişkilerini, dini motifleri ön plana çıkarmadan, siyaset ve partizan olmayan, sağduyulu bir zeminde ilerletmesi, anavatanlarına bağlılıklarını bu anlayışla korumaya gayret göstermeleri gerekecek."
Carnegie'nin 39 sayfalık analizin son bölümünde, seçimlerle birlikte bir siyasi değişim yaşanması halinde Türkiye'nin dış politikasının önemli bir dönüşüme sahne olacağına vurgu yapılmakla birlikte, bazı konularda soru işaretleri bulunduğuna dikkat çekiliyor.
Analizin, partilerin dış politika sözcüleri ile yürütülen söyleşilere dayanılarak yapıldığı, tabiatıyla esas belirleyici öğenin parti liderlerinin dış politika konularıyla ilgili tercih ve uygulamalarının olacağı, bu konuda ise bu aşamada yeterli açıklık bulunmadığı belirtiliyor.
Ana muhalefet lideri CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ve muhalefetteki en büyük ikinci parti olan İYİ Parti lideri Meral Akşener'in dış politika konularında derinlemesine şahsi deneyimleri olmadığına, dış politika konusunda Avrupalı ya da uluslararası muhataplarıyla görüşmek üzere nadiren yurtdışına çıkmış olduklarına da dikkat çekilirken, "Dolayısıyla uluslararası meselelere ilişkin tutumları da uluslararası düzeyde büyük ölçüde bilinmemektedir" görüşü kaydedildi.
Ayrıca muhalefet liderleri, AKP hükümetinin dış politikaya ilişkin yanıltıcı, hasmane söylemlerine meydan okuma cesaretini göstermemekle eleştirilirken, "Gerçek şu ki, bu zehirleyici dönüşümün gerçekleşmiş olmasında muhalefet liderlerinin de sorumluluğu var… Aşırı milliyetçilik ve Batı şüpheciliği tuzağına düştüler" denildi.
Rusya'dan S-400'lerin satın alınması kararına karşı çıkmayan muhalefetin, AKP hükümetinin içeride temel özgürlükleri erozyona uğratmak, dış politikada da Rusya ile yakınlaşmak için, Türkiye'yi Batı ve değerleriyle kavgalı bir bölgesel güç olarak resmetmesine de itiraz etmediği hatırlatıldı.
Bunun bedelinin ağır olduğu, bu sürecin Türk halkını, dış dünyaya karşı derin şüphe duyan bir topluma dönüştürdüğü vurgulanarak, şu değerlendirme aktarıldı:
"Bu nedenle, siyasi değişim gerçekleşse bile, yeni hükümetin inşa edilmiş bu yapay düşmanlık ortamında faaliyet göstermesi gerekecek ve bu durum muhtemelen dış politikaya yeniden yön verme konusundaki manevra özgürlüğü kısıtlayacak."