Çatışmalı bölgelerdeki hayvanlar için mücadele eden Zuhal Arslan: Bizim savaşımız yüzünden o haldeler

Çatışmalı bölgelerdeki hayvanlar için mücadele eden Zuhal Arslan: Bizim savaşımız yüzünden o haldeler

Zuhal Arslan, yaralı hayvanları kurtarmak için çalışan bir gönüllü. Sur, Cizre, Yüksekova gibi çatışmalı bölgelerde yaralanan hayvanları kurtarmak için mücadele ediyor. Hayvanseverler olarak desteğe ihtiyaçları olduğunu belirten Arslan, “O hayvanlar bizim savaşımız yüzünden o halde” diyor.

Zuhal Arslan, yaralı hayvanları kurtarmak için seferber olan bir gönüllü. Sur, Cizre, Yüksekova dahil çatışma bölgelerinde yaralanan hayvanların tedavisi ve yuvaya kavuşması için de insanüstü bir mücadele yürütüyor. Sosyal medya ile başka hayvanseverleri, veterinerleri, klinik sahiplerini de harekete geçirdi. Ancak, daha çok desteğe ihitiyaçları var. Arslan arkadaşlarıyla birlikte, yasaklı bölgelere de gidiyor. Yüksekova’da bir jandarma komutanı, geliş nedenlerini öğrenince şöyle demiş: “Zaten giremezdin ama şimdi hiç giremezsin. Sen bizimle dalga mı geçiyorsun?”

Annesi şehir dışına çıkınca, ev, yuva bekleyen 3 kedi ve bir köpek için geçici konaklama yeri haline gelmişti. Cumhuriyet'ten Hilal Köse'ye konuşan Arslan’ın anlattıkları o kadar etkileyici ki... “Hayvanlar için üzülen, ölen insanlar için zaten acı çekiyordur. Kimsenin kuşkusu olmasın. O hayvanlar bizim savaşımız yüzünden o halde” diyor.

Arslan'ın açıklamaları şöyle:

"Anadolu’daki şartlar kötü"

 

Zuhal Arslan kimdir? Sizi biraz tanıyabilir miyiz?

 

Kadıköy Belediyesi Yerel Hayvan Koruma gönüllüsüyüm. Hayvan Hakları Federasyonu (HAYTAP) temsilcisiyim. Hayvanları çok seviyorum. Küçüklüğümden beri hayvan besliyorum. Çok küçükken bir tavşanım vardı. Annemden gelen bir sevgi bu. Annem, sokakta gördüğü hiçbir kediye, köpeğe, kuşa kıyamazdı. Beslerdi, yaralıysa alıp doktora götürürdü. Ümraniye’de yaşıyorum. Bir güzellik salonundu makyözüm. 10 yıldır Anadolu’dan getirdiğimiz hayvanları tedavi ettirmeye çalışıyorum. Çatışma sürecindeki çabamız ile Türkiye’ye yayıldık...

 

Çatışma bölgelerinde yaralanan hayvanları tedavi ettirme süreciniz nasıl başladı?

 

Diyarbakır Doğayı ve Hayvanları Koruma Derneği Başkanı Sevgi Ekmekçiler arkadaşım. Bir gün beni aradı. “Zuhal, kediler, köpekler o kadar perişan bir halde ki... Elim kolum bağlandı, ne yapacağımı şaşırdım, ne yapabiliriz?” diye sordu. Daha önce de Diyarbakır barınaktan Sevgi’nin çözüm bulamadığı noktada, çok fazla yaralı ve engelli hayvan almıştım. Orada şartlar daha kötü. Kör olmuş ya da yanmış bir hayvana müdahale etmek çok zor. Çatışma sürecinde durum daha zor bir hale geldi. Ne yapabiliriz diye düşünürken, aklıma pet nakil geldi. Diyarbakır Sur’a gider misiniz? diye sordum. Kabul ettiler. İlk başta iki araç gönderdim.

 

Hâlâ çok yaralı var

 

Pet nakil nasıl aldı yaralı hayvanları? Sonrasında neler oldu?

 

Pet nakil bir gece kaldı. Her sokağa giremediler. Sadece polis ve asker kontrolünde Sur Caddesi’ne girebildiler. Yaralı hayvanları barınak da toplamıştı. Pet nakil daha yoldaydı. Sosyal medyada duyurdum. Çok da ilgi gördü. Bazı klinikler ücretsiz tedavi olanağı sundu. İnsanlar tedavi masraflarını üstlendiler. Sahiplendiler. HAYTAP da bana ulaştı. Hayvanseverler harekete geçti. Zuhal Kadıoğlu destek oldu. Yurtdışından çok destek geldi. Hem şaşırdım hem de çok etkilendim. Yaralı kediler, köpekler gelir gelmez, kliniklerde tedaviye alındılar. Sur’a, savaş sürerken, iki üç defa daha pet nakil gönderdik. Bağlar’dan hayvanları aldık. Sonra HAYTAP olarak Hakkâri Yüksekova’ya, Cizre’ye gittik. Yüksekova’ya güvenlik nedeniyle giremedik. Yüksekova yollarında bulduğumuz yaralı hayvanları getirdik. En son bayramdan bir hafta önce bölgeye gittik. Ağrı, Tatvan, Bitlis, Hakkâri... Hala çok yaralı var.

 

Bölgeye girmeye çalışırken neler yaşadınız?

 

Yüksekova’ya girişte durdurdular. Komutan, gayet sinirli bir şekilde geldi. “HAYTAP’dan geliyoruz. Hayvanlar için mama getirdik. Yaralı hayvan varsa almaya geldik” dedik. “Asker için ne getirdiniz?” diye sordu. “Hiçbir şey” dedik. ‘Polisler için ne getirdiniz?’ ‘Hiçbir şey.’ ‘Şehit ailelerini için ne getirdiniz?’ ‘Hiçbir şey.’ ‘Bize moral vermeye mi geldiniz?’ ‘Hayır.’ ‘Siz benimle dalga mı geçiyorsunuz?’ dedi. ‘Hayır neden dalga geçelim’ karşılığını verdik. ‘Zaten giremezsiniz de şimdi hiç giremezsiniz. Siz kimsiniz? Burada öksüz yetim kalan çocuklar, şehit düşen asker ve polisler varken...’ diye tepki gösterdi. Çok üzücü bir durum. Hayvanı seven, insanı da muhakkak sever. Gerçekten bu böyle.

 

Bu süreçte devlet desteği aldınız mı? Size ulaşan bir yetkili oldu mu?

 

Hayır olmadı. Destek için İBB’yi aradım. ‘Şimdi insanlar ölüyor Zuhal Hanım. Devlet nasıl böyle bir şey yapsın. Çok büyük tepki alırız’ dediler. Bir partiden destek istedik, dolaylı yollardan, aynı yanıtı aldık. Ne büyük haksızlık. O hayvanlar bizim yüzümüzden bu haldeler.

 

Sizi bu süreçte üzen başka şeyler de oldu mu?

 

“Kedi köpek için bu kadar uğraşılır mı? Bırak ölsünler. İnsanlar ölüyor, onlar ölmüş çok mu?” diyenler oldu. Ne kadar saçma bir düşünce. Türcülükten başka bir şey değil. Tüm canlıların yaşam hakkı var. Buna saygı duymak lazım. Ağaç, insan, hayvan... Ne fark eder. Ayrıca bu savaşı insanlar başlatmış. İnsanlar yüzünden bir sürü masum insan, masum hayvan, doğa, her şey zarar görüyor. Burada tek suçlu insan. Düşünsenize, hayvanlar tamamen çaresizler. Yanmış, can çekişiyor. Ne yapabilirim? Ölmesini mi bekleyeyim?

 

"Duyarlı olalım"

 

Üsküdar’aki Aziz Mahmud Hüdayi Camisi imamı Mustafa Efe, caminin kapılarını sokak kedilerine açmıştı. Neler hissettiniz haberi izlediğinizde?

 

Çok iyi bir örnek. Keşke herkes öyle bir parça duyarlı olabilse. Dini inanç işin bahanesi. İnsanlar pis diye kedi ve köpeği kabullenmiyorlar. Bir sokak beslemesi yaparken, iki yaş civarı bir çocuk annesiyle yanımdan geçiyordu. Çocuk annesine nasıl yalvarıyor anlatamam; ‘Ben de mama verebilir miyim’ diye... O anne çocuğunu ağlata ağlata, kolundan çekiştire çekiştire götürdü. ‘Hayır o pis, o kaka’ diyerek. Ne kadar kötü değil mi? Bu duyarsızlığı hiç anlayamadım, anlayamacağım da... Yaradılışımızda hepimizde o merhametten vicdandan vardı muhakkak. Ama sonrasında insanlar bunu nasıl yok ediyor bilemiyorum. Son söz olarak, ‘Lütfen merhamet’ diyorum.

 

"Önceliğimiz engelli canlar"

 

Bölgeden getirdiğiniz yaralı hayvanların durumu şimdi nasıl?

 

Üç bacaklı kedilerimiz çok. Bir tanesinin iki arka bacağı yok. Sokakta yaşayamayacak durumdalar. Yuvaya ihtiyaçları var. İnsanların önceliği engelli canlar olsun. Onları klinikte bir kafesin içinde tutmaktan bıktım.

 

Yaralı hayvanların tedavisine devletin bir katkısı var mı?

 

Devletin tek katkısı, sokak hayvanlarını kısırlaştırmak. Bir de kuduz aşısı yapmak. Kırık, çıkık, ezilme, yanma gibi durumlara dair hiçbir destek yok. Sokak hayvanları aslında belediyelerin sorumluluğunda. Ancak tedavi imkânları oldukça kısıtlı. Mesela röntgen yok. Hayvan kırıklı. Röntgen çekmeden hiçbir şey yapamazsın ki... Devletin sokak hayvanları için belediyeye ödediği bir bütçe var. Nasıl olmaz bir röntgen cihazı? İsyan ediyoruz artık... Üstelik, Kadıköy bu konuda çok yol almış bir ilçe... Fakat barınaktaki hayvanların derdine çare bulanlar da yine gönüllüler.

 

Sahipli hayvanlara sağlık desteği var mı?

 

Tabii ki hayır. Sizin sokak hayvanını sahiplenmeniz, engelli hayvanı almanız bir şey değiştirmiyor. Hayvan bakımı çok masraflı. Aşıları, yemekleri, bakımları bir yana hastalandıkları zaman çok zor. Klinikler çok pahalı. Devletin destek olup, gönüllülerin, hayvan severlerin yükünü alması lazım. Sokakta yardıma muhtaç hayvanı gördüğümde, ben yürüyüp gidemiyorum. Doğanın yok olduğu, inşaatların çok fazlalaştığı şu dönemde o kadar çok yaralı hayvan görüyorum ki...