Celal Bayar'dan sonra sıra kimde?

Celal Bayar'dan sonra sıra kimde?

Kürşat BuminYenişafak gazetesi yazarı"Celal Bayar adının geçmesini nasıl anlamalı" başlıklı dünkü yazımda Başbakan'ın Dersim için devlet adına özür dilerken olaya ilişkin değerlendirmesine başvurduğu Necip Fazıl Kısakürek'in yıllar önce (1950) sahibi ve başyazarı olduğu Büyük Doğu dergisinde "Doğu Faciası" başlığı altında yayımladığı iki yazıdan kısa alıntılar yapmıştım. Necip Fazıl'ın Dersim'e ilişkin kaleme aldığı ve bir bölümü Başbakan'ın özürle bağlanan konuşmasında dile getirilen bu iki yazı "Üstad"ın bugün bizim neredeyse seksen yıl sonra aklımıza gelen bu büyük faciayı gerçekten de çok erken bir vakitte ve cesaretle ele alabildiğinin tanığı niteliğindedir. Ancak birazdan yorumlamaya çalışacağım gibi, söz konusu iki yazının tamamı gözden geçirildiğinde Necip Fazıl'ın Dersim hassasiyetinin arkasında hangi duygu ve düşüncelerin yatmakta olduğu -bence tabii ki- tam olarak anlaşılamamaktadır.

Necip Fazıl, Büyük Doğu'daki (1950/küçük boy) yazılarını şu cümlelerle bağlamıştı:

"Bugünkü sahte hak ve hürriyet kahramanlarının bilfiil başında bulunduğu ve en büyük mesuliyet hissesini taşıdığı Dersim Faciası, yarının tarih savcısı elinde, büyük âmme dâvası olarak açılacak olan 1 numaralı dosyasını gösteriyor. Bu dosyada 1 numaralı mesul, son 25 senelik ruhî izmihlâlin 1 numaralı müessiri; 2'nci ve 3'üncü numaralılar da şanlı demokrat Celâl Bayar ile, maalesef görünüşüyle içi ve mazisi birbirine uymayan Mareşal Fevzi Çakmak'tır. Öbür numaraları kaydetmeye bile değmez."

Ben de bu (gerçekten "erken" ve "cesur") sözlerden sonra şöyle yazmıştım:

"Gördüğünüz gibi açılan yolun devamı taşlarla dolu... "Mareşal" da nereden çıktı şimdi? Onun da adını telaffuz edersek kime sıra geliyor acaba?"

Geldiğimiz noktada Başbakan, Necip Fazıl'ı takip ederek, Celal Bayar'ı dönemin tek partisi CHP'ye dahil ederken, Mareşal'ı ve Demokrat Parti'nin diğer kurucu ve ileri gelenlerinin adlarını belki de "şimdilik" kaydıyla telaffuz etmiyordu. Bu durumda eğer Dersim'i takiben diğer dosyalara da sıra gelince AK Parti belki açıyı daha da genişletecek ve "Türk sağı" ile arasında bugüne kadar kurduğu (sağlam) bağlı hepten atacaktı.. "Türk sağı" derken CHP ve onun bağrından çıkmış "seküler" partileri kastettiğim anlaşılıyordur muhakkak.

Necip Fazıl'ın 1950'de "Doğu Faciası" başlığı altında yayımladığı iki yazının "derdini" anlamaya çalışma işlemini yarınki yazıya bırakalım. "İdeologya Örgüsü" gibi gerçekten totaliter bir ütopya kaleme alması bir yana hayatı boyunca aklını Masonlar, Yahudiler, Dönmeler ve Komünistler ile mücadele etmeye takmış bu yazarın Dersim Faciası karşısında dile getirdiği hassasiyetin analizinin pek çok bakımdan yararlı olacağını düşünüyorum.

Bugün için bir kere daha dün sözünü ettiğim CHP ve "Türk sağı" arasındaki ilişkiye ilişkin birkaç şey söyleyeceğim.

Prof. Ergun Özbudun'un yakınlarda yayımlanan "Türkiye'de Parti ve Seçim Sistemi" başlıklı (İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları) kitabında adlandırdığım gibi "CHP ve "Türk sağı" olarak ifade edilmemiş olmasa da CHP-DP ilişkisine-benzeşmesine ilişkin çok aydınlatıcı bir alıntı yer alıyor. Özbudun, Metin Toker'in "Demokrasimizin İsmet Paşa'lı Yılları" adlı kitabından şu satırları aktarıyor:

"İnönü,

- "Terakkiperverlerde olduğu gibi 'İtikadatı diniyeye biz riayetkârız" diye madde var mı?"

Celal Bayar

- "Hayır Paşam, laikliğin dinsizlik olmadığı var", dedi.

- "Ziyanı yok. Köy Enstitüleriyle, ilkokul seferberliğiyle uğraşacak mısınız?"

- "Hayır."

- "Dış politikada ayrılık var mı?"

- "Yok!"

- "O halde, tamam.."

Sizi bilmem ama ben bu diyalogu çok aydınlatıcı buldum gerçekten... Özellikle de İsmet Paşa'nın sohbeti bağlayan son cümlesini: "O halde, tamam"(!)

Özbudun'un sözünü ettiğim kitabında yine aynı ilişki-benzerliğe ilişkin dönemin Ulus Gazetesi başyazarı Falif Rıfkı Atay'ın kaleminden çıkan şu -yine aydınlatıcı- yorum da yer alıyor:

"Celâl Bayar'ın Kemalizm davasına ve Türk devrim geleneklerine uygun bir muhalefet partisi kurmaya ve işletmeye muvaffak olmasını biz de en aşağı kendisi ve arkadaşları kadar dilemekteyiz. Celâl Bayar bizim partimizde fazileti, dürüstlüğü ve ülkücülüğüyle şöhret kazanmıştır. Karşımızda bu vasıfta bir liderin muhalefet partisini kurmasından memnun olmamak imkânı var mıdır?"

Birden çok alıntıyla biraz karmaşık hale gelmiş görünen bu (ve dünkü) yazının hangi istikamette ilerlemek niyetinde olduğunu açıklamam anlaşılabilmesi açısından yararlı olur sanıyorum. Yaklaşmak ve mümkünse değerlendirmek niyetinde olduğum soru şudur: Ak Parti "Türk sağı" ile ilişkisini koparmaya mı yöneliyor ve eğer bu sorunun cevabı olumlu ise "Türk sağı"ndan geriye kalan boşluk nasıl doldurulacak?Kürşat Bumin: Celal Bayar adının geçmesini nasıl anlamalı