HDP İstanbul Milletvekili Celal Doğan, Türkiye’de siyasetin her döneminde barış girişimlerinden vazgeçmeyen Mardin Belediyesi Eş Genel Başkanı Ahmet Türk’ün tutuklanmasıyla ilgili TBMM Genel Kurulu’ndaki konuşmasında “Diyarbakır Cezaevi'nde, bir faşist rejim, bir faşist anlayış kalbine pil taktırdı, o pille yaşıyor. Ama, şimdi, bir sivil rejim geldi. Bir sivil rejim o pil takılan kalbi susturmak istiyor” dedi. Ahmet Türk’le 1977 yılında milletvekilliği yaptıklarını anlatan Doğan, “O günden beri tanırım, inanarak söylüyorum, bizim neslin son barış elçisidir. Asla ve kat'a ağzından bir tek gün ‘şiddet’ lafı çıkmamıştır, şiddete yandaş olmamıştır” diye konuştu.
Celal Doğan’ın tutanaklara geçen Genel Kurul konuşması şöyle:
CELAL DOĞAN (İstanbul) - Ben, ihtilallerde de hapis yattım, gözaltını da gördüm. Zincirbozan'ı yaşadım açıkçası siyasilerle. Siyasilerle Zincirbozan'ı yaşadığımızda Kenan Evren faşizmi, bizim, orada, Türkiye sorunlarıyla ilgili eğitim yapmamızın koşullarını sağladı; haftada üç gün eğitim yapılırdı, Türkiye'nin sorunları tartışılırdı, divan vardı, raportör üye vardı ve bunları, sonra, Türkiye'nin geleceği açısından kitaplar hâlinde sergilediler.
Ben gözaltına alındım 12 Eylül 1981'de, Gaziantep'te Merkez Komutanlığı’nda gözaltına alındım. Adına adam gibi "sürgün" dersiniz, buna "tevkif" demezsiniz, "yargılama" demezsiniz, Kenan Evren'in anlayışıyla dersiniz ki: "Seni sürgüne gönderdim" daha mertlik olur. Çanakkale Zincirbozan'a gönderirsiniz. Ama adını başka koyarsınız. Güvenlik mülahazasıyla arkadaşlarımızı alıp gönderiyorsunuz. Nereye? 8 metrekarelik bir hücreye. Sordum: "8 metrekarelik hücrede Selahattin'e gönderilen kitap var mı?", "Var." dediler. Onun çok âşık olduğu sazı vardır biliyorsunuz, "Sazı da var mı?" diye sordum, saz da verilmiş galiba. O nedenle Selahattin açısından şu anda çok büyük, sağlık açısından bir ıstırap duymuyorum, daha doğrusu rahatsızlık duymuyorum çünkü o sazına âşıktır, o sazıyla dün söylediği gibi çaldıklarını söylemeye devam edecektir çünkü o çaldığını söyleyecek kadar mert bir insandır, çaldıklarını söylemeyenler namerttir.
Bugün başka bir haber aldık: Ahmet Türk tevkif olmuş. Ahmet Türk'le bu çatı altında beraber milletvekilliği yaptık 1977'de. O günden beri tanırım, inanarak söylüyorum, bizim neslin son barış elçisidir. Asla ve kat'a ağzından bir tek gün "şiddet" lafı çıkmamıştır, şiddete yandaş olmamıştır. Süleyman Demirel dâhil cumhurbaşkanlarından, rahmetli Özal dahil, şimdiki Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan başbakanken dâhil, kapısını çalmadığı devlet adamı bırakmamıştır. Hep kapılarda barış dilencisi olmuştur.
Ahmet Türk'ün, bundan yıllar önce Diyarbakır Cezaevi'nde, bir faşist rejim, bir faşist anlayış kalbine pil taktırdı, o pille yaşıyor. Yıllardır o pili de onuru gibi taşıyor. Niye? Faşizmin bıraktığı bir leke insan için bir onurdur gerçekten. Ama, şimdi, bir sivil rejim geldi; bir sivil rejim o pil takılan kalbi susturmak istiyor. O barış sesinin, o sevgi sesinin, o gönül adamının pilini susturmak için yaptığınız işlemin başarılı olacağına inanmıyorum. Dilerim ki, inşallah o kalp orada iflas etmez çünkü o kalbin iflası barışın son elçisinin iflasıdır; bunun da size -en azından, sizin anlayışınıza katılmadımsa bile- nasip olmasını istemem.
O nedenle, gün her şeye rağmen birlikte vatan, birlikte yaşam, birlikte barış… Ne yapılırsa yapılsın -çizgimi ben kendim biliyorum, arkadaşlarımı da biliyorum- bizi birlikte yaşamaktan, barışı aramaktan hiçbir kuvvet ve hiçbir zulüm ayıramayacaktır. İnanıyorum.