AKP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Hüseyin Çelik, Gezi olaylarının öncesini ve daha sonra yaşananları değerlendirerek, "Soros’un açık toplum enstitüsünün uzantıları var. Türkiye’de var ve malum bunların destekleri uluslararası bazı yapılar var. Özellikle sanal medya üzerinden Sırbistan’da başlayan bu dalga bir şekilde daha önce Arap ülkelerine ulaştırıldı sonra Türkiye’ye de getirildi. Ve apolitik olan gençlik sanal ve sosyal medya kullanılarak bir şekilde sokağa itildi. Sonra bu mesele bütün gayrimemnunların birleşme noktası haline getirildi" dedi.
T24 yazarı da olan Posta 212'den Barbaros Sayılgan'ın haberine göre, Hüseyin Çelik, son zamanlarda Başbakan Tayyip Erdoğan'ın bireysel özgürlüklere müdahale ettiği yönündeki eleştirlerin hatırlatılması üzeirne "Türkiye’de yıllardan beri nüfus planlaması diye bir şey var ve bu devlet eliyle yürütülür. İnsanlara ücretsiz kondom dağıtılır, spiral dağıtılır, doğum kontrol hapları dağıtılır. Devlet eliyle genelgelerle valilerin kumanda ettiği bir program halinde uygulanır. İnsanlara 'doğurma' dediğiniz zaman o müdahale olmuyor. Başbakan 'Böyle giderse nüfusumuz yaşlanır, her ailenin asgari üç çocuğu olması lazım' diyor. Üç çocuğu olmayana başbakan ceza mı verdiriyor, kırbaç mı attırıyor? Dolayısıyla aslında bu da saçma bir şey" dedi
Hüseyin Çelik'in açıklamaları şöyle:
Son dönemde Türkiye’de yaşanan Gezi Parkı olaylarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bunların hiç birisi tesadüf değil. 2013 Mayıs ayı bizim milletimizin tarihinde en parlak ay oldu, Selçuklu ve Osmanlı’yı da buna dahil edebilirsiniz. Mavi Marmara olayı ile birlikte İsrail bütün devlet tarihi boyunca ik defa Türkiye’den özür diledi, tazminat vermeyi kabul etti. Bu belli çevrelerde rahatsızlık uyandırdı. Sonra çözüm süreci ile birlikte PKK silahlı unsurlarını yurtdışına çekmeye başladı ve aylardan beri çok şükür terörden dolayı bir ölüm yok ve Türkiye’de bir nispi sukünet var. Terör meselesinde çözüme gidiliyor bu ikinci en büyük gelişme. Üçüncü havaalanının ihalesiyle birlikte kamunun kasasına girecek para 46 milyar dolar. Öte yandan ikinci nükleer santralin ihalesi yapıldı bunun bedeli 22 milyar dolar. Üçüncü köprünün temeli atıldı bu 2.5 milyar dolar. IMF’e olan borcumuzun son taksidini 14 mayıs da ödedik ve Türkiye IMF defterini kapattı.Daha önce alan el konumundayken şimdi IMF’e karşı veren el konumuna geldik. Uluslararası derecelendirme kuruluşları peşpeşe Türkiye’nin yatırım yapılabilir ülke notunu artırdılar. Devletin borçlanma faizi 2002’de yüzde 63 iken Mayıs ayından yüzde 4,61’e düştü. Öte taraftan merkez bankası döviz rezervleri rekor bir seviyeye ulaştı 135 milyar doları buldu. Borsa İstanbul93 bin puanı aştı. Ve örnek olarak otomotiv sektörübütün mayısların rekorunu egale ederek 83 bin araç sattı.Böyle parlak bir Türkiye manzarası var. Bütün dünya küresel krizle boğuşurken, bütün dünya küçülme yaşarken Türkiye büyümeye ve gelişmeye devam ediyor.Türkiye bölgesinde parlayan yıldız olarak yoluna devam ediyor. Türkiye’de siyasi bir istikrar var ve bu siyasi istikrar ekonomik istikrar olarak görülüyor ve yine ihracat mayıs ayı itibariyle son 12 ayın ihracatı 150milyar dolara çıktı. Herhalde böyle olunca birileri bize bu ağız tadını çok gördüler.
Muhalefet mi çok gördü?
Ana muhalefet partisi 63 senedir Türkiye’de sandıktan sürekli yenilgiyle çıkmış. Bunlar daha önce iktidara gelme ümidi olarak askere bel bağlıyorlardı. Türkiye’deki demokratik standartlar yükselince, Türkiye darbelerle yüzleşince, darbecilik ve vesayet sistemi ortadan kalkınca bunlar oradan ümitlerini kestiler. Bu sefer sandıktan alamadığımız iktidarı sokaktan alabilir miyiz diye bir arayışa başladılar. Başbakan’ın karizmasının ezici ağırlığı altında ne yapacağını bilemeyen muhalefet, dünya kamuoyunda ve Türkiye’de başbakanı itibarsızlaştırma çabasına girişti. Gezi Parkı’ndaki olaylarda önce son derece barışçıl, son derece insanlara cazip gelen yeşile duyarlılık, çevre duyarlılığı gibi masum bir gerekçeyle yola çıktı ama sonra kelimenin tam manasıyla bir vandalizme dönüştü. Maalesef üzülerek söylüyorum, bunların uluslararası desteği de var.
Ne gibi bir destek bu?
Biliyorsunuz dünyanın birçok yerinde bu Soros’un açık toplum enstitüsünün uzantıları var. Türkiye’de var ve malum bunların destekleri uluslararası bazı yapılar var. Özellikle sanal medya üzerinden Sırbistan’da başlayan bu dalga bir şekilde daha önce Arap ülkelerine ulaştırıldı sonra Türkiye’ye de getirildi. Ve apolitik olan gençlik sanal ve sosyal medya kullanılarak bir şekilde sokağa itildi. Sonra bu mesele bütün gayrimemnunların birleşme noktası haline getirildi.
Türkiye’de aklıselim sahibi olan büyük çoğunluk iktidarın arkasındadır. Ama kurtlar sisli havayı sever. Acaba bu sisli havadan yararlanabilir miyim telaşına düşenler oldu. Legal olup da Ergenekon ve Balyoz sürecinde darbecilerle birlikte olan başta İşçi Partisi ve ona bağlı birlikler olmak üzere, birçok kimse bunun içerisinde bulundu. Nitekim parkta yapılan bir ankette de parktakilerin yüzde 76’sı CHP’li, yüzde 16’sı BDP’li gerisi de yüzde bir, iki falan diğer partilere dağılıyor.
Hükümet yabancı basının tavrını da çok eleştirdi. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
CNN International Türkiye’den 8 saat kesintisiz yayın yapmıştır. Boston’daki patlamada bile bu kadar uzun boylu yayın yapmayan CNN akla hayale gelmez, gerçekleri çarpıtan bir yayın yapmıştır. BBC aynı şeyi yapmıştır. Ve Kazlıçeşme’de toplanan 1 milyon 200 bin kişiyi yani AK Parti mitingini Türkiye’de AK Parti hükümetine karşı gösteri yapanlar diye sitesine koymuştur.
Sayın Amanpour’un yaptığı bir söyleşide başbakanımızın eski müşavirlerinden, şimdi müsteşar yardımcısı olan Sayın İbrahim Kalın kendisine bir soru sordu: DHKP-C örgütü ABD Büyükelçiliğini bastığında terör örgütü oluyor da Taksim’de polise saldırdığı zaman niye terör örgütü olmuyor, dedi. Amanpour “show is over” diyerek programı kapattı. Şimdi bunu iyi niyetle bağdaştıramazsınız.
Burada yaşayan Türkler de polisin tavrından dolayı iktidarı sorumlu görüyorlar. Ne diyorsunuz?
Bu haksız bir itham. Wall Street İşgalcileri’ne polis hangi tavrı göstermişse buna inanın Türkiye’deki ondan daha azdır daha fazla değildir. CNN’in olayları sanki atom bombası atıldı gibi göstermesi çok haksızdır. Yunanistan’da, İspanya’da polisin tavrı ne ise Türkiye’de de o olmuştur. Eğer orantısız güç kullanmışsa polis fevri davranmışsa inceleme ve araştırma yapılır. Polis ve mülkiye müfettişleri bu meseleyi inceliyorlar. Hiç kimsenin suç işlemek gibi bir imtiyazı yoktur. Kim suç işlemişse hukuk onun yakasına yapışır.
ABD’deki göstericilere vermek istediğiniz mesaj var mı?
Oradaki veya buradaki göstericilere şunu söylemek istiyorum. AK Parti iktidarına zarar verelim derken kendi ülkenize zarar veriyorsunuz. Kendi ülkenizin imajına oradaki ve buradaki algısına zarar veriyorsunuz. Bu Gezi Parkı eylemleriyle yelkenlerini doldurmaya çalışan menfaat çevreleri var. Bunların oyununa gelmeyelim. Dünyayı ekonomik kriz kasıp kavururken, kendi ülkesini çok iyi yöneterek bu çemberden çıkarabilmiş olan bir Başbakan’a, bir iktidara, bir hükümete kesinlikle bu yapılanlar reva değildir. AK Parti yine seçimlerde açık ara birinci olup iktidara gelecektir. Yapılan kamuoyu anketleri ortadadır.
Başbakan son dönem bireysel özgürlüklere karşı adımlar atmakla eleştiriliyor…
Başbakan’ı sandıkta demokratik yollarla yenemeyeceğini anlayanlar, kendi akıllarınca başbakanı böyle itibarsızlaştırmaya çalıştılar. Efendim içki yasaklanıyormuş. Bunların hepsi affedersiniz sapma saçma şeylerdir.
ABD’den bir grup Cumhuriyetçi ve Demokrat milletvekili gelmişti bana ziyarete. Bana içki yasaklanmış dediler. Onlara dedim ki içkiyle ilgili bir yasaklanma yok. İçkiyle ilgili bir düzenlenme var. Sizin ülkenizde içki satın alma yaşı kaçtır? Yirmi bir dediler. Bizde on sekizdir dedim hayret ettiler.
Türkiye’de yıllardan beri nüfus planlaması diye bir şey var ve bu devlet eliyle yürütülür. İnsanlara ücretsiz kondom dağıtılır, spiral dağıtılır, doğum kontrol hapları dağıtılır. Devlet eliyle genelgelerle valilerin kumanda ettiği bir program halinde uygulanır. İnsanlara “doğurma” dediğiniz zaman o müdahale olmuyor. Başbakan “Böyle giderse nüfusumuz yaşlanır, her ailenin asgari üç çocuğu olması lazım” diyor. Üç çocuğu olmayana başbakan ceza mı verdiriyor, kırbaç mı attırıyor? Dolayısıyla aslında bu da saçma bir şey.
Alevi yurttaşlar 3. köprüye verilen isimden rahatsız olduklarını ifade ediyorlar siz ne düşünüyorsunuz?
Yavuz Sultan Selim’in isminden rahatsız olanlar önce Sabiha Gökçen’den rahatsız olmalıydı. Sabiha Gökçen kim? Dersimlilerin üzerine havadan bombalar yağdırmış olan bir pilottur. Ondan rahatsız olanlar önce İsmet Paşa’dan rahatsız olmalıydı. Dersimlileri mağaralara doldurup adeta fare zehirlemiş gibi zehirlemiştir bu insanları. Samimi olalım, dürüst olalım. Yavuz Sultan Selim Osmanlı tarihinin en parlak padişahlarından birisidir. Biz eğer 500 yıl önceki ve orada olmuş acı olayları bugüne taşıyarak bir hesaplaşma içine girersek bu işin içinden çıkamayız. Yavuz Sultan Selim ismi ilk kez bir şeye verilmiyor ki. Bakın Türkiye’de camiden okula binlerce bu isimden var. Bu isim verilirken asla ve kat’a Alevi yurttaşlarımızın rahatsız olması amaçlanmamıştır. Böyle bir rahatsızlık olacağı da düşünülmemiştir.
Avrupa Birliği süreci nasıl devam edecek?
Biz AB’yle müzakere sürecindeyiz. AB’ye girmek, Atatürk’ün gösterdiği çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşma hedeflerimizden birisi. AK Parti seçimi kazanır kazanmaz bütün AB ülkelerini dolaştı ve bizim kararlılığımızı vurguladı. Müzakere tarihi aldık ve devam ediyor. Ama AB son derece keyfi ve ikiyüzlü politikalar uygulayarak Türkiye’deki AB desteğinin de maalesef azalmasına yol açmıştır. Siyasi kriterleri aşmış olmamıza rağmen önümüzde zaman zaman gerekçeler öne sürerek fasılların açılmamasını sağlıyorlar. Çocuğuna hiç harçlık vermeyen, hiçbir sorunuyla ilgilenmeyeni ona kendi çocuğu değişmiş gibi muamele eden bir babanın koyduğu yasaklar o çocuk tarafından ciddiye alınmaz. AB Türkiye’nin her meselesine aynı duyarlılığı gösterse şapka çıkartırız. İçişlerimize karışıyorlar ama sorumluluklarını yerine getirmeleri gerektiğinde yaklaşmıyorlar. Bu ikiyüzlü bir tavır ama masayı yıkan taraf biz asla olmayacağız.
Son zamanlarda BDP’den barış süreciyle ilgili açıklamalar yapıyor. PKK “Anında geri döneriz” açıklaması yaptı. Barış süreciyle ilgili yorumlarınız neler? Süreç sabote mi ediliyor?
Çözüm süreci AK Parti’nin girişimiyle başladı. Bunu birileri dikte ettirdiği için yapmadık. Biz akan kan dursun istiyoruz. Bununla ilgili bir süreç devam ediyor. Son hadiselerle beraber çözüm sürecinin gündemin gerisinde kalması, bu işin ciddiyetle ele alınmadığını göstermiyor. Çözüm süreci devlet tarafından da hükümet tarafından da aynı kararlılıkla sürdürülüyor. Bu konuda bir tıkanma söz konusu değil. BDP zaten sürecin başından beri batıdaki vatandaşları rahatsız eden açıklamalar yapıyor. Onların ne söyleyeceklerine biz karar veremeyiz. Bu kolay değil, çok zor bir mesela. Sabahtan akşama çözülecek bir mesele değil. Ama Türkiye bunu çözerse prangalarından kurtulur.
Sayın Başbakan’ın sağlığı konusunda bazı spekülasyonlar var. Başbakan’ın sağlığı konusunda bir açıklama yapar mısınız?
Allah’a şükür başbakanın sağlığı son derece yerinde. Bu spekülatif haberleri yayınlar öyle olmasını temenni edenlerdir. Sayın Başbakan’ın performansını görenler doping hapları aldığını düşünüyorlar. Ben hiçbir hap almadığını biliyorum. İşini zevkle, ibadet edercesine yaptığı için, Başbakan bu dedikoduları yapanlar kadar yorulmuyor.
Başbakan cumhurbaşkanlığına aday olacak mı?
Kendisi aday olacağım da, olmayacağım da dememiştir. Ama bence Cumhurbaşkanı olmalı. Çünkü üçüncü dönemde aday olmayacağını söyleyerek kendini bağladı. Onun gibi başarılı ve karizmatik bir liderin bu bilgi, birikim ve tecrübesini devre dışı bırakması düşünülemez. Aday olması durumunda seferberlik ilan ederek birinci turda seçilmesi için gerekli gayreti göstereceğiz.