Cem Garipoğlu cezaevinde İlker Başbuğ ile sohbet etti mi?

Cem Garipoğlu cezaevinde İlker Başbuğ ile sohbet etti mi?

Balyoz davası kapsamında tutuklanarak 3 yıl hapis yatan ve geçtiğimiz yıl Türk Silahlı Kuvvetleri'yle (TSK) ilişiği kesilen tümgeneral Yalçın Ergül, Silivri Cezaevi'nde Münevver Karabulut’u öldüren ve geçtiğimiz günlerde intihar eden Cem Garipoğlu ile aynı bölümde kaldıklarını ve zaman zaman karşılaştıklarını söyledi.

Ergenekon ve Balyoz tutuklularının konulduğu Silivri Cezaevi’nde geçirdiği günleri Hürriyet gazetesi yazarı Ertuğrul Özkök’e anlatan Yalçın Ergül, geçtiğimiz hafta intihar eden Münevver Karabulut cinayetinin hükümlüsü Cem Garipoğlu ile ilgili ilginç detaylar aktardı.

Ertuğrul Özkök’ün Hürriyet gazetesinde “Balyoz zindanında bir Top Gun” başlığıyla yer alan yazısında (16 Ekim 20149 konuyla ilgili bölüm şöyle:

 

Bakın Silivri'de Garipoğlu'nun komşusu kimmiş

 

Yalçın Ergül, Silivri'nin 5 numaralı binasındaki hayatını anlatıyor. Sekiz kişilik koğuşlarda kalıyorlarmış.

Koğuşun ortak bir salonu varmış. Biri zeminde, öteki merdivenle çıkılan bir ara katta olmak üzere dörder kişilik koğuşları bulunuyormuş.

 

'O çocuk da bizim bölümde kalıyordu'

 

Haftada bir gün ortak alanda bir arada olma izinleri varmış. Orada el sanatları falan gibi dersler veriliyormuş.

Bunları anlatırken bir ara susuyor.

"Geçen gün intihar eden çocuk da bizim bölümde kalıyordu."

Tabii gazeteci olarak kulaklarım dikiliyor. Üzerine gidiyorum. "Cem Garipoğlu mu" diyorum ve cevabını beklemeden devam ediyorum.

"Nasıl yani, sizin koğuşta mı yatıyordu?"

 

'İlker Paşa da aynı yerdeydi'

 

"Hayır, koğuşta değil, aynı binadaydı" diyor ve ilginç başka ayrıntılar veriyor: "Haftada bir gün binanın ortak bir alanında bir araya gelme hakkımız vardı. Orada sohbet ederdik. İlker Paşa da gelirdi. O çocuk da gelirdi. Arada sohbet ettiğimiz de oldu."

Doğrusu son zamanlara kadar orayı Yassıada gibi sadece siyasi mahkûmların konulduğu bir yer sanıyordum.

"Nasıl bir çocuktu" diye soruyorum.

"Çok konuşmayan, sessiz bir çocuktu. Kalem falan ihtiyacımız olunca, çok nazik bir sesle 'Ben getireyim komutanım' derdi."

 

Garipoğlu o ipi nereden temin etti?

 

Çocuk kendini asmak için o ipi nasıl buldu?

"Gazetelerden okuduğum kadarı ile başına plastik torba geçirip, iple sıkmış."

İyi ama bize hep, ayakkabı bağcıklarına bile izin verilmez deniyordu. O ipi nasıl buldu?

"Biz çamaşırları eve gönderiyorduk. Ancak bazı mahkûmlar kendileri yıkıyordu. Tabii yıkadıkları çamaşırları koğuşta kurutuyorlardı. Bunun için de kantinde ince ipler satılıyordu."

Yine de tatmin olmuş değilim. İnsan o incecik iple kendini asabilir, boğazını sıkabilir mi?

"O ince iplerin üç-beş tanesini bir araya getirip sararsan urgan haline gelir."

 

İlker Paşa da onunla karşılaşıp konuştu mu?

 

Acaba eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ da onu görmüş, konuşmuş mudur?

"Tam hatırlamıyorum. Kendisine sormak lazım" diyor.

Hiç kaçırır mıyım, dün İlker Başbuğ'u arayıp soruyorum.

"Bizim kaldığımız yer 5 numaralı binaydı. Orada kalanlar vardı. O da orada kalıyormuş" diyor.

Peki Cem Garipoğlu'nu hatırlıyor mu?

"Tabii ayrı koğuşlarda kalanların her zaman birbirini görme imkânları yoktu. Haftada bir resim dersi vardı. Galiba o resim dersine katılıyormuş."

Son soruyu soruyorum.

Siz hiç karşılaştınız, konuştunuz mu?

"Hatırlamıyorum. Ama oralarda, koğuşlara gidip gelirken karşılaşmış, görmüş olabilirim."

Hayat ne tuhaf tesadüflerle dolu...