Star yazarı Cem Küçük, Suriye sınırında düşürülen Rus uçağının Fethullah Güle cemaatine mensup pilotlar tarafından vurulduğunu iddia etti. Küçük “F16 pilotlarının bir kısmı Fethullahçı, bu resmi raporlarda var. Benim şahsi fikrimi sorarsanız bunun Fethullahçıların işi olduğu kanaatindeyim” dedi.
Eski Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in de 17 Aralık operasyonlarından korktuğunu iddia eden Cem Küçük, haklarında fezleke hazırlanan dönemin İçişleri Bakanı Muammer Güler, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar ve Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış'la ilgili olarak da, "Bana sorarsanız 4 bakan ile ilgili rüşvet kısmı doğru. Zaten doğru olmazsa Erdoğan onları herhalde görevden almazdı" diye konuştu.
100 kişiden oluşan bir ekip sayesinde Fethullah Gülen cemaatinin ‘nakavt edildiğini’ savunan Cem Küçük, “Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin kazanılması ile Fethullahçı çeteye karşı devlet bugünkü geldiğimiz konum itibariyle bu yapıyı nakavt etmiş durumda. Bunu da aşağı yukarı 100 kişiden oluşan bir ekip ve milletin verdiği destek ile bu başarıldı” ifadelerini kullandı.
Gökhan İçkilli'nin DHA'da yer alan haberine göre, Canik Belediyesinin davetlisi olarak Samsun’a gelen Gazeteci Yazar Cem Küçük, Yeni Türkiye Yolunda konulu bir konferans verdi. Canik Kültür Merkezi (CKM)’nde düzenlenen konferansa Canik Belediye Başkanı Osman Genç, başkan yardımcıları, öğrenciler ve çok sayıda vatandaş katıldı.
İnsanın ne olduğunun zor zamanda anlaşıldığını belirten Küçük, şöyle konuştu:
“İyi zamanlar ya da normal zamanlarda bir insanın ne olduğunu çok anlayamazsınız. Ama en zor zamanda bir insanın karakterini, kalıbını, yüreğinin nereye kadar yetip yetmediğini çok net anlarsınız. Biz bunu 3 yıl boyunca yaşadık. Önce Gezi meselesi ile daha sonra 17-25 Aralık'ta Fethullahçı çetenin devleti ele geçirme ve neredeyse diz çöktürme planı ile, daha sonra DHKP-C ve PKK üzerinden ve buna başka ülkelerin birebir katkılarıyla beraber resmen Türkiye Cumhuriyeti Devletini yıkmak, ele geçirmek için dört bir koldan, medyayı da kullanarak, sivil toplum kuruluşları ve iş dünyasını da kullanarak bir mücadele verildi. Türkiye bu mücadelede yaklaşık 100 kadar adam ve siz milletin verdiği destekle kazandı. Türkiye kırılma anını 2013 yılına geldiği zaman dış politikada bazı değişikliklere gitti."
Türkiye'nin Suriye sorununda "Esad acilen gitmeli" diye bir görüş benimsediğini anlatan Küçük, şunları söyledi: "Mısır’da darbe oldu. Batı’nın temel konseptinden çıktı. Buna Guardian gazetesinin bundan 2 ay önce attığı bir başlık ile Türkiye, Washington’un ve Nato’nun izlediği politikaların dışına çıkınca Batı ile arasında bir kavga başladı. Gezi dediğiniz hadise, sokak teröründen, sokakları yakıp, yıkarak seçilmiş hükümeti iş yapamaz hale getirip, Cumhurbaşkanımız o zaman Başbakan iken Kuzey Afrika gezisi dönüşü onu istifaya zorlayarak Türkiye’de bir şekilde yönetim değişikliği planlandı. O dönemde bizim gazetelerimizde yazan ya da bazı vekillerin de değimi ile ‘bu iş gitmiyor, biz çok sertleştik, böyle olmaz’ diyerek Cumhurbaşkanımızın dik duruşu olmazsa devrilmiş olan bir AK Parti hükümeti olacaktı. Sonra o Gezi de çadırları yakanların da ya da o emirleri verenlerin de cemaat polisleri yani Fethullahçı çetelerin polisleri olduğu daha sonra ortaya çıktı.”
17-25 Aralık sorununa değinen Küçük, iddialarını şöyle sürdürdü: “Türkiye, bana göre Cumhuriyet tarihi boyunca görmüş olabileceği en büyük, en net tehlike olan benim gibi 3-5 kişi dışında 2011’den beri kimsenin kolay kolay dile getiremediği Fethullahçı bir terör örgütünün açık ve dışarıdan net saldırısı ile karşı karşıya geldi. Bu saldırıyı başlatan onlar oldu. 2013 yılının Ekim-Kasım ayında dershaneler meselesini gündeme getirdiler. O dönemin Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’nın Özel Kalem Müdürü bu yapının adamıydı. Dershanelerle ilgili 12 taslakdan bir tanesini alıp, gerçek taslak gibi aldı. ‘Hükümet, devlet bu cemaati yıkacak’ diye Zaman gazetesi manşetten haber yaptı. O zaman çok net bir kavga başlattılar. Bu dershaneler meselesi zamanında bunların yazarları, akademisyenleri, polisleri, savcıları açık açık her yerde, Gezi zamanından başlayarak ‘Erdoğan gidiyor, devireceğiz’ diye açık açık söylüyorlardı. Mesela 2013 yılının 25 Ekim’inde bana Fethullahçıların o dönemdeki etkili gazetecilerinden biri Frankfurt’ta ‘Erdoğan az kaldı. Çok büyük dosyalar geliyor. Onu indireceğiz’ demişti. Ben de ona ‘bu kavgaya girdiğiniz zaman bunu kazanma şansınız zerre yoktur’ dediğim zaman o da bana ‘görürüz’ demişti. O kişi şimdi kaçtı. Bu dershaneler meselesini başlattıklarında Aralık ayı geldiğinde de 30 Mart seçimlerine 4 ay varken 17-25 Aralık zamanında yolsuzluk ve rüşvet adıyla başlayan operasyonu gerçekleştirdiler."
Küçük, 17 Aralık’ın 3 ayağı olduğunu anlatarak sözlerine şöyle devam etti:
"Biri bakanların çocuklarıyla ilgili meseleler, diğeri TOKİ ve imar yolsuzlukları, üçüncüsü de Halk Bank meselesi. Halk Bankasına yapılan operasyon o yılın Haziran ayında Amerika’daki İsrail lobisi aipac’ın ‘Körfez sermayesi Halk Bankasında çok buluşuyor. Türkiye bu işten büyük para kazanıyor’ demesiyle yapıldı. Eğer o para bize değil de İsrail’e, Avrupa devletlerine aksaydı çok fazla sorun olmayacaktı. İmar yolsuzluğu da, Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir, Ali Ağaoğlu gibi iş adamları, eski Futbol Federasyonu Başkanı Mehmet Ali Aydınlar, eski Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal, Vestel’in patronu Mehmet Nazif Zorlu gibi onlarca isim bu meseleden dolayı gözaltına alındı ki, onların herhangi bir suçu ya da ihmali yok. Üçüncü kısım, bir iktidarı yıkmak için önce en güçlü liderin etrafına vurursunuz. Orada da 4 bakan seçildi. 4 bakan ile ilgili rüşvet ve yolsuzluk iddiaları çıktı. Bana göre yolsuzluk yoktu. Bana göre değil, savcıya göre de yoktu. Yolsuzluk, devletin parasını alırsın hiçbir iş yapmazsın, cebine atarsın, bu yolsuzluktur. Rüşvet öyle değil. Rüşvet bir iş yaparsın, işin karşılığını alırsın. Bunun karşılığında da rüşvet alırsın. Bana sorarsanız 4 bakan ile ilgili rüşvet kısmı doğru. Zaten doğru olmazsa Erdoğan onları herhalde görevden almazdı.”
Eski Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in 17 Aralık’tan korktuğunu öne süren Küçük, sözlerini şöyle sürdürdü:
“19 Aralık 2013 gecesi yaşanan olayı anlatayım. Bu Fethullahçı çete 17-25 Aralıkta açık bir şekilde savaş ilan ettiği zaman o dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın’dan 3-4 saat haber alınamamıştı. Ona bir gün önce ‘operasyon yapacağız, sen sesini kes’ gibi bir şey söylenmişti. 19 Aralık günü Ankara’da Başbakanlık ofisinde Recep Tayyip Erdoğan, Hakan bey, o dönem Başbakanlık Müsteşarı olan Efkan Ala, bir grup bakan ve milletvekili başbakan ile toplanmışlardı. Başbakan tam o gece Adalet Bakanı olan Sadullah Ergin’i sordu. ‘Sadullah Ergin nerede’ dedi. Evini aradılar yok, eşini aradılar açmıyor, ev telefonlarına çıkmıyor. HSYK bildiri yayınlamış, neredeyse hükümeti yıkacaklar. Savcılar harekete geçmiş, polisler bulduğunu alacak bir döneme girmiş, böyle bir operasyon hem HSYK’da değişiklik yapılacak hem de bu operasyonun önüne geçilecek ama Sadullah Ergin aranıyor yok. En sonunda Başbakan, Efkan Ala’ya ‘bu evde olabilir, sen git polislerle bunu al’ dedi. Efkan Ala 20-25 polisle birlikte gece saat 23.00-23.30’da Sadullah Ergin’i evinden çıkardı. Erdoğan’ın yanına getirdiler. Başbakan ‘bu yasaların geçmesi gerekiyor, tedbir almamız lazım, poliste bazı değişikliklere gitmemiz lazım, hemen bunları hazırla Meclis'e getir’ dedi. Sadullah Ergin uykulu gözlerle ‘Sayın Başbakanım ben bunları yapamam, siz beni görevden alın, Hatay Büyükşehir Belediye Başkanlığım söz konusu, siz beni Hatay’a gönderin’ dedi. Erdoğan bunları duyunca onu görevden aldı ve Bekir Bozdağ’ı göreve getirdi."
Küçük, bu olayın yüzde 100 doğru olduğunu belirterek şunları söyledi: "İşte bir AK Parti'li bir bakanın korkusundan, 17 Aralık zamanı nasıl korktuğunu ve kaçtığının en net delili budur. 25 Aralık oldu, Bilal Erdoğan aranıyor, jandarmaya talimat gitmiş. Üçüncü köprüyü, havalimanını, Devlet Demir Yollarının yaptığı bazı hızlı tren projelerini yapan 41 kişilik bir liste var. Bunun 30 tanesi iş adamlarından, 10'u bürokratlardan oluşuyor, biri de Bilal Erdoğan aranıyor. Bunların daha sonra bürokrasinin almış olduğu tedbirle önüne geçildi.”
Cemaat'teki yapıyı 100 kişilik bir ekip ve milletin desteği ile yendiklerinin altını çizen Küçük, “Bu kavga 25 Aralık’tan sonra daha sertleşiyor. Her gün bir kaset ve tape dinleniyor. Neredeyse hükümeti istifa ettirecek, bakanları ve milletvekillerini istifa ettirecek duruma gelindi. O dönemde bence Fethullahçı çete 2 tane çok kritik yapılmaması gereken hata yaptı. Birincisi 1 Ocak 2014 tarihinde Hatay Kırıkhan’da, diğeri de 19 Ocak 2014 tarihinde Adana’da MİT TIR’larının durdurulmasıdır. Silah ve çeşitli cephanelikler gönderen MİT TIR’larını durdurarak devletin içerisinde birlik oluşmasını sağladılar. O dönem komünist, milliyetçi, ateist farklı mezheplerdeki hakim ve savcıların devletin tarafına geçtiğini gördüm. O cemaatin yapmaması gereken en kritik hataydı. Bir diğer hata da, onlar için de yolun sonunun göründüğü hata oydu. 12 Mart 2014 tarihinde Dışişleri Bakanlığında yapılan Ahmet Davutoğlu, Hakan Fidan, Genelkurmay 2. Başkanı ve Feridun Sinirlioğlu’nun katıldığı Dışişleri tabesini 28 Mart tarihinde seçime 2 gün kala Youtube’ye verdiler. O 2 günde bence Türk devletinin sırlarını, yatak odasındaki sırları açığa çıkartarak resmen kafalarına sıkmış oldular. Bu olaydan sonra da Cemaat ile mücadele, Fethullah çete ile mücadele çok daha iyi şekilde devam etti. 30 Mart seçimleri kazanıldı. 22 Temmuz 2014 tarihinde polislere yapılan operasyon, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin kazanılması ile Fethullahçı çeteye karşı devlet bugünkü geldiğimiz konum itibariyle bu yapıyı nakavt etmiş durumda. Bunu da aşağı yukarı 100 kişiden oluşan bir ekip ve milletin verdiği destek ile bu başarıldı.”
Fethullahçıların, Fenerbahçe’yi bankalarının değer kazanması için küme düşürmeye kalktıklarını söyleyen Küçük, şöyle konuştu:
“17 Aralık’tan önce Türkiye’de bütün belediyeler, valilikler, bakanlıklar, milli eğitim, iş dünyasının hepsi Fethullahçıların elemanlarına veriliyordu. Liyakate bakılmıyordu, Fethullahçı ise alınıyordu. Bunun da bir sebebinin olduğunu görmek gerekiyor. 2002 yılında AK Parti iktidara gelmiş. 2003-2004 yılında ordu içinde bir darbe girişimi olacağını cümle alem biliyordu. Ergenekon dediğimiz yapılanmada seçilmiş meşru hükümeti devirmek için bir hareket içerisinde olduğu belliydi. Erdoğan bunu 2005-2006 yılına kadar bir şekilde durumu idare etti. 2007 yılının Ocak ayında Hrank Dink katledilince, şimdi görüyoruz ki Hrank Dink’in katledilmesinde de Fethullahçı polislerin başta Ali Fuat Yılmazer ve Ramazan Akyürek olmak üzere onların buna müsaade ettiği yani görüp engel olmadıkları ortaya çıktı. Başbakanımız Erdoğan, devletin içerisindeki Kemalist yapı ile mücadele edilemeyeceğini bunları kendisine ne yaparsa yapsın hiçbir zaman anlayış göstermeyeceğini biliyordu. Bunlarla da mücadele edilmesi gerekiyordu. Fethullahçı yapı da o dönem ‘bize destek verirseniz biz bunların icabına bakarız’ dedi. O dönem Erdoğan, 2007 yılının Ekim ayında Özel Yetkili Mahkemeler yasasını geçirdi. Bu mahkemeye o kadar çok geniş yetkiler tanındı ki, mesela Genelkurmay Başkanı'nı terör örgütü liderliğinden alabiliyordunuz ve nitekim aldılar. Bu yetki ile beraber bu çete, Ergenekon operasyonuna başladı."
Ergenekon operasyonu hakkında konuşan Küçük, sözlerine şöyle devam etti: "Bu operasyon başlarken son derece haklıydı, gerekliydi ve iyi de gidiyorlardı. Daha sonra bu işte sulanma başladı. 2010 yılının Eylül ayında polis şefi olan Hanevi Avcı’yı yani doğduğu gün Müslüman doğan adamı sol terör örgütü liderliğinden içeri aldılar. Bunu bize inandırdılar. Ondan sonra Fethullahçı çete kendi gündemini hızla uygulamaya koydular. 2011 yılında KCK operasyonları, ÇYDD avukatlarını içeriye aldılar, askeri casusluk davasını yaptılar. Şikeyi yaptılar. Fenerbahçe küme düşerse Bank Asya onlarındı. ‘Bankamızın değeri 3 milyar dolardan 15 milyar dolar olur’ gibi hesaplarla bunların hepsini gündeme getirip harekete geçtiler.”
Fethullahçılara ve PKK’ya karşı yürütülen operasyonlarda devlete en büyük yardımı milliyetçilerin yaptığını ifade eden Küçük, konuşmasında şunları söyledi:
“HSYK seçimlerinde 14 bin hakim ve savcı var. Bunun 4 bin 374 tanesi Fethullahçı, buraya en büyük desteği Aleviler, ateistler ve milliyetçiler vermiştir. Bugün bütün bu soruşturmaları götüren savcı ve hakimlere bakın ya ateist ya Alevidir. AK Partili olanların sayısı 3-5 taneyi geçmez. Ordu içerisinde bu işi götürenler yani direnenlerin tamamına yakını AK Partili olmayan hatta kısmen AK Partiye soğuk bakan insanlardır. Ama onlar Fethullahçı çeteyi iyi tanıdıkları için buna karşı hep operasyon yedikleri için de devletin yanında yer aldı. Devletin içerisinde hangi görüşten yer alırsa alsın bir birlik ve bütünlük var.”
Rusya uçağını Fethullahçıların düşürdüğünü söyleyen Küçük, sözlerini şöyle tamamladı: “F16 pilotlarının bir kısmı Fethullahçı, bu resmi raporlarda var. 50-60 kere sınır ihlali olmuş. Benim şahsi fikrimi sorarsanız bunun Fethullahçıların işi olduğu kanaatindeyim. Fethullahçılar bunu kötü niyetle yaptılar ama bu en azından Rusya’ya Türkiye’nin gücünü göstermesi açısından bir şey oldu. Fethullahçı polislerden, askerlerden biz böyle çok kazık yedik ve önümüzdeki günlerde de çok yeriz gibi geliyor. Bunu dışarıya ‘bunu Fethullahçı düşürdü’ diye nasıl anlatacaksınız.”