2009 yılından bu yana yurtdışında yaşayan iş adamı Cem Uzan, Türkiye'nin Katar'la yaptığı 11 anlaşmayı eleştirdi. Uzan, "Benim yatırım yapan şirketim senin malını alırken ben Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin garantisini istiyorum' diyor. Bunu bir şey için istemiyor on tane ayrı kalemde istiyor. Bu, ülkenin adalet sisteminin de ne kadar çökmüş olduğunu gösteriyor. Topu topu 300 milyon dolar için Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Cumhurbaşkanının garanti vermek zorunda kalması çok üzücü" değerlendirmesinde bulundu.
Türkiye'deki ekonomik duruma ilişkin de konuşan Uzan, "Yüksek faiz pahalı döviz, yüksek işsizlik. Türkiye’nin önündeki tablo bu. Felaket... Felaket… Ekonomi felaket, ekonomi bitik vaziyette. Ama halen israf, yolsuzluk var" ifadelerini kullandı.
Sözcü'den Saygı Öztürk'ün sorularını yanıtlayan Uzan'ın açıklamaları şöyle:
50 milyar dolara yaklaşmış vaziyette net eksi döviz rezervi. Bu ne demek? Bütün borçları bırak, bugün ekmek, domates, patates almak için devlet olarak Türkiye'nin dövizi yok. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu günden bu yana ekonomi hiçbir zaman bu kadar kötü duruma düşmedi.
1974 Kıbrıs çıkarmasından sonra Türkiye'ye ambargolar uygulandı. Benzin kuyruklarına girdiğimiz zamanlarda bile Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin döviz rezervi eksi değildir. Anadolu tabiriyle söyleyeyim devletin bir kefen parası, kara gün parası vardı. Bugün artık yok. ‘Sıcak para' denen tefeci parasına gelen yüksek faiz haricinde Türkiye'ye gelecek tek kuruş döviz yok. 170 küsur milyar dolar önümüzdeki 6 ay içinde vadesi gelen dış borç ödemesi var.
İstedikleri kadar faizi yükseltsinler çok geç kaldılar. Enflasyonun üzerinde faiz vermen lazım. Sen enflasyonu nasıl yükseltiyorsun? Bütçe açığı var, para basıyorsun, enflasyon yükseliyor. Bunu üniversitede ekonomi okuyan birinci sınıf talebesi bilir. Enflasyon yükseliyorsa, enflasyonu talimatla TÜİK'e düşük göster, ne yaparsan yap yüzde yarım oynatır.
Konuştuğum dostlarım, arkadaşlarım doların şubatta mı, martta mı 15 lira olacağından söz ediyor. Ben de onlara, ‘Siz 15 liraya kendinizi alıştırıyorsunuz. Sevinmeyin' diyorum. Felaket senaryosu gibi gelebilir ama felaket. Uzağa bakmayın, Arjantin'de, Brezilya'da geçmişte yaşandı. Türkiye bu noktaya gelmiş vaziyette. Bu noktada halen israf, yolsuzluk, avanta, komisyon devam ediyor.
Yüksek faiz, pahalı döviz, yüksek işsizlik. Türkiye'nin önündeki tablo bu. Bütün muhalefet partilerinin, Türkiye'yi yönetmeye talip olan her insanın yüzleşmek zorunda kaldığı bir gerçek. ‘Lafla peynir gemisi yürümez' derler. İşte Türkiye o noktada. Artık lafla yürümüyor.
Ne acı, vahim bir durumdur, Katar devletiyle bir anlaşma yapıldı. Bu anlaşmada özel bir Türk şirketi, malını (İstinye Park) yabancı bir yatırımcıya satıyor. Özel ticarettir, özel hukuktur. Ama adam artık sendeki adalet sistemine, hukuk sistemine inanmıyor… ‘Sen gel, devlet olarak bana garanti ver. Cumhurbaşkanı olarak, ben de emir olarak oturacağım. Benim yatırım yapan şirketim senin malını alırken ben Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin garantisini istiyorum' diyor. Bunu bir şey için istemiyor on tane ayrı kalemde istiyor.
Bu, ülkenin adalet sisteminin de ne kadar çökmüş olduğunu gösteriyor. Sonuç olarak, 300 milyon dolarlık bir anlaşma paketi. On tane anlaşma… Topu topu 300 milyon dolar için Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Cumhurbaşkanının garanti vermek zorunda kalması çok üzücü.
Sayın Cumhurbaşkanı ‘İtibardan tasarruf olmaz' diyor. Bütün yaptığın on anlaşma, bir tane uçağının parası. Sana uçağı hediye eden adamla yaptığın anlaşma. Artık neresinden tutalım, neyine söyleyelim, ne diyelim?