Oral Çalışlar
(Radikal, 29 Haziran 2012)
BDP yöneticileriyle İstanbul’da bir araya geldik. Nazlı Ilıcak’ın evindeki buluşmada; Siirt’te dört askerin öldürülmesinin ve Suriye ile had safhada olan gerginliğin etkisiyle kaygılı bir akşam geçirdik. BDP Eşbaşkanı Demirtaş, sözlerine şöyle başladı: “Bu bir kimlik sorunudur. Kürtleri bir halk olarak görmedikçe bu sorun bitmez.”
Selahattin Demirtaş, Ahmet Türk, Osman Baydemir, Meral Danış Beştaş ve Filiz Koçali’den oluşan BDP ekibi, AK Parti ve cemaate ilişkin olarak da değerlendirmelerde bulundular.
AK Parti’nin ilk yıllarında, militarizmle mücadele ve çözüm imkânları açısından kendilerini hükümete çok yakın hissettiklerini de belirttiler: “2007 seçimlerinin ardından kendimizi AK Parti’yle doğal koalisyon ortağı gibi gördük. Ama sonra onların da devlet haline geldiğine tanık olduk. Cemaatle AK Parti’nin çatışması bölgeye gelince ittifaka dönüşüyor. Burada bizlere karşı davalarda ve operasyonlarda birlikte hareket ediyorlar. Milliyetçilik ortak paydasında birleşiyorlar.”
Ahmet Türk şunları vurguladı: “Cemaatin bölgedeki okullarına bizim partiden arkadaşlarımızın çocukları da gidiyor. Çünkü başarılılar. Biz cemaate karşı bölgede onları rahatsız eden bir şey yapmadık. Onlar ise bize dostça davranmadılar. Partimize, belediyelere yönelik operasyonları destekleyip yaygınlaştırılmasına gayret ettiler.”
‘Erdoğan yargı düzelmez diyordu’
Demirtaş ve Türk, Başbakan Erdoğan’la 2009 yılında gerçekleşen bir görüşmeyi hatırlattı: “Başbakan, ‘Her şey düzelir, düzelecek fakat yargı nasıl düzelir bilemiyorum’ diyordu. Şimdi yargıya egemen oldular ama değişen bir şey olmadı. Demek ki sorun yalnızca yargıda değilmiş.”
İstanbul polisinin içinde yaşanmakta olan (ve ‘cemaate yönelik’ olduğu söylenen) operasyona dikkat çekilince, Demirtaş araya girerek bir bilgi verdi: “Sürüldüğü söylenen polislerden birisi Hakkâri Emniyet Müdürü oldu. Bunun neresi sürgün ya da cezalandırma?”
BDP’lilerin en ciddi endişesini ‘KCK davasında ortaya çıkan siyasi yaklaşım’ oluşturuyor. Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, tepkisini kendine özgü bir dille ifade etti: “Şimdi sıra berberler tutuklamasına geldi. Onu ayakkabı boyacıları izleyecek.”
Biz bunları konuşurken KESK yöneticileriyle ilgili KCK tutuklaması haberi geldi. (Tutuklanan sendikacıların tamamı ‘BDP çevresinden’ insanlar...)
Demirtaş, KCK davasını şöyle tanımladı: “1990’lı yıllarda ben çok gençtim. Ahmet Türk o dönemi bizzat yaşadı. Çiller-Ağar ekibi faili meçhul cinayetleri öyle bir boyuta ulaştırmıştı ki sıradan, hiç ilgisi olmayan bakkal-kasap öldürülüyordu. O zaman herkes sıra bir gün bana da gelebilir korkusu içine giriyor ve siniyordu... Şimdi aynı yöntemi KCK davalarında izliyorlar. Hiç ilgisi olmayan akademisyenleri, gazetecileri, bakkalı, kasabı tutukluyorlar. Sinmeleri, boyun eğmeleri için gereken psikolojik baskı ortamını yaratıyorlar.”
BDP’lilerin ‘çözüm nedir’ noktasındaki yanıtları ise özetle şöyle:
“Türkiye’ye egemen anlayış, siyasi çözümü, PKK’nın silahları bırakmasıyla sınırlı bir alan üzerinden tanımlamak istiyor. Halbuki silahların bırakılması siyasi çözümün yalnızca bir ayağı. Çözüm, üç temel ayak üzerinden gerçeklik kazanabilir: 1.Eşitlik 2.Adalet 3.Barış.
1.Eşitlik: Eşitliğe giden süreç, Meclis’te demokratik bir ‘Yeni Anayasa’yla başlayabilir.
2.Adalet: Hakikatleri Araştırma Komisyonu kurulur, geçmişle bir ‘helalleşme’ içine girilir. PKK ve devlet dahil, kim ne yapmışsa, zulüm ve şiddet olabildiğince gerçekçi ve tarafsız bir şekilde saptanır. Özür dilenir.
3.Barış: Silahların bırakılmasına giden yoldaki muhatap, İmralı ve Kandil’dir. Barış demek, silahların bırakılması ve PKK’nın yasal alana geri dönüşünün sağlanması demektir.”
Suriye ile olan gerginliği ve PKK’nın bu denklem içindeki yerini de yarın ele alacağım...