Hem ABD'nin Gülen'e nasıl baktığına ilişkin bir belge, hem bu bakışın daha sonraki yıllarda nasıl değştiğini görmek için "baz" olarak ABD'nin Başkonsolos Vekili Simith'in 4 Ağustos 2005 tarihli yazılı telgrafının bir bölümü:Bu telgrafın sonundaki “yorum” bölümünü, hem ABD’nin 2005 yılında Gülen’e nasıl baktığına ilişkin bir belge hem de bu bakışın daha sonraki yıllarda nasıl değiştiğini görmek için “baz” olarak aynen aktarıyoruz:"Gülen'in kamuoyuna verdiği hoşgörü, ve diyalog mesajını ve buna paralel olan İslam'ı bilim ve moderniteyle uzlaştırma çabasını hesaba katan, bazı batılı gözlemciler onu Müslüman bir eğitimci (ya da 'Hoca') olarak benimsiyor ve onu 'ılımlı İslam'ın sesi olarak görmeyi tercih ediyorlar. Gülen sıklıkla terörizme karşı konuşuyor (Kur'an'ın bazı tesfirlleriyle İslam adına uygulanan terörist şiddet arasındaki bağlantıyı iredelemek konusunda dikkatli davranmasına rağmen...) Gülen ayrıca Yahudi cemaatince kendi varlığına destek olarak algılanan tavırlar da sergiliyor. Ancak Gülen hareketinin nihai niyetleri konusunda derin ve yaygın kuşkular hâlâ geçerli. Bu hareketin bünyesindeki çeşitli çevrelerin içine çektiği insanlar üzerine uyguladığı baskıya ilişkin ipucu veren anektodlara sahibiz; işadamlarına Gülenci okulları ve diğer faaliyetleri desteklemek için para vermeyi sürdürmeleri yönünde yapılan ağır baskı buna örnek. Gülencilerin kendi okul ağlarını (buna ABD'deki düzinelerce okulları da dahil) din propagandacısı haline getirilmeye müsait buldukları öğrencileri büyük bir dikkatle seçmek için kullandıkları hakkında çok sayıda güvenilir rapor elde ettik ve bu okullardaki yatılı öğrencilerin beyinlerinin yıkandığını da defaatle işittik. Bu gerçekler, Gülencilerin Türk Milli Polis Teşkilatı dahil (İstanbul'daki 'legat'la - İstanbul Başkonsolosluğu'nda FBI'ı temsil eden diplomat- yaptıkları toplantıda ortaya çıktığı gibi -- Ankara bu gelişmenin polisin terörizmle mücadele çabalarına etkisini ayrıca ele alacak) Birçok devlet kurumuna sızmalarıyla birleştiğinde yüzeyin altında çok daha katı bir çizginin, dünya çapında bir İslamcı yayılma propagandası misyonunun yattığına işaret ediyor. Kısacası, Gülencilerin sahip oldukları uluslararası okullar ağı ile gelecek nesillere şekil verme çabaları ve sadece Türk iş dünyasına değil, resmi kurumlara da sızma konusundaki belgeli gayretleri, Türk İslamı için de baskın bir ses haline gelmeleri halinde, ılımlı tavırlarının sürüp sürmeyeceği konusunda soru işaretleri doğmasına yol açtı. Bu nedenle Haleva'nın temkinli tutumu doğru bir tavır olarak görünüyor.'Gülen o kadar sakıngan ki devlete karşı tehlike oluşturmamakta'ABD'nin Fethullah Gülen'e bakışını genel hatlarıyla yansıtan "KİŞİYE ÖZEL" bir diğer telgraf 11 Kasım 2003 tarihini kapsıyor. Bu tarihte Ankara 2 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesi Fethullah Gülen davasının kesin hükme bağlanmasını 4616 sayılı Şartla Salıverme ve Dava ve Cezaların Ertelenmesi Yasası kapsamında 5 yıl süreyle ertelemişti. Zaten dönemin Ankara Büyükelçisi W. Robert Pearson'ın yazdığı telgrafın başlığı da, "Türk Sivil Toplumu: İslamı lider Fethullah Gülen aleyhindeki hüküm ertlendi."Pearson Gülen'i şöyle tarif etmiş: "1970'lerde işe başlağımda çok daha militan olan Gülen, ekümenik (evrensel) bir anlayışla ilgilendiğini iddia eden ama kökleri yoğun biçimde İslami olan bir ruhani liderdir. Bu hareket diğer İslami tarikatlar gibi çalışıyor ama nispeten daha hiyerarşik ve daha disiplinli. Gülen ve takipçileri eski cumhurbaşkanı Demirel ve baş-laikçi- milliyetçi eski Başbakan Ecevit dahil olmak üzere kendi içindeki çok geniş bir yelpazedeki Türk siyasetçileriyle iletişim halinde ve onlardan kamuoyu önünde destek almış durumda." Taraf, bu telgrafın sonundaki "YORUM" bölümünü aynen aktarıyor:"Her ne kadar tecrübelerimize göre bu hareket (Gülen hareketi) devletin baskısı altında gizemli bir hale geldiyse, temsilcileri bize karşı daha temkinli davranıyorsa, ve dolayısıyla hedeflerini okumak daha zor oluyorsa da, devletin Gülen'e yönelik tacizi bize bulanık ve keyfi şekilde yorumlanmış bir dizi delile dayalıymış gibi görünüyor. Ayrıca daha militan İslamcıların Türkiye'deki bazı Gülen yapılanmalarına girdiklerini de tecrübe ettik. Ama Gülencilerle kapsamlı ve sürekli temaslarımıza dayanarak şu sonuca varıyoruz:Gülen'in yaklaşımı öylesine tedricî ve onun kurmayları militan olarak karalanmamak konusunda öylesine sakıngan ki, bu hareket devlete karşı açık yakın bir tehlike oluşturmamaktadır.