'Cemaate karşı, Milli Görüş'le alakasız hükümet destekli cemaat kuruyorlar'

'Cemaate karşı, Milli Görüş'le alakasız hükümet destekli cemaat kuruyorlar'

Zaman gazetesi yazarı Ali Bulaç, Gülen cemaatine karşı, hükümeti arkasına alan bir cemaat oluşturulduğunu belirterek, “Cemaatlere karşı cemaat oluşturmak, bir grubun fikriyatıdır. Bu grup dünya görüşü, din yorumu ve ülke projesini temel alıp kamuyu yeniden yapılandırmak istiyor. Bu grubun Milli Görüş’le herhangi bir yakınlığı yok. Öteden beri kendi başlarına var olamadıklarından bu iktidarı büyük fırsat biliyorlar. Nasıl İttihatçılar dış politikayı sabote ettilerse, iç sosyal politikaları da bu marjinal grup hükümete yaptığı telkinlerle büyük yanlışlara sevk ediyor” dedi.

Ali Bulaç’ın Zaman gazetesinde “Cemaate karşı cemaat kuruyorlar” başlığıyla yayımlanan (30 Haziran 2014) yazısı şöyle:

 

Cemaatlere karşı cemaat kuruyorlar

 

Bu köşede bölgemizi derin bir biçimde sarsan çatışma alanlarına işaret etmiştik (8 Mayıs 2014).

Bunlar da “dinler, mezhepler, kavimler, sınıflar, halk ile yönetimler, cinsiyetler, laik-anti laik yaşama biçimleri ve cemaatler arası” olmak üzere sekiz kalemde toplanmaktadır. Son gruba sivil toplum gruplarını da ekleyebiliriz.

Cemaatler veya STK’lar arası gerilimin iki sebebi var: Biri kendi doğasından kaynaklanan rekabet, diğeri devletin işe müdahil olması. Cemaatler her zaman belli bir yarış içinde olurlar, bu tabii sınırları içinde kaldığı müddetçe tabiidir, hatta “hayırlarda yarış” prensibi içinde iyidir de: “Her topluluğun yüzünü çevirdiği bir yön (cihet) vardır. Öyleyse hayırlarda yarışınız.” (2/Bakara, 148). Devlete düşen bir cemaatin diğerleri üzerinde tahakküm kurmaya, haklarını ihlal etmeye kalkışması durumunda ona hukuk içinde kalarak engel olmasıdır. Devlet şu veya bu cemaatten yana tutum alırsa adil ve tarafsız vasfını kaybeder.

17 ve 25 Aralık süreciyle devletin bir kere daha kendini restore etmeye çalışırken kullandığı “darbe yöntemleri”nden biri cemaat veya STK’lar arası gerilimden yararlanmaya kalkışması, adil vasfını kaybetmesi oldu.

Muazzam bir algı oluşturma operasyonuyla Hizmet Hareketi’nin hükümete karşı kumpas kurmakla suçlanması diğer cemaatlerin koruma içgüdüsüyle hükümetin yanında yer almalarını sağladı. “İtham ispat değildir” fehvasınca ortada sadece itham olup ispat olmadığı halde, geleneksel devlet kendini bir kere daha kuruluş felsefesine uygun tahkim etmek üzere harekete geçti, korkularını artırmak suretiyle cemaatleri kendine lojistik sağlayan figüranlar durumuna düşürdü.

Ancak devlet darbesinin sadece Hizmet Hareketi’ne yönelik olmadığı artık anlaşılıyor. Risale-i Nur gibi özü ve ruhu sivil olan bir külliyatın devletleştirilmek istenmesi ile 30 Mart 2014 yerel seçimlerde başka partilere oy veren Süleyman Tunahan hazretlerine mensup grupların yurt yapım ruhsatlarının iptal edilmesi operasyonun hayli kapsamlı olduğunu gösteriyor. Kamuya bağlanan cemaatler sivil karakterlerini kaybetmekle kalmıyorlar, devletin çizdiği çerçevenin içinde kalma gibi bir mecburiyeti de kabullenmiş oluyorlar. Şiddet ve silahlı mücadelenin dışında dinin merhamet, kardeşlik, manevî zenginlik, ahlakî kemal, sosyal yardımlaşma, iç istikrar, ibadetlerin ve ilim öğrenmenin güzelliği gibi boyutlarına da çok ihtiyacı olan Çeçenlerin muallim ve mürşid taleplerine Mahmut Ustaoğlu Hocaefendi’nin cevap vermeye kalkışması hükümet tarafından engellendi. Bir toplumda son sözü kimin söylediği o toplumun ne kadar özgür ve hukuka bağlı olduğunun göstergesidir. Toplum cemaatlerden, sivil kuruluşlardan oluşur, eğer Ergun Özbudun’un işaret ettiği gibi çoktan tedavülden kalkmış “milli irade” veya çoğunlukçuluktan hareketle iktidar son sözü söylüyorsa orada ilk mağdur olan cemaatler olmaktadır.

Aralık-2013’ten bu yana işlemeye devam eden süreç cemaatlerin ne denli kamuya ve devlet ideolojisine bağlı ve bağımlı hale getirildiğini gösterdi, fakat bu olayı son 6 aya hasretmek doğru değildir. Çok daha öncesinde milli iradeci ve çoğunlukçu iktidar formülüyle toplumu belli bir grubun öngörüleri doğrultusunda dönüştürmeyi düşünenler itaat etmeyen cemaatleri tasfiye etmenin, itaat edenleri devlete bağlamanın planlarını kurmuşlardı. Söz konusu planın iki ayağı vardı: Biri cemaatlerin üzerine uygulaması suistimal edilen mevzuat ile gitmek; diğeri “cemaatlere karşı cemaat” oluşturmak.

Cemaatlere karşı cemaat oluşturmak, bir grubun fikriyatıdır. Bu grup dünya görüşü, din yorumu ve ülke projesini temel alıp kamuyu yeniden yapılandırmak istiyor. Bu grubun Milli Görüş’le herhangi bir yakınlığı yok. Öteden beri kendi başlarına var olamadıklarından bu iktidarı büyük fırsat biliyorlar. Nasıl İttihatçılar dış politikayı sabote ettilerse, iç sosyal politikaları da bu marjinal grup hükümete yaptığı telkinlerle büyük yanlışlara sevk ediyor. Verdikleri akla göre etkili cemaatler ne yapıyorsa, iktidarın gücünü arkasına alarak kendileri de aynısını yapacaktır. Bunu yaparken iktidar “negatif cemaatleri” tasfiye edecek, “pozitif” tanımladığı bu grubu –ki aslında cemaat bile değiller- destekleyecek. Bu doktrin yanlıştır, İslamî değildir ve tehlikelidir.