"Cemaatlerde Erdoğan korkusu var, 'Gülen cemaatine bunu yapan, bize neler yapmaz?' diyorlar"

"Cemaatlerde Erdoğan korkusu var, 'Gülen cemaatine bunu yapan,  bize neler yapmaz?' diyorlar"

17-25 Aralık soruşturmaları sonrasında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve hükümet kanadının “paralel yapı” dediği Gülen cemaatiyle bağlantılı olduğu öne sürülen kişilere, yargı, emniyet, bürokrasi ve medyada yapılan operasyonlar sürerken, diğer cemaatlerde de “Erdoğan korkusu”nun yaşandığı iddia ediliyor.

Prof. Tayfun Atay, Cumhuriyet gazetesi için hazırladığı yazı dizisinde yaptığı bu değerlendirmeyi, “tecrübeli bir kaynağa” dayandırdığı şu sözlerle destekliyor: “Evet, bu çevrelere bir korku havası hakim. Ama bu, can korkusu falan değil. Para korkusu! Hepsi holding oldu çünkü!”

Tayfun Atay’ın Cumhuriyet gazetesi için hazırladığı, “Parti, tarikat, cemaat” adlı yazı dizisinin ilgili kısmı şöyle:

20. yüzyılın ilk yarısında Türkiye’de Nakşibendilik dendiğinde akla gelen ilk isimlerden şeyh Abdülhakim Arvasi, cumhuriyet rejiminin tekke ve zaviyelerin kapatılmasıyla ilgili kararını şu sözlerle yorumlamıştı:

“Hükümet tekkeleri değil boş mekanları kapattı. Onlar kendilerini çoktan kapatmışlardı.”

Şeyh Arvasi’nin sözlerindeki “ironik hakikat”e birazdan döneceğiz. Ama onun sözlerine bu yazı dizisine girişte yer vermemize sebep olan husus başka… Tekkeler, tarikatlar ve dahi cemaatler için bugün de bir kapanma, kendi kendilerini kapatma durumundan söz etmek mümkün. Denilebilir ki onlar, şimdi de kendilerini “holdingleşerek” kapatmış durumdalar!

 

Korku, kimi-neyi bekliyor?

 

Cumhuriyet için bu yazı dizisini hazırlamam önerildiğinde tereddütsüz kabul ettim. Ana motivasyonumuz, 10 yılı aşkın bir dindar-muhafazakar siyasi iktidar döneminde bu coğrafyada asırlarca halk arasında dinin olduğu kadar kültürün ve toplumsallaşmanın da nabzını tutmuş tarikat-cemaat oluşumlarının nereden nereye geldikleri hakkında bir tablo ortaya çıkarmaktı. Dijital-teknolojik bir patlamanın yaşandığı dünyada bilgi akışı alabildiğine açık hale geldiği için, AKP’nin “Yeni Türkiye”sinde tarikat-cemaatler üzerinde eski resmi-bürokratik korkular da kalmadığı için, böyle bir araştırmanın çok zor olmayacağı düşüncesindeydim.

Buna rağmen kendileriyle görüşme talebinde bulunduğumuz bazı kesim ve isimlerde bir çekingenlik, hatta “korku”nun varlığı hissedilmekteydi. Sadece benim değil, bu çevrelere yakın bazı arkadaş ve meslektaşlarımın izlenimleri de bu yöndeydi. Görüşme çağrımıza olumlu yanıt verenler kadar “Beni karıştırmayın” diyen ya da sadece “off the record” konuşabileceğini söyleyenler de vardı.

Böyle olunca benimle birlikte çalışmaya angaje olmuş dostlarımızla söz konusu durumun nedenleri üzerine tartışmaya başladık. Evet, ortada hissedilir bir “korku” vardı. Bir yandan seçim süreci ve sonrasında ne olacağının belirsizliğiyle ilişkili bir korku; öte yandan da –bazılarının iddiasına göre- bu gazeteye, Cumhuriyet’e yönelik hassasiyetle ilgili bir korku.

Ve belki de bunların ortak paydasında yer alan bir başka “dev” korku:

Erdoğan korkusu!

Bir bilgi kaynağımın ifadesiyle durum şuydu:

“Gülen cemaatinin başına gelenler diğer grupları ibretlik bir durumla karşı karşıya bırakmış gibi… Düşünsenize dünya ölçeğinde o kadar güçlü olduğu halde 17-25 Aralık sürecinde yaşanan çatışmada ne hale getirdiler onu! Herkes ‘Cemaate bunu yapan, bize ne yapmaz’ korkusu içinde…”

Bunlar tabii ki spekülatif (tahmini) değerlendirmeler, ama hiçbiri de boşlukta çıkmıyor. Ve tüm bunları kendisiyle paylaştığımız, Türkiye’de İslami siyasetin en erken dönemlerinde olan tecrübeli bir kaynak kişi, tüm bu tahminleri de kapsayacak şekilde söz konusu korkuları şöyle “temize çekti”:

“Evet, bu çevrelere bir korku havası hakim. Ama bu, can korkusu falan değil. Para korkusu! Hepsi holding oldu çünkü!”