T24- Hasan Cemal, internet yasaklamalarını eleştirdi. Sözcük yasaklarıyla, filtreli uygulamalarla internetin de darbe üstüne darbe yiyeceğini söyleyen Cemal, denetim deyince, “sınırlama esastır” anlayışını öne çıkartıp özgürlüğü unutulduğunu yazdı. Cemal çözüm olarak, internet ihtisas mahkemelerinin kurulmasını ve sitelere erişimi engellemek yerine sorunlu görülen içeriğin yargı yoluyla çıkarılmasını önerdi. Hasan Ayrıca Cemal, internet habercilerinin kanunen gazeteci sayılmadığını belirtti ve kamu otoritesinin internet haberciliği ile sadece "ceza hukuku" kapsamında ilgilendiğine dikkat çekti.
Cemal'in Milliyet gazetesindeki köşesinde yayımlanan (7 Mayıs 2011) yazısı şöyle:
‘İnternet milleti’nin başı dertte!
Evet, ‘internet milleti’nin devletle başı dertte. Tepesinde sansür illeti sallanıyor, Demokles’in Kılıcı gibi.
Özgürlük alanları daraltılıyor adım adım, sistemli bir biçimde.
Her zamanki devletçi zihniyet yine iş başı yapmış durumda. ‘Suça karşı mücadele’ diyerek özgürlüklerin özüyle oynanıyor.
Bin yıldır geçmeyen yastalık.
Böyle devam edip giderse, internet özgürlüğü darbe üstüne darbe yiyecek, sözcük yasaklarıyla, filtreli uygulamalarla...
Dün Radikal’deki köşesinde Cüneyt Özdemir, “Uçaklarla İkiz Kuleler’in vurulmasından sonra dünyada uçakların yasaklanması”yla anlatmaya çalışıyordu bizdeki internet yasakçılığını...
Evet, özgürlük anlayışı sorumluluğu da içerir. Özgürlükleri sorumluluk duygusuyla kullanmak internet yayınlarında da önem taşıyor.
Çocuk pornosuydu, ırkçılıktı, şiddet övgüsüydü, kişilik haklarıydı, bunlar üzerinde hiç kuşkusuz titizlik göstermek zorundayız.
Ancak kamu otoritesi ve yargı, internet yayınlarında denetim deyince, “sınırlama esastır” anlayışını öne çıkartıp özgürlüğü unutuyor, özgürlüğün özünü gözardı ediyor.
Yargı kararları dışında idari tasarruf yoluyla internet yayınlarının durdurulması da bir başka kabul edilemez uygulamadır.
İdare şeffaf değil.
Yasaklama gerekçeleri gizlenebiliyor. Bu konudaki keyfilik, en son Ekşi Sözlük olayında yaşandı.
İnternet haberciliği hâlâ kamu otoritesinin sadece ‘ceza hukuku’ bağlamında ilgilendiği bir mecra.
Türkiye’de 15 yıldır internet haberciliği yapılmasına karşın bugüne kadar bu alanda herhangi bir yasal düzenleme yapılmış değil.
Bugün internet habercileri kanunen gazeteci sayılmıyor, faaliyetleri de öyle, kanunen gazetecilik değil. Bu nedenle, ‘gazeteci milleti’nin sahip olduğu birçok haktan yoksun çalışıyorlar.
Öte yandan, internet yayınlarındaki tekzipler, yasa uyarınca bir hafta boyunca yayımlanıyor.
Bu da bir başka haksızlık.
Bir başka ihtiyaç, internet alanında da, örneğin vergi ve çocuk mahkemeleri gibi ihtisas mahkemelerinin kurulmasıdır.
İnternet ihtisas mahkemeleri kurulursa, Türkiye’yi U-Tube örneğinde olduğu gibi dünyaya rezil eden karar olasılıkları da azalabilir.
İnternet yayınlarının denetiminde erişimi engelleme ilk ve tek önlem olarak da görülmemeli. İlgili siteden sorunlu görülen içeriğin çıkarılmasının yargı kararıyla talebi en güvenilir yol olacaktır.
Ayrıca, içeriği açıkça suç olan istisnalar dışında yayın durdurma uygulaması bugünün dünyasında gerçekçi değil.
Bugün ifade özgürlüğünün ana terminali ya da otoyolu internet olmaya başlamış durumda. Siz istediğiniz kadar yasaklayın, her yolu kapattığınızı sanın ama yine olmaz.
Devekuşu gibi kafayı kuma gömmek yerine, özgürlüğün yollarını genişletmeye bakalım.Yasakçılığı değil, özgürlükçülüğü esas alalım. Ve ‘internet milleti’nin dertlerine eğilelim.
Hep iyiliklerle anılacak bir insan!
12 Mart balyozu!
Askeri yönetimin olanca acımasızlığıyla devrimci gençliğin üzerine yürümeye başladığı o korkunç 1971 yılı baharı. Cezaevleri... İşkenceler... Faili meçhuller... Darağaçları ve Deniz Gezmiş‘lerin idamı...
Hayallerimizin üstüne karanlık bir perdenin indiği o acılı günlerde tanımıştım Halit Çelenk’i. Hapse düşen, askeri yönetimin sillesini yiyen gençleri hiç yalnız bırakmayan bir avukat, bir hukuk adamıydı.
Hukuku, insan haklarını, özgürlükleri savundu bir ömür boyu.
Başını eğmedi.
Bir efsaneydi devrimci gençler arasında. Çok sevilir, saygı duyulurdu kendisine.Gençlerin Halit Ağabey’iydi.
“Yaşamda ve Yargıda Devrimci Duruş” isimli kitabının bir yerinde şöyle der:“Güzel insanları savundum. Halkını seven, onların ‘Bir orman gibi kardeşçesine’ yaşaması için gencecik yaşamlarını veren insanları... Ben bu güzel insanları savunarak, onlarla beraber, insan sevgisini, barış dolu, özgür ve mutlu dünyayı savundum. Bu güzel insanları seviyorum. Bir yaşam bu sevgiyle geçti. Kendilerini tüm insanlığa adayanlara bir yaşam vermek çok mu?”
Elbette değil sevgili Halit Abi.
Sen rahat uyu, hep iyiliklerle anılacaksın çünkü...