Cemal Kaşıkçı'yı hatırlamak: 4 ay içerisinde neler oldu?

Cemal Kaşıkçı'yı hatırlamak: 4 ay içerisinde neler oldu?

METİN KAAN KURTULUŞ

Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın İstanbul’daki Suudi Başkonsolosluğu’na girip, bir daha çıkmamasının üzerinden 4 ay geçti. Çeşitli dünya liderlerine dinletilen ses kayıtlarına göre, Washington Post köşe yazarı gönderilen cellatlar tarafından önce alıkondu, ardından da canice parçalandı. Ses kayıtlarını dinleyenlerin aktardığına göre gönderilen ‘uzuv kesme doktoru’ kendini işlem sırasında rahatlatmak için klasik müzik bile dinledi.

Suudi gazetecinin öldürülmesi veya artık sürecin kalıplaşmış ismi ile “Kaşıkçı cinayeti” dünya gündemini sarstı ancak cinayetle ilgili haberler giderek azaldı ve bir süre sonra neredeyse gündemden tamamıyla kayboldu.

Bir gazetecinin ‘ortadan kaybolması’ ihtimali olarak başlayıp, diplomatik bir krize dönüşen süreçte birçok anahtar gelişme yaşandı.

Uzun yıllar Suudi Arabistan’ın önde gelen gazetecilerinden biri olan Kaşıkçı, Afganistan’daki Sovyetler Birliği işgali ve radikal İslamcı terör örgütü El Kaide’nin lideri Osama bin Ladin’in ortaya çıkışı gibi Orta Doğu’yu ilgilendiren konuları yakından takip etti. Kaşıkçı ayrıca Suudi hükümetine danışmanlık da yapmıştı ve kraliyet ailesi ile iyi bağları vardı. Ta ki, MBS olarak da anılan Veliaht Prens Muhammed bin Selman ile ters düşene kadar. Kaşıkçı, kraliyet ailesiyle arasının gerginleşmesinin ardından ‘kendini sürgün edip’ Washington Post’ta köşe yazılara yazmaya başladı. Buradaki yazılarında Suudi hükümetini sert bir şekilde eleştirdi, bilhassa MBS’nin ‘reformları’ hakkında sivri yazılar yazdı.

"Kayıp gazeteci gizemi"nden "Kaşıkçı cinayeti"ne

Kaşıkçı, Ekim 2018’in başlarında evlilik işlemlerini başlatmak için İstanbul’a geldi. Çeşitli medya kanallarına göre Kaşıkçı arkadaşlarına Suudi Arabistan’a gitmeye korktuğunu söylemişti; İstanbul’u da bu yüzden tercih ettiği konuşuldu. Yakın arkadaşı AKP Genel Başkan Yardımcısı Yasin Aktay Türkiye’deydi, ayrıca Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı bizzat tanıyordu. Kaşıkçı, Türkiye’de güvende olacağını düşünüyordu. İstanbul’daki günlerini Türk nişanlısı Hatice Cengiz ile geçirdi. Cengiz, nişanlısının son fotoğrafları olacak paylaşımları o günlerde sosyal medya üzerinden paylaştı.

2 Ekim 2018’de ise Kaşıkçı’nın hikayesi sona erdi, bir tim tarafından katledildi, ancak dünya gündemini aylar boyunca meşgul edecek “Kaşıkçı cinayeti” süreci yeni başlıyordu. Cengiz, nişanlısı uzun süre konsolosluktan çıkmayınca yetkili tanıdıklarını aradı. Haber bir anda saman ateşi gibi yayıldı, “Kayıp gazeteci gizemi” haber sitelerinin manşetindeydi ve önümüzdeki bir buçuk ay boyunca hiç düşmeyecekti. Suudi Başkonsolosluğu bu haberlerin üzerine bir foto muhabirin konsolosluğun içini fotoğraflamasına izin verdi. Bu izin sonucunda hafızalara kazınacak, Suudi konsolosun dalga geçer gibi boş dolapları gösterdiği fotoğraflar çekildi.

3 Ekim’de Türkiye hükümeti, Kaşıkçı’nın başkonsolosluğu terk ettiğini iddia eden Suudi Arabistan’la çelişen ilk açıklamayı yaptı. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, “Kaşıkçı hâlâ konsoloslukta” derken; Suudi hükümeti gazetecinin girdikten kısa süre sonra çıktığı konusunda ısrarcıydı. Suudi hükümeti bu söylemi uzun süre sürdürdü.

Atatürk Havalimanı'nda iki Suudi uçağı

Kısa süre içinde İstanbul’a bir ‘Suudi tim’ gönderildiği haberi ortaya çıktı. İlk olarak Sabah’tan Abdurrahman Şimşek ve Nazif Karaman'ın yazdığı, 2 Ekim’de Atatürk Havalimanı’na inen, aynı gün dönen iki uçağın içindeki 15 kişinin Türkiye’ye ne amaçla gönderildiği merak konusu haline geldi. The Washington Post’un isimsiz bir kaynaktan aktardığına göre 15 kişilik tim Kaşıkçı’yı öldürmek için gönderildi ve artık Türk hükümeti Kaşıkçı’nın öldürüldüğü konusunda netti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan cinayetten 6 gün sonra yaptığı, Suudi Arabistan’a çağrı konuşmasında Suudi hükümetine, “Çıktığını kimin ispat etmesi gerekiyor? Başkonsolosluk görevlilerinin. Peki bunu niçin ispat etmiyorsunuz? İspat etmeniz lazım” sözleriyle seslendi. Suudi hükümeti somut bir kanıt sunamadı, 15 Ekim’de Türk inceleme ekipleri Suudi Konsolosluğu’na delil bulmak amacıyla girdi.

18 gün sonra gelen 'itiraf': Yanlışlıkla öldü

Suudi Arabistan, Kaşıkçı’nın  öldüğünü 20 Ekim’de, gazetecinin ortadan kaybolmasından 18 gün sonra itiraf etti. Riyad, iri sayılabilecek yetişkin bir adamın “çıkan bir kargaşada yanlışlıkla öldüğünü” savunuyordu.

Suudi Başsavcı Suud el Macib bu ‘itiraf’tan kısa süre sonra Türkiye’nin verdiği bilgileri referans göstererek Kaşıkçı’nın ölümünün önceden planlanmış olabileceğini kabul etti; Türk meslektaşı ise detayları verdi: Kaşıkçı boğulmuş ve ceseti parçalara ayrılmıştı.

5 kişi için idam istendi

Erdoğan’dan Suudi hükümetine ilk açık suçlama geldiğinde ise takvimler 2 Kasım’ı gösteriyordu. Cumhurbaşkanı, cinayet emrinin Suudi hükümetinin en tepesinden geldiğini ifade etti. Suudi hükümeti dışarıdan gelen tepkilere cevap olarak “cinayetten sorumlu herkes yargılanacak” dedi, 11 kişi yargılanmaya başladı. Bu 11 kişiden 5’i için idam istendi. İlk duruşma ocak ayının başında yapıldı.

Kaşıkçı cinayeti sürecinin en dikkat çekici noktalarından biri de ses kayıtlarıydı. Türk hükümetinin elindeki ses kayıtlarının nasıl elde edildiği tam olarak açıklanmasa da kayıtlar ABD, Kanada, Britanya, Almanya  ve Fransa gibi birçok ülkeden yetkililere dinletildi. Artık Kaşıkçı’nın karanlık sonunun ne olduğuna dair bir soru işareti kalmamıştı. Kayıtları dinleyenlerin söylediğine göre Kaşıkçı, henüz canlıyken, kesici aletlerle paramparça edilirken öldü. Aradan 4 ay geçmesine rağmen cesedinin nerede olduğu bilinmiyor.

CIA ve Kongre MBS'yi suçlu buldu

Kaşıkçı’ya olanları en yakından takip eden ülke Türkiye ve Suudi Arabistan ile birlikte ABD oldu. Kaşıkçı, kendini sürgün ettikten sonra ölünceye kadar ABD’de yaşamıştı. CIA, Kaşıkçı’nın nasıl öldürüldüğüyle ilgili, Başkan Donald Trump’a sunmak üzere bir dosya hazırladı. Bu süreç içinde CIA Direktörü Gina Haspel de Türkiye’ye geldi. Ses kayıtları dinlendi, araştırmalar yapıldı ve içinde ‘emri MBS vermiştir’ yazılı dosya Trump’a verildi. Trump ise “emin olmadıkları” konusunda ısrarcıydı. ABD’nin yasama kolu Kongre’nin de “MBS sorumludur" demesini pek kaale almadı.

ABD’nin en prestijli iki gazetesi New York Times ve The Washington Post, Trump’ın bu kayıtsızlığının tek sebebi olduğunu belirtti: Petrol piyasasını kontrol etmek. Suudi hükümeti Trump’ın gönlünü hoş tutmaya çalışıyordu, Trump da “Kaşıkçı yaptırımlarını” bir kılıç gibi Riyad’ın başında sallandırıyordu. Suudi hükümeti, Trump bu kılıcı tutan ipi kesmesin diye petrol piyasasını Washington’un kontrol etmesine izin verdi.

BM özel raportörü Agnes Callamard, Kaşıkçı cinayetinde devletlerin ve şahısların sorumluluklarını soruşturmak için 28 Ocak 2019’da Türkiye'de çalışmalara başladı. Özel raportör, Suudi Başkonsolosluğu’na alınmadı, dışarıda inceleme yapmak durumunda kaldı. Türkiye’de yetkililer ve Kaşıkçı’nın nişanlısı Hatice Cengiz ile görüşen Callamard, ayrıca ses kayıtlarını dinledi. Yasin Aktay, Callamard ile görüştükten sonra BM’nin baş şüpheli olarak Muhammed Bin Selman’ı gördüğünü söyledi.  

Kaşıkçı’nın cesedi bulunamadı; eritilip kuyuya döküldüğüne inanılıyor. Gazeteci dünya çapında baskı gören gazeteciler için bir sembol haline geldi. Time dergisi, kendisini ‘Yılın İnsanı’ olarak seçti; Kaşıkçı ‘Hakikatin Gardiyanları’ndan biriydi. Yazılarına müdahale edildiğiyle ilgili iddialar olsa da, işini yaptığı için öldürüldü. İşlenen bir ‘gazeteci cinayetiydi’, Kaşıkçı’nın kaleminin mürekkebi milyonlara ulaşmıyor olsa, şu anda hayatta olacaktı. Dünya, Kaşıkçı’nın ölümünün ardından adaleti sağlayamadı. Buna en büyük kanıt MBS’nin G20’de dünya liderlerinin yanında pişkin pişkin gülmesi, üzerine bir de Suudi Arabistan’da G20 zirvesi düzenlenmesine karar verilmesiydi.

 

Özet olarak bugün itibariyle Kaşıkçı’nın öldürülmesinin üzerinden tam 125 gün geçti, ancak bu cinayetin emrini kimin verdiği hâlâ kanıtlanamadı.