Cemal: PKK'lılar silahlarını gömüp siyasete girerse, epey iş yapabilirler

Cemal: PKK'lılar silahlarını gömüp siyasete girerse, epey iş yapabilirler

PKK’nın Türkiye'deki silahlı unsurlarının sınır dışına çekilmesi takip eden tek gazeteci olan Hasan Cemal, görüştüğü PKK’lılar içinBenim dinlediklerimin siyasi bilinç düzeyi bir hayli yüksekti. Yani onlar silahlarını gömüp siyasete girdikleri vakit bir hayli iş yapabilirler diye düşünüyorum. Hele bir de dağ tecrübesine sahip olup, ondan sonra gelip, klasik deyişle ovada şehirde siyaset yapmaya başladıkları vakit bunu da kıvırabilecek esneklikleri ile bilgi ve bilinç düzeyleri siyaseten var diye gördüm” dedi.

İMC TV’de Ayşegül Doğan'la Gündem Müzakere Özel programına katılan Hasan Cemal, T24’te yayımlanan “Çekilme Günlüğü” yazı dizisini ve Kuzey Irak izlenimlerini anlattı.

Hasan Cemal özetle şunları söyledi:

 

Yalçın Akdoğan'ın yazı dizinizle ilgili eleştirilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Valla Yalçın Akdoğan'ın benim günlerdir yazdığım diziyle ilgili olarak böyle bir noktayı çıkarıyor olması biraz talihsizlik diye görüyorum. Dağa çıkmış insanlarla ilgili hala öyle bir zihniyet var ki orada kendini ele veriyor, sanki kandırılabiliyorlar, sanki dağa çıkışları bu tür yazılar özendiriyor... Oysa tam tersine benim bu yazı dizim, günlerdir yazdığım şeyler okunduğu vakit çok somut nedenleri olduğunu ortaya koyuyor dağa çıkışlarının. O somut nedenleri aydınlatmak için ben bu yazıları yazıyorum uzun uzun. Yalçın Akdoğan'ın bakış açısı klasik devlet zihniyetinin kendisi üzerinde hala etkisini sürdürdüğünü ve eski devlet zihniyetinin o kalıplarıyla düşündüğünü gösteriyor ki, o talihsiz bir durum Yalçın Akdoğan için.

 

Ankara'dan, Hükümet çevresinden, ana muhalefetten, diğer siyasi partilerden döndükten sonra herhangi bir mesaj, farklı bir tepki aldınız mı?

Hayır, en ufak bir ilgi yok. Ne siyasilerden, ne Ankara'dan. Ya sen gittin oralarda bunları konuştun, ettin, yazıyorsun, gel oturalım konuşalım falan öyle bir şey gelmedi. Ama anlaşılan gelmesi ille de gerekmiyor, şayet ben gazeteci olarak eğer görevimi yapabiliyorsam, onlar da onu okurlar, onlardan pay çıkartırlar, düşündürebilir bu yazdıklarım. Çünkü şu anda eğer Türkiye'de barış diyorsak, o insanların dağdan silah bırakıp inmeleriyle mümkün olabilecek bir şeydir. Şu anda da gazeteci ne yapar? İşte böyle bir durumda onların ne düşündüklerini yansıtır. Ama bunları yansıtmak “dağın yolunu açmak” demek değil, tam tersine dağın yolunu kapatmanın ipuçları var burada.

 

Yazı dizisine tepkiler nasıldı?

Bu yazı dizisi hiç beklemediğim kadar ilgi çekti ve hakikaten çok değişik çevrelerde ilgi yarattı. Şunu bir kenara bırakıyorum, yani bu hakaretler ya da işte vatan hainliği, vatana ihanet falan, bu hep olacak. Yani Türkiye'de belli konulara el atan insanlar hep böyle olumsuz tepkilerle karşılaşacak, bunu geçiyorum. Belli çevrelerin o söylemi her zaman var olacaktır. Bunların içinde biri de çok sık yapıyor bunu, MHP lideri Devlet Bahçeli. Ne yazık ki çok olumsuz açıklamaları oluyor. İkincisi Akit gazetesinde yine bazı yayınlar yapıldı, onlar da çok talihsiz şeyler. Bir taraftan Akit gazetesinin yöneticisi durumunda olan kişi akil insan olarak bu heyetlerden birinde yer alıyor, bir tarafta kendi gazetesinde barış çabasını bir yerde kıyısından köşesinden tutmak isteyen insanlara da çok ciddi hakaretler edilebiliyor ve hedef gösteriliyor. Gösterildik diyelim.

 

Cemil Bayık'la Bahoz Erdal söyleşiniz Türkiye kamuoyuna oldukça barışçı mesajlar veriyordu.

Cemil Bayık'la Bahoz Erdal ikisi, Türk basınında bayağı bir nefret objesi haline dönüştürülmüş, biri Tahran'ın diğeri Şam'ın adamı olarak lanse edilmişlerdi. İşte o konuda Bahoz Erdal'ın yaptığı açıklamalar ilk oldu. Bunların psikolojik bir savaşın ürünü olduğunu, dezenformasyon faaliyetinin ürünü olduğunu anlatan çok önemli açıklamalardı. Bir ilk olduğu için.

 

Hükümetin demokratikleşme adımlarını atmaması halinde ne yapacaklarını sordunuz mu?

Ben Ankara hareketsiz kalırsa, Ankara gereken demokratikleşme adımlarını atmazsa yeniden bunun alternatifi silah olabilir mi sorusunu çok sık sordum. Orada aldığım yanıtlarda hep bardağın boş değil dolu tarafına bakan, negatif değil pozitif dil kullanan lider kadrosu gördüm. Bunun anlamı şu, evet diyebilir ki biz şunu yaparız bunu yaparız. Öyle yapmadılar. Sürekli vurguları bardağın dolu tarafınaydı. Olumsuzlukları değil olumlu yanları ön plana çıkaran ve bu anlamda da Ankara'ya dönük olarak farklı bir dil, barış dili kullanmaya özen göstermekti. Ankara'ya dönük eleştirilerini de hala Ankara'da bu barış dilinin tam benimsenmediğini anlatan örneklerle verdiler. İşte “cehenneme kadar yolları vardır” ya da “Kürtçe uygarlık dili değildir”, buna benzer birçok örnek verdiler.

 

Dünya deneyimlerinden hareketle çekilme sürecinde “güvence” ne kadar önemlidir?

Güvence de soyut bir şey olabilir. Yani önemli olan bu saatten sonra somut adımların atılmasıdır. Şimdi ama bir süreç başlatıldı, ateşkesle, çekilmeyle, İmralı'yla, Ankara arasındaki görüşmelerle burada iki taraflı bir irade var. Bu iki taraflı iradenin bir tarafında Başbakan Erdoğan var, öbür tarafında da Öcalan var. Bu iki irade düğmeye bastığı, kararlı davrandığı için süreç işlemeye başladı. Artık bundan sonra soyut güvenceler vermek değil mesele; bundan sonra somut adımların atılmaya başlandığını görmesi lazım iki tarafın da. Ama burada zamanı torbaya sokmamak lazım. Yani bu parmakların tetikten çekildiği, ateşkesin yaşandığı, insanların ölmediği bir süreçte oturup konuşmak lazım. Kamuoyu önünde de konuşmak lazım. Elbette perde arkasında gizlilik altında da götürülecek bazı meseleler vardır.

 

Dağdakiler siyasete hevesli mi?

Valla benim dinlediklerimin siyasi bilinç düzeyi bir hayli yüksekti. Yani onlar silahlarını gömüp siyasete girdikleri vakit bir hayli iş yapabilirler diye düşünüyorum. Hele bir de dağ tecrübesine sahip olup, ondan sonra gelip, klasik deyişle ovada şehirde siyaset yapmaya başladıkları vakit bunu da kıvırabilecek esneklikleri ile bilgi ve bilinç düzeyleri siyaseten var diye gördüm.

 

İzlenimleriniz kitap olacak mı? Yeni bir kitap yolda mı?

Bir gazeteci ne yapar? Belli bir zaman diliminin fotoğrafını çeker. Benim şu anda yaptığım da o. Bu süreçle ilgili ilk açıklama - ki tarihi denebilecek açıklamadır - Öcalan'ın 21 Mart Newroz mesajıdır. Onun yaptığı bu açıklama bir yerde silahlar bitsin, fikirler konuşsun demekti. Ondan iki gün sonra da ben Kandil'e çıkıp Karayılan'ın, Kandil’in görüşlerini aldım. Çünkü o da merak ediliyordu. Ondan sonra da bir fotoğraf çekmeye başladım. Bir dönemin fotoğrafını çekmek, bu yüzeysel de olabilir, ama önemli olan biz gazetecilerin yapacağı ya da yapması gereken iş, belli bir anın fotoğrafını çekmektir. Bu biraz flu da olabilir. Tam net de olmayabilir. Ben de onu yapmaya çalışıyorum. O yüzden niyetim var. Zaten röportajlar falan bir yerde kitap olabilir. Yani düşünüyorum, düşünmüyor değilim.