Cemal Süreya’nın dediği gibi: Üstü kalsın

Cemal Süreya’nın dediği gibi: Üstü kalsın

T24 - Radikal gazetesi yazarı Mahfi Eğilmez, 132 yıllık Maliye Teftiş Kurulu'nun kapatılmasının ardından, okuduğu dönemden hatıralarını yazdı. Eğilmez, "132 yıllık geçmişiyle Maliye Teftiş Kurulu kimsenin ruhu bile duymadan kapandı gitti. Bize de üstadımız Cemal Süreya’nın dediği gibi diyecek bir tek şey kaldı: Üstü kalsın" dedi.

Mahfi Eğilmez'in Radikal'de "Üstü kalsın" başlığıyla yayımlanan (17 Temmuz 2011) yazısı şöyle:

Üstü kalsın

Maliye Teftiş Kurulu’nun dillere destan zorluktaki sınavını kazanıp da 1972 yılının ekim ayı başında kurula genç bir müfettiş muavini olarak girdiğimde elime Teftiş Kurulu Albümü’nü tutuşturmuşlardı. Albümü evirip çevirirken ne kadar önemli adamlardan oluşan bir kurula girdiğime bakar, hem gururlanır hem de yeterlilik sınavı konusunda endişeye kapılırdım. Yeterlilik sınavını kaybetme olasılığı bize yaşamın sonu gibi görünürdü.

Nasıl bir tiptir Maliye müfettişi?

Benim için ideal Maliye müfettişi tipi Cemal Süreya mıydı? Gençlik yıllarımda değildi herhalde. O zamanlar şairlikle Maliye müfettişliğini pek bağdaştırabildiğimi söyleyemeyeceğim. Benim başladığım yılda eski Maliye Müfettişi Ziya Müezzinoğlu Maliye Bakanı’ydı. Ziya Bey o zamanlar bizim için ulaşılabilir bir kişi değildi. Son derecede sert, hatayı affetmez bir görüntüsü vardı. Son yıllarda İstanbul’da birkaç ayda bir tekrarlanan yemeklerde bir araya gelir olduk. Gençliğimde düşündüğüm Ziya Bey’le hiç ilgisi olmayan, şakacı, espritüel ve son derece hoşgörülü bir Ziya Bey var karşımda. Aynı toplantılara katılan eski Maliye Müfettişi Cahit Kayra mesela çok önemli bir devlet adamıdır. Ben Maliye Teftiş Kurulu’na girdiğimde Cahit Bey Maliye Tetkik Kurulu Başkanı’ydı. Cemal Süreya da aynı kurulda üyeydi. Cahit Bey’i uzaktan tanırdım. Sözünü ettiğim İstanbul yemeklerine o da geliyor. Tanıdığım en üst düzey entelektüellerden birisi diyebilirim. Varlık vergisi konusunda bir başka Maliye müfettişi olan Faik Ökte’nin yazdıklarının doğru olduğunu düşünerek yetişmiştim. Bütün düşüncelerimi altüst eden bir kitabı yayımlandı Cahit Bey’in. Okumayanlara hararetle öneririm (Savaş, Türkiye, Varlık Vergisi. Tarihçi yayınları.)

Sanırım Maliye Teftiş Kurulu’na ilk girdiğim yıllarda benim için ideal Maliye müfettişi tipi o zaman Teftiş Kurulu Başkanı olan Adnan Erdaş ile benim ilk üstadım olan Tevfik Altınok’un bir karmasıydı. Adnan Bey’in teorik ekonomi bilgisi üst düzeydeydi, Tevfik Altınok ise uygulamayı en iyi bilen kişiydi.

Devlet adamı yetiştirme işlevi

Maliye Teftiş Kurulu, Fransa’daki benzerinden örnek alınarak kurulmuştu. Bir amacı müfettiş yetiştirmek gibi görünse de asıl amacı devlet adamı yetiştirmekti. Ne demektir devlet adamı? Devlet adamı kendisini devletine, toplumuna adamış, devletin çıkarlarını kendi çıkarlarından bile üstün gören adam demektir. Spartalılar, küçücük yaşta çocukları ailelerinden alır, devlet için yetiştirirlerdi. Bu çocuklar, devleti kendi çıkarlarından önde görür, bu yolda ailelerini bile tanımazlardı. Aristoteles’in Büyük İskender’e önerdiği sistemin de Osmanlı devşirme sisteminin de özünde bu vardı. Zaman geçtikçe bu şekilde bir devşirme sistemi, yerini devletin ve toplumun en üstün değer olduğu eğitimiyle insan yetiştirme sistemine terk etti. Türkiye’de Mülkiye bu amacı güden kurumların başında geliyordu. Maliye Teftiş Kurulu da okullarda verilen bu idealin memuriyetteki devamıydı. Maliye Teftiş Kurulu aslında Maliye müfettişi yetiştiren bir kurum değildi. Maliye müfettişi, Maliye Teftiş Kurulu’nun yan ürünüydü. Asıl ürünü yetiştirdiği üstün nitelikli devlet adamlarıydı.

Maliye Teftiş Kurulu kapatılınca ve Cemal Süreya’nın da adı o kapatılma kararıyla birlikte anılınca aklıma bunlar geldi. Bir de Cemal Süreya’nın son şiirlerinden birisi. Kendi ölümünü anlatan o şiir 132 yıllık Maliye Teftiş Kurulu’nun sonunu da anlatıyor gibi: Ölüyorum tanrım / Bu da oldu işte. / Her ölüm erken ölümdür / Biliyorum tanrım. / Ama, ayrıca, aldığın şu hayat / Fena değildir.../ Üstü kalsın...

132 yıllık geçmişiyle Maliye Teftiş Kurulu kimsenin ruhu bile duymadan kapandı gitti. Bize de üstadımız Cemal Süreya’nın dediği gibi diyecek bir tek şey kaldı: Üstü kalsın.