Cemil Bayık: PKK sınır dışına çekilecekti; 28 Şubat geldi

Cemil Bayık: PKK sınır dışına çekilecekti; 28 Şubat geldi

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, çözüm süreciyle ilgili çarpıcı açıklamalarda bulundu. Eski başbakanlardan Necmettin Erbakan'ın 1996'da Kürt sorununun çözümü için PKK'ya üç mektup gönderdiğini belirten Bayık, örgütün o dönemde sınırdışına çekilmeyi masaya yatırdığını ifade etti. Bayık, çözüm girişimlerinin dış güçler tarafından engellendiğini, 28 Şubat müdahalesinin de bu girişimi engellemek için yapıldığını öne sürdü.

Mithat Sancar’ın Milliyet gazetesinde “Kongre Öncesi Kürtlerin Nabzı” başlığıyla yayımlanan özel dosyasında yayımlanan röportajda, silahlı güçlerin Türkiye dışına çıkması konusunda gerekenin yapıldığı anlatan Bayık, hükümetin ise söz verdiği adımları atmayarak güvenilirlik sorunu yaşattığını ileri sürdü. Bayık, söz verilen tarihlere takılıp kalmak yerine adımlar atıldığını görmenin her iki taraf için daha ikna edici olduğunu söyledi.

Mithat Sancar’ın Cemil Bayık ile yaptığı röportajın ikinci kısmı şöyle:

- Çözüm sürecinin Ortadoğu’daki gelişmelerden bağımsız olmadığını söylediniz. Türkiye’deki tartışmalara baktığınızda, bunun yeterince dikkate alındığını düşünüyor musunuz?

- Türkiye’de sürecin daha çok yüzeysel tartışıldığını söyleyebilirim. Oysa biz bu süreci stratejik nitelikte görüyoruz. Çözüm süreci, bizim için stratejik bir tercihtir.

- Somut olarak bununla ne kastediyorsunuz?

- Demek istediğimiz şu: Amacımız, Kürt sorununun demokratik siyasal yöntemle çözülmesidir. Bu süreci de bu çerçevede değerlendiriyoruz. Sürecin ilerlemesi ve başarılı olması için elimizden gelen her şeyi yapacağız. Ama bu sadece bize bağlı değil. Hükümetin de aynı anlayışla hareket etmesi lazım.

 

‘Pazarlık yok’

 

- Sizce süreç şimdi hangi aşamada?

- İmralı’da devlet heyetiyle yapılan görüşmelerde, sürecin üç aşamadan oluşacağı öngörüldü. Birinci aşama, Nevruz’dan 1 Haziran’a kadar olan dönemi kapsıyor. Burada daha çok bizim adım atmamız gerekiyordu. Bunlar da; ateşkes ilan etmek, esirleri bırakmak ve silahlı güçlerimizi sınır dışına çekmekti. Bunları tek taraflı olarak yapmaya başladık. Yani arada bir pazarlık, imza atma gibi bir şey yok.  Amaç çözüm için ortamın hazır hale gelmesini sağlamaktı.

 

‘Savaşı durdurduk’

 

- Geri çekilmenin ne zaman tamamlanacağı konusunda tartışmalar var, biliyorsunuz. 1 Haziran tarihi neyi işaret ediyor?

- İmralı’daki görüşmelerde mutabakata varılan husus şudur: 1 Haziran’da savaş durdurulmuş, çatışmalar bitirilmiş ve silahlı unsurlar geri çekilmeye başlamış olacak.

- Geri çekilmenin tamamlanması için bir tarih belirlendi mi?

- Silahlı güçlerimizi 1 Haziran’a kadar Türkiye’den tümüyle çekmemiz pratikte mümkün değil. Türkiye de bunu biliyor zaten. Biz bunu yazılı olarak da İmralı’ya ilettik ve geri çekilmenin sonbahardan önce tamamlanamayacağını açıkça belirttik. Burada uzlaşılan nokta savaşın durmasıdır, çatışmaların olmamasıdır, kanın akmamasıdır. Bu noktada mutabakat var. 1 Haziran, bunun tarihidir. İkinci aşama da tam bu noktada başlıyor.

- Bu aşamada yapılması gerekenler neler?

- Bu aşama daha çok, devletin ve hükümetin atacağı adımları kapsıyor. Yasal değişiklikler, yeni anayasa yapımı gibi şeyler. Yasal değişikliklerin amacı da,  yeni anayasanın önünü açmak, sonrasında Kürt sorununu anayasal çerçeveye oturtmak. Demokratikleşme reformlarıyla, bir bakıma yol temizliği gerçekleşecek. Bunun için de, ekimin ortalarına kadar bir süre öngörüldü. Devlet heyetiyle de konuşulan takvim böyleydi.

- Bir de eylül ve ekim gibi tarihlerden söz ediyorsunuz. Bu tarihlerin anlamı ne?

- Son olarak İmralı’daki görüşmelerde devlet heyetine bir mektup verildi. Mektup bize de iletildi. Bu mektupta sekiz komisyon öneriliyor. Parlamento açılır açılmaz, bu komisyonların kurulması ve çalışmaya başlaması isteniyor. Eğer bu olursa, ikinci aşama işlemeye devam eder ve sonunda üçüncü aşamaya geliriz. Bunun da 1 Eylül’e kadar yapılması lazım.

 

‘Bakan’ın açıklamaları önemli’

 

- Size bu konuda hükümetten bir cevap geldi mi?

- Dolaylı cevaplar var, basında yer alan açıklamalar var. Mesela Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in açıklamalarını önemli buluyoruz. Ama sonuçlarını da görmek istiyoruz.

- Böylesi derinliği olan süreçlerde tarihleri bu kadar öne çıkarmak, kesin tarihler telaffuz etmek sizce doğru mu?

- Biz olaya böyle bakmıyoruz zaten. Tarihler esnetilebilir. Önemli olan tarihler değil, tutumlardır. 1 Eylül derken, istediklerimizin hemen o gün gerçekleşmesini beklemiyoruz. Biz şunu anlamak istiyoruz: Hükümet bu yönde adım atmayı kabul ediyor mu, etmiyor mu?

Kabul ettiğini açıklasa, bunlar için süreler uzayabilir, birkaç ay da sarkabilir. Mesela “Demokratikleşme paketini hemen çıkaramıyoruz, çeşitli engeller var, ulusal ve uluslararası güçler var. Ama şu zamana kadar şu adımları atacağız, diğerlerini de sonra yapacağız” deseler, bunu anlarız. Biz diyoruz ki, bir takvim belirlensin, biz de önümüzü görelim. O zaman süreç daha sağlıklı işler.

Bu yapılmadığı takdirde, ortada bir oyalama taktiği olduğunu düşünürüz elbette. Bize şimdiye kadar hiç güven vermediler. Şimdi bir takvim belirlensin, bunu kabul ederiz. Ama oyalamayı kabul etmemiz mümkün değil.

 

‘Süreçte sıkıntı yaşanır’

 

- 1 Eylül’e kadar bunlar yapılmasa, tavrınız ne olacak?

- Bunlar yapılmadığı takdirde, süreçte ciddi sıkıntılar yaşanır, tıkanma ihtimali ortaya çıkar. Tıkanma derken, sürecin durabileceğini kast ediyorum.

- Stratejik nitelik taşıyan bir süreçte, bu sıkıntıların aşılmasının da yolları vardır herhalde, değil mi?

- Biz bu aşamaya kadar üzerimize düşeni fazlasıyla yaptığımıza inanıyoruz. Ama süreç, sadece bizim çabamızla yürüyemez. Açık söyleyeyim: Süreç şu an sıkıntıya girmiş durumda, tıkanma ihtimali de ortaya çıkabilir. Ama bunları aşmanın yolları vardır elbette. Öncelikle hükümetin adımlar atması lazım. Ayrıca Türkiye’deki demokrasi güçlerine de önemli görevler düşüyor, onların da daha fazla devreye girmesi gerekir.

- Tıkanmayı gündeme getirdiğinizde, bunun şantaj olarak anlaşılması gibi bir risk yok mu?

- Biz siyasette tehdit ve şantajı asla tasvip etmiyoruz. Bizim yaptığımız şey, tehlikelere dikkat çekmek, sorumlulukları hatırlatmaktır. Tıkanma ciddi tehlikeler yaratır. Biz bunu kesinlikle istemiyoruz. Ama sürecin, bizim tek taraflı adımlarımızla ancak bir yere kadar işleyebileceğinin de bilinmesini istiyoruz. Türkiye’de daha önce de çözüm imkânları çıktı, ama bunlar değerlendirilemedi. Sonrasında neler yaşandığını hepimiz biliyoruz.

Aynı şeylerin yeniden yaşanmaması için gerekli gördüğümüz uyarıları yapmayı bir görev sorumluluk olarak algılıyoruz.

 

Erbakan bize üç mektup gönderdi

 

- Geçmişteki çözüm girişimlerinden en ciddi olanı sizce hangisiydi ve neden sonuca ulaşamadı?

- Bundan önce iki kere geri çekilme kararı aldık. İlki, Erbakan iktidara geldiğinde, yani 1996’da oldu. Erbakan, Kürt meselesi çözülmeden Türkiye’nin ilerleyemeyeceğini ve çok önemli sorunlarla karşılaşacağını çok iyi görmüş ve kavramıştı. Bu meselenin mutlaka çözülmesi gerektiğine inanıyordu. Ama bir yandan da korkuyordu. Çünkü o güne kadar kim Kürt sorununu çözmek istediyse, bunu hayatıyla ödemişti. Erbakan, mutlaka bir şeyler yapmak istiyordu.

 

‘Sabote ettiler’

 

- Bu kadarı biliniyor. Daha fazla ayrıntı vermeniz mümkün mü?

- Erbakan, Suriye devleti üzerinden üç tane mektup gönderdi. Biz de, aynı şekilde Suriye devleti üzerinden Erbakan’a cevaben mektup gönderdik. Bu girişimi çeşitli güçler fark ettiler ve engellemek için harekete geçtiler. 1996’da 6 Mayıs’ta Şam’da Öcalan’ı imha etmek için patlatılan o büyük bombanın esas nedeni buydu. Süreci sabote etmek, savaşı daha da derinleştirmek, amaç buydu.

- 28 Şubat’ın bir nedeni de bu muydu?

- Elbette, bir nedeni değil, esas nedeni buydu. Burada birçok güç var. Bizim mücadelemiz üzerinden siyaset yapan, bundan çıkar elde etmek isteyen birçok güç var. Bunlar önlemek istediler çözüm girişimini. O zaman şunu tartıştık. Madem Erbakan sorunu çözmek istiyor, bu çok önemli. O zaman, silahlı güçlerimizi Türkiye sınırlarının dışına çıkarmayı çok ciddi olarak tartıştık. Böylece Erbakan’ın eli güçlenebilir, daha cesur adımlar atabilir, diye düşündük. Ama ne uluslararası alanda çözümden yana güçler vardı, ne de Türkiye toplumunda. Bu şartlarda bizim tek yanlı bir şekilde mesafe almamız mümkün görünmedi bize. Geri çekilme kararını bu nedenle uygulayamadık.

 

‘Bugünkü koşullar farklı’

 

- İkincisi 1999’dakiydi, değil mi?

- Evet, ama oradakinin amacı başkaydı. Orada geri çekilme kararı, esas olarak hareketin ayakta kalabilmesi için alınmıştı.

Bugün şartlar çok farklı, amaç da çok farklı. Şimdiki süreçte çözüm esastır. Geri çekilmenin nedeni de budur. Biz sorunu demokratik siyasal yöntemle çözmek istiyoruz. Bugüne kadar değişik dönemlerde çeşitli yöntemler denedik, projeler sunduk. Bunları bizim zayıflığımıza yordular. Oysa biz ne zayıftık, ne de bunları zayıflığımızdan dolayı yapıyoruz. Biz çözüm istiyoruz ve bunda ısrarlıyız. İç ve dış koşullar çözüm için her zamankinden daha elverişli.

Bakın, geçmişteki çözüm girişimlerinin önündeki en büyük engel özel savaş rejimi ve Ergenekon yapılanmasıydı. Bu yapının en önemli hamlesi, Şubat 2008’deki “Zap Operasyonu”, yani bize karşı geliştirilen kara harekâtıydı. Bu operasyon başarılı olsaydı, AKP’yi de yok edeceklerdi. Operasyonu boşa çıkarmamız, hem savaş politikalarının geçersizliğini tescil etti, hem de Ergenekon’un tasfiye edilmesini mümkün kıldı. Bu da, barış sürecine kadar gelen yolu açan en önemli gelişmelerden biridir. Geçmişte içeride çözümün önünde duran en önemli engel, bugün yok. Ortadoğu’daki durum da, çözümü acil hale getiriyor. Suriye’deki gelişmelerden dolayı ABD de, süreci desteklemeye yakın duruyor.

Çözüm için çok önemli bir fırsat yakalamış bulunuyoruz ve önümüzde büyük bir imkân var. Bunu değerlendirmek için herkes üzerine düşeni yapmalı.