TBMM Başkanı Cemil Çiçek, İmralı’dan gönderdiği son mektubunda çözüm sürecinde parlamentonun devreye girmesini isteyen Abdullah Öcalan’ın bu çağrısının muhatabının hükümet olduğunu söyledi. Çiçek, “Muhatap hükümettir. Meclis muhatap değil” dedi.
Milliyet gazetesinden Önder Yılmaz’a konuşan Çiçek, “Akil Adamlar Komisyonu deniyor, Meclis bünyesinde, Meclis kararıyla böyle bir komisyon oluşturulabilir mi?” sorusuna, “Mevzuat hazretlerine sormak lazım” karşılığını verdi. TBMM İçtüzüğü’ne göre ihtisas komisyonları, araştırma komisyonları ve siyasi partilerin mutabakatlarıyla uzlaşma komisyonu kurulabileceğini vurgulayan Çiçek, akil adımlar komisyonun bu yöntemlerle kurulmasının gerçekçi olmadığını kaydetti.
Çiçek, dışarıda Akil Adamlar Komisyonu kurulmasına ilişkin yetki verilmesi için Meclis’ten kanun çıkarılmasına ilişkin soruya “Meclis’in dışında kurulacaksa onun muhatabı Meclis değil. Kanun ayrı bir olay. O gelir, o zaman da biz ilgili komisyona sevk ederiz. Şu ana kadar bildiğimiz böyle bir komisyon yok. Bu ilk olur” karşılığını verdi.
Çiçek, “Kanun dışında Akil Adamlar Komisyonu için Meclis Kararı alınabilir mi?” sorusunu ise şöyle yanıtladı:
“Meclis karar alır. Ne gibi mesela? Türkiye dışına asker gönderilmesiyle ilgili Meclis kararıdır. Ancak isteyen de hükümettir. Dolayısıyla bu sürecin birinci derecede muhatabı hükümettir. Ben yürürlükte mevzuata baktığımda bunun bu safhada mümkün olmadığını söylüyorum. Onun için hükümet zaman içinde yasaya ihtiyaç duyarsa onu da getirir.”
Çiçek, CHP’nin sürece ilişkin bilgilendirilmeme şikayetine ilişkin olarak da şu değerlendirmede bulundu:
“Meclis’te bilgilenmek için; genel görüşme, gensoru, yazılı ve sözlü soru önergeleri ile gündem konuşmasına hükümetin yanıt vermesi mekanizmaları vardır. Bunun dışında medeni, insani, siyasi ilişkiler çerçevesinde siyaseten yazılı olmayan içtüzükte olmayan sorumlulukları çerçevesinde bilgi talip ediliyor demektir. Bunun da çok yöntemi bulunabilir. Telefonla, heyetlerle karşılıklı ziyaretler olur, temas noktaları olabilir. İlle de şöyle olacak diye bir şey yok. Geçmiş uygulamalarda bu temaslar kurulmuştur. Bu süreçle ilgili olarak şahsen bu saat başı, hava raporu gibi her gün her vesileyle konuşulacak, herkesin gözü önünde sürdürülecek bir konu da değil. İRA ve ETA görüşmelerinde bir saat sonra açıklama yapılmadı. Belli noktaya gelindiğinde halka açıklandı. Her önüne gelen konuşursa vatandaş ‘ne oluyoruz’ diye başka endişeye kapılıyor. Bilmesi gerekenler elbette bilecektir.”
Çiçek, sürecin sağlıklı ve gerçekçi gitmesi gerektiğini belirtirken, “Öyle bir hava estiriliyor ki üç gün beş gün sonra bu iş bitiyor. Yozgat’ta bir atasözü vardır ‘büyük iş hiçbir zaman küçük olmaz’ diye. Büyük iş büyük iştir. Onun için olabildiğinde gerçekçi olmak lazım” dedi. Sürecin provokasyona açık olduğunu, AB başta olmak üzere birçok çevreden gelen olumlu mesajlara iyimser bakmadığını belirten Çiçek, “Gaza gelmem diyorsunuz öyle mi?” sorusunu “Elbette, elbette gelmememiz lazım” diye yanıtladı.
Türkiye’nin yaşadığı sürecin Ortadoğu ile ilişkili olduğuna vurgu yapan Çiçek, şunları kaydetti: “Demek ki, bu sürecin Ortadoğu ile bağlantısının kabul edilmesi gerekir. Ortadoğu’da çok önemli siyasi gelişmeler var nereye gideceğini kestirmek kolay değil. Günümüz dünyasının da ülkeler bitişik nizam konutlar gibidir. Tamam ben kendi evimin içindeki izolasyonu yaptım, gürültüyü patırtıyı kestim ama yandaki görüntüyü patırtıyı da görmemezlikten gelemeyiz. O bizi rahatsız eder.”
Çiçek, Türkiye’den çıkan teröristlerin ne yapacağına ilişkin konuda, “Türkiye dışına çıkanlar ne yapacak? O konunun iyi izlenmesi lazım. Ben o kadarını söyleyeyim. Bir örgüt eylem yapmadığı zaman uzun süre ayakta kalamaz. Örgüt olmaktan çıkar. Çünkü bu insanların işi bu, adam öldürmek, sabotaj yapmak, bunlar piknik yapmaya dağa çıkmıyor ki, belki çatal kaşık bilmiyor ama silah biliyor, bomba koymayı biliyor, adam öldürmeyi biliyor, buna göre yetişiyor. Bir ay iki ay eylemsiz; ne yapacak ondan sonra? Bunların süratle dağıtılması gerekiyor. Bunlar ayrı bir planlamadır” dedi. Çiçek, “Nihai hedef olarak Kandil’in dağıtılması mı lazım?” sorusuna ise, “Tabiatıyla, yani bu zaten aşama aşama olacak. Bu süreci götürenler ‘yarın sabah’ bitecek demiyor” karşılığını verdi. Çiçek, Diyarbakır’daki Nevruz mitingini ve Türk Bayrağı asılmamasını ise şu sözlerle değerlendirdi:
“Türkiye’den barışın ve kardeşliğin sembolü simgesi Türk Bayrağı’dır. Her şeyi ince ince hesap edenlerin, orada bayrak meselesini hesap etmemeleri kamuoyunda şüphe meydana getirmiştir. Çok ayıptır, yanlıştır, asla kabul edilemez. Her şeyi ince ince hesap edenler, o gün kürsüye çıkarken hangi kıyafeti giyeceğini kimin önce kimin sonra konuşacağını, neyin nerede alkışlanacağını hesap edenler, eğer bu toplumun bütünüyle kucaklaşma arzu ediliyor ise bunun sembollerinden, en önemli samimiyet testlerinden bir tanesi Türk Bayrağı’nın orada bulundurmalıydı. Kaldı ki son zamanlarda BDP’nin kongrelerinde Türk bayrağı asılıyor. Böylesine önemli bir günde bayrağın asılmamış olması, unutulmakla, yok efendim resmi gün olmadığı içinle açıklanamaz. Başka zaman örgüt bayrağı ile dolaşıyorsun, örgütün resmi günü müdür o? Onun için bakın bu hamurun daha çok su alacağını gösteriyor, provokasyona da açık. Bakın ilk günden bu hoş olmamıştır, doğru olmamıştır.”
Çiçek, “Silahlı teröristlerin çekilmesine mevcut mevzuatta kolluğun müdahale etmesi gerekiyor. Yeni bir kanun gerekiyor mu bu konuda?” sorusuna, “Şimdi teorik olarak bazı şeyleri söyleyeceğim ben ama neticede işin hukuki boyutunda doğrudan bu işle sorumlu olan makamlar var, onların taktirleridir. Mahalli savcılıklardır, bu işle alakalı olanlardır. Ama belli ki bu süreç normal mantıkla normal yol ve yöntemlerle gidemez. Bunun bir şekli yürütenler tarafından bulunur” yanıtını verdi.
Bu süreçte soğukkanlı davranılması gerektiğini belirten Çiçek, “Soğukkanlılıkla, bazen bağrımıza taş basarak süreci götürmek gerekiyor. Olup bitenleri normal bir atmosferle, hissiyatla değerlendirmek fevkalade zor. Bazen yüreğiniz kan ağlayacak, bazen acılarınız tepenize vuracak, bazen sinirleriniz gerilecek. Sonuçta da bunu kim çözecek biz çözeceğiz” dedi.
Terör süreci, Irak, Suriye ve İran’daki gelişmelere dikkat çeken Çiçek, “Kim kiminle beraber, kimin eli kimin cebinde... ‘Bu dünyanın meselesi’ deniyor. Dünyanın umurunda mı? Herkes kendi çıkarında. Şehirler bombalanıyor kimsenin umurunda değil. Herkes insan hakları hukukun üstünlüğü edebiyatını, sahtekârlığını yapmaya devam ediyor. Çok sahtekâr dünyada yaşıyoruz. En büyük sahtekarlığı yapanlar da en büyük uluslararası güçlerdir. Silahı, eğitimi veren bunlar” diye konuştu.
Sürecin olumlu gitmesini istemeyen başta dış çevreler olmak üzere bir alay unsur bulunduğunu dile getiren Çiçek, “Yarın nitekim provokasyonların olabileceğini herkes kabul ediyor. Dünyanın en zor işi yapılıyor şu an. Zor kelimesi bile bunu ifade etmeye yetmez.” dedi.
Çiçek, bazı uluslararası güçlerin Türkiye’ye karşı her zaman bir terör örgütünü kullandığını savunarak şunları kaydetti:
“Ben şunu gördüm. Bir bela biterken öbür belayı devreye sokuyorlar zaten. Önce ASALA ile bu işe girdiler. Sonra bu işi teşvik edenler ‘ASALA görevini yaptı’ dediler, bu işi PKK’ya devrettiler. PKK’nın ilk eylem koyduğu tarih -bu benim teorimdir- Türkiye’de Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı İdaresi’nin kurulduğu yıldır. Çünkü Türkiye Atatürk Barajı’na GAP projesine dışarıdan kredi bulamadı. Turgut Bey de bulamadı bunca popülaritesine rağmen. Aynı sıkıntıyı Ilısu barajında da Türkiye yaşadı. Kredi vermeyerek başka türlü şeylerle engelleyenler, bu defa örgütü Türkiye’nin başına bela ettiler. Şimdi kısmen iyimser bir hava var. Belli ki bu süreç içinde -provokatif olanlar dışında- eylemlerde azalma olacaktır. Ama hemen başka örgütü devreye soktular. DHKP-C elbette. Bunlara birileri talimat veriyor. Bu talimatların nereden verildiğini de aşağı yukarı insanlar bilir. Bu örgütün geçmişte Suriye üzerinden Güney Kıbrıs’a oradan Avrupa’ya geçtiği bilinir. Yani Avrupa bizim Terör örgütü dediğimizi uzun süre bir hayır kurumu gibi kabul edip himaye göstermişlerdir. Şimdide göstermediklerini söyleyemem. Amerikan Elçiliği’ne bomba koyanın da, Ak Parti ve Adalet Bakanlığı’na bomba koyanların da nerelerden eğitilip geldiği belli. Demek ki, PKK eylemlerinde bir azalma olmakla beraber hemen bunu devreye soktular. Başkalarını da sokabilirler. Devlet bunun farkındadır.”
Yeni anayasa konusunda milletin ümidinin boşa çıkarılmaması gerektiğini belirten Çiçek, Lozan Anlaşması’na vurgu yaparak “7 düvele karşı Lozan gibi bir anlaşmayı 6 ayda yapan bir siyasi irade anayasaya gibi bir konuyu 1,5 - 2 sene ucu açık götüremez. Mazeret terazisinin tartamayacağı hiçbir günah yoktur. Bunu bir şekilde bitirmek bizim boynumuzun borcudur” dedi. Çiçek, “Çözüm sürece yeni anayasa çalışmalarını etkiler mi?” sorusuna ise, “Bu süreç etkilemez. Bence bu süreçle anayasayı ilişkilendirmek de olumsuz tesir eder. Bu süreç olmasaydı yeni bir anayasa yapmayacak mıydık? Süreçli ille de bağlantılı deniliyorsa, sürecin başlaması yeni bir olay. Biz anayasa çalışmalarına 19 Ekim 2011’de başladık. Partilerin taahhüdü ise 12 Haziran seçimlerinden evvel” karşılığını verdi.