Hasan Kanbolat ORSAM Başkanı
Mart 2011’de başlayan Suriye içsavaşı üçüncü yılına girmek üzere. Suriye içsavaşında 100.000’den fazla insan hayatını kaybetti. 3 milyon civarı kişi ülkeyi terk etti. 7 milyon kişi de ülke içinde yer değiştirmek zorunda kaldı. Ülkenin ekonomik değerleri Somali düzeyine indi. Alt yapı ve tarihi doku yok oldu. Fiili parçalanma başladı. Bu kötü manzaraya rağmen Şam hükümeti Suriye’nin tamamında devlet otoritesini korumaya devam ediyor.
Suriye lirası (pound’u) içsavaşa rağmen Suriye’nin tamamında kullanılıyor ve son bir yıldır giderek değer kazanıyor. Bankalar çalışıyor. Muhaliflerin elinde olan bölgelerde bile devlet memurlarının ve emeklilerin maaşları valizlerle getirilip güvenli evlerde ödeniyor. Suriye’de İsrail ve Batı dünyasının içsavaştan bile daha fazla önemsediği konu kimyasal silahlardı. Kimyasal silahların kontrolsüz grupların eline geçerek kaybolması ihtimali üzerine duruluyordu. Şam, usta bir manevra ile Suriye’deki kimyasal silahların imhasına ilişkin sürece izin vererek İsrail ve Batı dünyasının korkusunu giderdi. Suriye’ye yönelik muhtemel hava harekatını önledi. Böylece Şam hükümeti muhaliflere yönelik hava hakimiyetini mutlak biçimde devam ettiriyor. Muhalifler ise çok parçalı olmaya devam ediyor. Muhalifler arasında Selefiler ideolojik, siyasi ve askeri üstünlüğü ele geçirmiş durumda. Batı dünyasının önceliğinden Suriye’de savaşın bitmesi, herhangi bir tarafın kazanması ve savaş sonrası Suriye’nin siyasi yapısının nasıl olacağı çıkmış durumda. Öncelik savaşın Batı dünyası için oluşturduğu tehditler üzerine. Yani ABD ve AB ülkelerinin Müslüman vatandaşlarının Suriye’de savaştıktan sonra ülkelerine dönünce ne olacağı sorusu ana gündem maddesi.
Bu koşullarda 2014 yılında Suriye’de devlet başkanlığı seçiminin yapılması ve savaşı kazanan muzaffer komutan olarak tarihe geçmeye niyetli Beşar Esad’ın yeniden aday olması bekleniyor. Özgüvenini koruyan Beşar hükümeti Suriye’de siyasi çözümün Şam’ın askeri zaferi ile sağlanacağına inanıyor.
Cenevre 2 konferansının İran’ın da davet edildiği açılışı Montreux’de 22 Ocak’ta BM Genel Sekreteri Ban Ki-mun’un başkanlığında 40 ülkenin katılımıyla yapılacak. 24 Ocak’ta Cenevre’de sürecek olan konferans BM ve Arap Birliği'nin Suriye Özel Temsilcisi El-Ahdar el-İbrahimi’nin arabuluculuğunda Suriye hükümeti ve muhalefetinden temsilcilerin asıl görüşmelerinin yapılması bekleniyor.
Cenevre 2’den kimsenin çözüm beklentisi yok. Cenevre 2’nin Suriye’deki çatışmaları sona erdirmesi, geçiş hükümetinin zeminini hazırlaması beklenmiyor. Suriye konusunda siyasi çözüm için tarafların kabul ettiği başka bir siyasi mekanizma da yok. Cenevre bir süreç olarak görülüyor ve devamının geleceğine kesin gözüyle bakılıyor. Bu nedenle Cenevre 2’de siyasi çözüme yönelik somut küçük adımların atılması bekleniyor ve adımlar atılmaya başlandı bile. Suriye’de siyasi çözümün ilk aşaması kısmi ateşkesin sağlanması olarak görülüyor. Nitekim, Beşar yönetimi ülkenin ikinci büyük kenti Halep’te ateşkes ilan edilmesi için bir plan sundu. Esir takasına hazır olduğunu açıkladı. Siyasi çözümün ikinci aşaması olarak büyük güçlerin kendilerine yakın ülkelere, ülkelerinde kontrol ettikleri siyasi ve silahlı gruplara siyasi baskı yapması isteniyor. Bu çerçevede ABD ve Türkiye’nin baskıları ile Suriye Ulusal Koalisyonu İstanbul toplantısında Cenevre 2’ye katılma kararı almasına rağmen konferansa İran’ın da davet edilmesi üzerine katılma kararını 20 Ocak’ta askıya aldığını açıkladı. Türkiye’den Suudi Arabistan kontrolüne doğru kaymış olan Suriye Ulusal Koalisyonu’nun sahada ağırlığının kalmadığını, temsil edilmediğini ve sahayı kontrol etmeye gücü olmadığını hatırlamakta fayda var. Özgür Suriye Ordusu’nun tasfiyesi üzerine son bir yıldır Suriye içinde Sünni muhalefetin ana omurgasını oluşturmaya başlayan Selefi gruplar (El Nusra Cephesi, Irak ve Şam İslam Devleti, İslami Cephe) Cenevre 2’ye katılmayacaklarını zaten açıklamışlardı. Selefi grupların ana finansörü olan Suudi Arabistan’ın da ikna edilmesi oldukça zor görünüyor.
Cenevre 2’nin Sünni muhalefetin yeterince temsil edilemediği ve Şam’ın Cenevre 1’e göre daha fazla özgüven içinde olduğu bir şekilde başlayacağını söyleyebiliriz.