Ceylan'ın ölümüyle ciğerleri parçalanan aile, üç karakol ortasında yaşanan patlamayı anlattı.(Leman, havan atışında hayatını kaybeden küçük Ceylan'ı kapağına taşıdı)Ceylan'ın dosyasına gizlilik kararı alındı!Anne Saliha, entarisinin içinden, yırtılmış toprağa belenmiş bir külot çıkarıp, “Ceylanke parçe parçe!” diyor. Bu, Tapantepe Karakolu’dan atıldığı ileri sürülen bir mermiyle parçalanarak yaşamını yitiren 14 yaşındaki Ceylan Önkol’un iç çamaşırı. Ceylan’ın, anasına, hayvanlarını otlatmaya gitmeden evvelki son sözü, “Makarna pişir de, dönünce yiyeyim” olmuş. Sonra keskin bir hırıltı, sonra bir patlama sesi...“Ceylanke, parçe parçe!” Bu Zazaca figanı, Türkçe’ye çevirmeye gerek var mı? Peki; üç karakolun ortasında Ceylan’ın kör bir ateşle vurulmasının, cesedin altı saat toprakta ve ceset parçalarının dallarda kalmış olmasının ‘Türkçesi’ nedir? “Can güvenliğimiz yok” diyen savcının gelmeyişi; Saliha Önkol’un, kızının parçalarını eteğine toplayarak karakola taşıması ve otopsinin karakolda yapılması hangi ‘dile’ çevrilebilir?Diyarbakır-Bingöl sınırı... Tam bu sınırdaki tepeye kurulu Tapantepe Komando Taburu’nun solundaki yol, Lice’ye bağlı Şenlik Köyü’nün Hambaz mezrasına varıyor. Mezranın üç bir yanı jandarmayla çevrili: Hamlaz’la, görüş mesafesindeki taburun arası kuş uçuşu 3 kilometre. Taburun önünde ve çevresinde panzer, ağır silahlar ve korunaklı gözetleme kuleleri var. Mezradan taburun mevzileri görünüyor. Radikal gazetesinin haberine göre, Ceylan’ın ailesi, bazen bu mezrada ya da birkaç kilometre ilerideki Bingöl’ün Genç ilçesine bağlı Yayla Köyü’nde (Tavus) yaşıyor. Yayla’ya gitmek için Tapantepe Komando Taburu’nun yanındaki yoldan devam etmek gerekiyor. Güzergâh üzerinde Abalı ve Yayla jandarma karakolları var. Sıkı güvenlik önlemlerinin yanı sıra çevirme de yapılıyor. Abalı Karakolu, mezraya 7-8 kilometre görüş mesafesinde. Bölge, askeri literatürde, ‘teröre müzahir’ (Arka alan) diye geçiyor.Ceylan 1993’te köylerinin boşaltılmasından iki yıl sonra doğmuş. Bir gece helikopterlerle gelen askerler köyü ateşe vermiş. Ceylan’ın ağabeyi Sedat, o gün kekeme kalmış. Sonrası zorunlu göç. Ceylan Diyarbakır’da doğmuş. Önkol Ailesi, 2000 yılında Köye Dönüş Projesi’yle Yayla’ya ve Hambaz’a dönmüş.Hayvancılıkla geçen dokuz yılın ardından 28 Eylül sabahına her zamanki gibi uyandılar. Altıya geçen Ceylan, ev işleri yüzünden okula gitmedi. Ertesi gün ders başı yapacaktı. Saat 11.30 olmuştu. Eve 200 metre uzaklıktaki arazide otlayan hayvanları çevirmek o gün Ceylan’a kaldı. Evden çıkarken annesine “Makarna pişir de, dönünce yiyeyim” dedi. Çıktıktan 5-10 dakika sonraydı. Anne Saliha, garip bir ses duydu:
“Bir uğultu duydum. Ağabeylerine seslendim. Hele gidin bakın, bu bomba nereye düştü?”Ağabey Rıfat, çatıya çıktı. O da önce hırıltı, ardında patlama sesi duymuştu: “Dama çıktım. Birkaç komşumuz vardı. Seslendim: Patlama nerde oldu? ‘Bir duman çıktı’ dediler. Hayvanların olduğu yerde koştum. Anam ve kardeşim de arkamdan geldiler. Seslendim kız kardeşime: ‘Ceylan, ceylan!’ Ses çıkmıyor. Baktım, parçalanmış; bağırsakları bir yanda. Üstümü çıkarıp üstüne attım. Dedim ‘Ana, kardeşimin ölüsünü görme!”
Annesi oğlunu dinlememişti:“Rıfat’ dedim, ‘Bırak ben anayım, ben de göreyim. Açtım örtüyü. Bağırsakları ve ciğerleri yerdeydi. Kendi ellerimle ciğerlerini topladım. Eteğime koydum ciğer parçalarını.”Rıfat Önkol’un anlatımına göre Şenlik Köyü muhtarı Lice Başsavcılığı’na ulaştı. Muhtar ve savcı Mustafa Kamil Çolak, Abalı Jandarma Karakolu’na gitti. Çolak, karakolda, “Can güvenliğim yok” diye mezraya gitmedi. Savcı, köy imamına ve bir köylüye bir fotoğraf makinesi ve kamera vererek, olay yerini kayda almalarını istedi. Sonra da cesedin karakola getirilmesini emretti. İmam ve köylü gelip fotoğraf çekti, olay yerini görüntüledi. Altı saat sonra cesedi karakola taşımak aileye düştü.Rıfat Önkol’un iddiasına göre otopsi yarı açık kulübede savcı denetiminde bir doktor, hastane temizlikçisi ve adliye görevlisiyle yapıldı: “Savcı orada bize tepki gösteriyor, ‘Yalan söylemeyin, terör olayıdır’ diyordu.” Ceylan, o gün defnedildi. İddiaya göre savcı Çorak, üç gün sonra otopsiye geldi. Ertesi gün de Diyarbakır Barosu, Tabipler Odası, İHD ve Mazlum-Der inceleme yaptı. İzlenimlerin dönüştürüldüğü rapora göre, inceleme yaptıkları gün Ceylan’ın iç organları ve elbiseleri, yanmış şekilde 150 metrekarelik alana yayılmıştı.Diyarbakır İHD Şube Başkanı ve Avukat Serdar Çelebi’ye göre, mayın olsaydı, yerde çukur olur, Ceylan’ın ayakları parçalanırdı. Bir çukur oluşmadığı gibi, ayaklarında şarapnel parçaları yoktu. Ceylan bir patlayıcıyla oynamış olsaydı, elleri ve yüzü parçalanırdı. Ki, böyle bir tesir de bulunmuyordu. Çelebi, uzaktan ateş edildiği kuşkusu üzerinde duruyor. Kanıtların toplanmamış olmasına değinen Çelebi, soruşturmadan da endişeli.Eldeki ‘delil’‘Kanıtlar’ arasında olması gerekip toplanmayan o elbise parçalarından biri de, anne Saliha’nın göğsünde sakladığı iç çamaşırı. Anası Saliha, “Kızımın suçu neydi? “Niye bize sahiplenen olmadı? Niye bizim acımızı kimse paylaşmadı. Biz ikinci sının vatandaş mıyız?” diye soruyor. Oğlu Rıfat, taziye için bile gelinmediğini anlatıyor: “Devlet örtbas etmesin. Kürt kızı olduğu için mi değeri yoktur?”Rıfat ve anası, kırık bir Türkçe ile figan ederken, çocuklar damlara üşüşüyor. Mevcudu 23’e düşen köy okulunun geri kalanı, onlar. Öğretmen ve Ceylan’ın amcasının oğlu Vahap Önkol, şimdi onları düşünüyor: “Çocukların psikolojisi bozuldu. Geçen bir öğrencim diyor ki, ‘Ceylan gibi dağda kalmak istemiyorum.”