Hürriyet yazarı Noyan Doğan, Türkiye ekonomisine 300 milyar lira değerindeki 2 bin tonluk vatandaşın 'yastık altı'ndaki altının kazandırılması için Hazine Müsteşarlığı tarafından 2 ila 6 Ekim'de ilk kez başlatılacak olan altın tahvilini ve altına dayalı kira sertifikası ihracını açıkladı.
Noyan Doğan'ın "Çeyrek altın getir çeyrek altın götür!" başlığıyla yayımlanan (21 Eylül 2017) yazısı şöyle:
Hazine, 2-6 Ekim’de, ilk kez, altın tahvili ve altına dayalı kira sertifikası ihracı yapacak.
Böylece yastık altında tutulan ve tahmini 300 milyar lira değerinden 2 bin tonluk altın ekonomiye kazandırılacak. Konunun detaylarını da geçtiğimiz günlerde Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek açıkladı. En basit şekliyle özetleyeyim:
2-6 Ekim tarihlerinde vatandaş, yastık altındaki altınını Ziraat Bankası şubelerine götürecek. Şubelerdeki eksperler, vatandaşın getirdiği altının değerini belirleyecek. Altın karşılığında vatandaşa tahvil verilecek. Faize duyarlı olanlara ise altına dayalı kira sertifikası verilecek. Belli dönemlerde vatandaşa, altını karşılığında, ek getiri sağlanacak. Bu getiriler de yine vatandaşın Ziraat Bankası’ndan açacağı hesaba, Hazine tarafından yatırılacak. İstenirse, vadesi gelmeden, tahviller paraya çevrilebilecek. Nasıl mı? Eldeki altın tahvili Ziraat Bankası’na satılacak, karşılığında da vatandaş parasını alacak. Hatta sattığı tarihte, ek bir getiri varsa; o da hesaba yatacak. Yok, tahvilin vadesinin dolması beklenirse, teslim edilen kadar altın (külçe de olabilir, Darphane’nin bastığı çeyrek altın da) yine vatandaşa iade edilecek. Böylece süre içinde hem getiri elde edilmiş olacak hem de altın değer kaybetmeden sahibine iade edilecek. Bu durum ne sağlayacak? Birincisi, yastık altındaki altın devlet güvencesinde saklanacak. İkincisi, devlet güvencesinde değerlenecek. Üçüncüsü, devlet güvencesinde ek getiri sağlanacak. Mehmet Şimşek, 2-6 Ekim’deki altın tahvili ihracı ile ilgili sloganı da açıkladı; “Çeyrek getir, çeyrek götür”.
Gelelim, kritik soruya; bu uygulama, yastık altındaki altını gün yüzüne çıkartır mı? Daha doğrusu vatandaş, sakladığı altını tahvile çevirir mi? Birlikte analiz yapalım. Yakın geçmişte de yastık altındaki altını çıkartmak için bankalar, ‘altın günleri’ adı altında kampanyalar düzenleyip, altın mevduat hesapları açmaya çalıştılar ki, halen de bankaların bu uygulamaları devam ediyor. Sonuç ortada; 5 yılda ekonomiye hepi topu 60 ton altın kazandırıldı. Şimdi diyeceksiniz ki, ‘o iş başka, bu iş başka, yeni uygulamada tahvil verilecek’. İşte, sorun da bu; tahvil falan dediniz mi, sokaktaki vatandaşın kafası karışıyor.
İşin aslı, ‘yastık altındaki altın ekonomiye kazandırılabilir mi?’ sorusundan önce, ‘vatandaş tasarruf ederken neden altını tercih ediyor ve daha da önemlisi neden yastık altında tutuyor?’ sorusunun cevabı aranmalı. Daha açık bir anlatımla, altın tahvili ve kira sertifikasının ne olduğu, faydaları halka iyi anlatılırsa -tabi, finansal cümlelerle falan değil- uygulama başarılı olur, yastık altındaki altının bir kısmı gün yüzüne çıkıp, ekonomiye kazandırılır. Çünkü Mehmet Şimşek’in hem açıklamalarından hem de ‘yastık altı altını ekonomiye kazandırmak için maliyete katlanacağız’ söyleminden anlaşılan o ki, bu uygulama ile altın değer kaybetse de vatandaşa bir getiri (henüz getiri oranı netleşmedi) sağlanacak. İşte bu, halka iyi anlatılmalı.