Ceza hukukçusu Prof. Dr. Ümit Kocasakal, 38 bini aşkın insanın yaşamını yitirdiği Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından yaşanan süreci değerlendirdi. Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın hukuki ve siyasi sorumluluktan sıyrılmak için depremi, “kader planı” diye nitelendirmesinin umut kırıcı olduğunu vurgulayan Kocasakal, “O zaman karar almaya, OHAL ilan etmeye ne gerek var?” diye sordu. Kocasakal, imar barışı üzerinden iktidara eleştirilerde bulunarak, “Zaten bu süreçte çok öne çıkan AFAD ve Kızılay gibi kurumların liyakatten ve bilimsellikten uzak yapılanması düğmenin baştan yanlış iliklenmesi olunca zaten sonrakilerin doğru olması şansı kalmıyor!” dedi. Kocasakal, "Artık öyle gereksiz boyutta betona yardım, Kanal İstanbul gibi bir takım fanteziler bence bitmiştir artık" ifadesini kullandı.
Sözcü yazarı Ruhat Mengi’ye konuşan Kocasakal, şunları kaydetti:
“Burada şu önemli; deprem şiddetli ve yıkıcıydı, tamam ama bu yıkıcılık tek başına ve otomatik olarak bu süreçteki yanlışlıkları, kusurları, ahlaki ve hukuki sorumlulukları ortadan kaldıramaz. Bakın, 99 depreminin yıkıcı sonuçlarını yaşadık ve bundan sonra da bilim adamlarının açık uyarıları var. Bırakın onu AFAD'ın kendisinin Kahramanmaraş'ta olası bir deprem üzerine yaptığı tatbikat ve planlama var. Yirmi yıldır ülkeyi yönetirken sürekli olarak ‘eserleriyle’ övünen bir iktidar var. Şimdi eğer siz o eserlerle övünüyorsanız o zaman eksik, hatalı, kusurlu birtakım fiilleriniz sonucunda ortaya çıkan sonuçlarla da yüzleşeceksiniz. Cumhurbaşkanı, ‘kader planı’ dedi, bu çok umut kırıcı ve tamamıyla hukuki ve siyasi sorumluluktan sıyrılmak adına yine maalesef dini duyguların istismarından öte bir şey ifade etmiyor. Ne demek kader planı? Kader planıysa her şey, o zaman karar almaya, OHAL ilan etmeye, yönetmeyene gerek var? Allah'tan aklı başında ilahiyatçılar da bunu kabullenmediler. Aynı yerde bazı binalar çöküyor ama bazıları ayakta kalabiliyorsa ve camı bile kırılmayabiliyorsa, bunu kaderle izah edemezsiniz. Bunun hukuktaki karşılığı bellidir, ya bilinçli taksirdir, ya olası kasttır. Siyasi sorumluluğu da ayrıdır. Şimdi bakın, bu deprem meselesi, eksiklik ve aksaklıklar, yapılmayanlar sadece bu iktidar dönemine ait bir şey değil ama 20 yıldır ülkeyi yönetiyorsanız, 99 depreminin de yıkıcı sonuçlarını görmüşseniz, buna rağmen gerekenleri yapmamışsanız bu sorumluluk doğurur.”
“İmar barışı adı altında adeta toplu tabut inşasını onaylayıp özendiren sistematik yanlış uygulamalar, bunların hepsi çok ciddi, hem hukuki, hem siyasi sorumluluk doğuran şeyler” diyen Kocasakal, şöyle devam etti:
“Zaten bu süreçte çok öne çıkan AFAD ve Kızılay gibi kurumların liyakatten ve bilimsellikten uzak yapılanması düğmenin baştan yanlış iliklenmesi olunca zaten sonrakilerin doğru olması şansı kalmıyor! Sonuçta tüm bu yanlışların siyasi rantını yemiş olanların şimdi de yiyip içtiklerinin bedelini, faturasını ödemeleri lazım. Yani; iyi olan benden, kötü olan başka yerden veya kaderden anlayışı artık sona geldi, iflas etti. Felaketin boyutu çok büyük ama bir gerçek var; her şeyin kötü olduğunu söylemiyorum ama bu sürecin doğru yönetilemediği, ciddi hata ve gecikmelerin yaşandığı da görülüyor.”
“Bu yerleri kimler imara açtı, zemin etüdü yapıldı mı? Faylar üzerine neden yerleşim oluşturuldu? Bu yükseklikte ve tipteki yapılara kimler izin verdi, kimler planlayıp nasıl yaptı, ne malzeme kullanıldı, nasıl denetlendi daha doğrusu denetlenmedi? İmar aflarını kimler ve niye çıkardı, kimler evet dedi?” sorularını gündeme getiren Kocasakal, “Siyasiler, belediyeler, çeşitli meslek grupları var işin içinde. Bu ve benzeri soruların cevabı verilmeli. Yoksa sorumluğu birilerinin üzerine atıp, yıkıp sıyrılmak kolay!” diye konuştu.
“Devlet enkaz altında kaldı demek yanlıştır, devletle iktidar veya hükümet birbirine karıştırılıyor, lütfen karıştırılmasın” diyerek muhalefeti uyaran Kocasakal, “Bu depremde yaşanan eksiklikler ve aksaklıklar devletin değil, onu yöneten iktidarın eksikleridir” dedi. Kocasakal, sözlerini şöyle sürdürdü:
“'Devlet nerede?' diyorlar ya devlet nefes aldığımız her yerdedir, çünkü devlet hepimiziz aslında. Dolayısıyla eğer enkaz altında kalan bir şey varsa bu devlet değil; kurumları ve kuralları tahrip ederek kendisini devlet, devleti de kendisi zanneden zihniyettir! Yoksa devleti yıpratmanın, devlete güven duygusunu zedelemenin kimseye fayda sağlayacağını düşünmüyorum, çünkü belirttiğim gibi devletin olmadığı yerde hepimiz çıplak ve korunmasız kalırız.”
“Artık öyle gereksiz boyutta betona yatırım, Kanal İstanbul gibi birtakım fanteziler bence bitmiştir” diyen Kocasakal, “Bu noktadan sonra, kim iktidar olursa olsun ülkenin birinci önceliği, yıkılan yerlerin bir daha yıkılmayacak şekilde yeniden yapılması, bunun yanı sıra deprem beklenen bölgelerdeki yapıların yeniden imar edilmesi veya güçlendirilmesidir. Ders, ders deyip duruyor herkes, bu ders artık yetti ve çok pahalı oldu, bakın kaç insanımızı yitirdik” diye sitem etti.
Kocasakal, "Artık olmaz, yapılamaz, kimse bu vebali üstlenemez. Bunlardan vazgeçilecek. Ben daha da ötesini söylüyorum diyorum ki; bu bireyci anlayışa dayanan bütün politikalardan vazgeçilmek zorunda. Atatürk'ün uyguladığı planlamaya, tasarrufa dayalı, kamucu, halkçı anlayışa geri dönülmek zo-run-da! Bu artık bir tercih değil, zorunluluk" dedi. Kocasakal, olması gereken çözümü, “Bundan çıkaracağımız en önemli sonuç ve amaç şu olmalı; elbirliğiyle ve bir devlet projesi olacak şekilde insanları ev adı altındaki tabutlardan çıkarıp doğru düzgün evlere yerleştirmek. Bunu kamu karşılayacak” sözleriyle ifade etti.
Kocasakal, şöyle konuştu:
“Sayın Akşener'in de üzerinde ısrarla durduğu konuyu çok haklı buluyorum; deprem bölgesinde yabancılara mülk satışı derhal durdurulmalı, aslında bana sorarsanız bütün Türkiye'de durdurulmalı, hiçbir şekilde yabancıya mülk (özellikle tarım arazisi) satılmamalı. Daha da önemlisi ‘gayrimenkul alımıyla verilen vatandaşlık uygulaması'na derhal son verilmeli. Bu göç ve yer değiştirme hareketleri de titizlikle izlenmeli ve kayıt altına alınmalı.
Tarihsel olarak İsrail'in nasıl kurulduğuna herkes baksın. Filistinlilerin elinden toprakları satın alına alına, bir baktılar ki Filistinlilerin elinde toprak kalmamış! Bunlar komplo teorisi değil. Maalesef yaşadığımız coğrafyadan, içinde bulunduğumuz kuşatmadan dolayı her şeyi düşünmek zorundayız. Bunlar şu anda önlem alınabilecek şeyler. Bir karar yayınlar ve dersiniz ki, yabancılara toprak satışı durduruldu, artık bu şekilde vatandaşlık da verilmiyor.”