Anayasa Mahkemesi (AYM) basın ve ifade özgürlüğüne dair bir kararını yayımladı. AYM internet sitesine koyduğu Orhan Pala kararında, başvurucunun ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine karar verdi. AYM kararında, "Bir basın suçundan dolayı hapis cezası verilmesinin gazetecinin ifade ve basın özgürlüğüyle bağdaşmayacağı açıktır. Böyle bir ceza ancak istisnai hallerde kabul edilebilir" dendi. Cumhuriyet gazetesinden Kemal Göktaş, "AYM, tutukluluklarının üzerinden 5 ay geçen Cumhuriyet yazar ve yöneticilerinin yaptığı başvuruyu ise ısrarla gündemine almıyor. 'Basın suçundan ceza, basın özgürlüğüne aykırı’ kararı veren yüksek mahkeme, tutuklu gazetecileri görmezden geliyor" görüşünü dile getirdi.
Başvurucu gazeteci Pala, yaptığı bir haberden ötürü hakaret suçundan mahkûm olmuş, aldığı ceza, yeni bir suç işlememesi karşılığında 5 yıllığına hükmün açıklanmasının geri bırakılması kapsamında ertelenmişti.
AYM'den basın özgürlüğü kararı: Gazeteci ispatı beklemeden yazabilir
Cumhuriyet gazetesinden Kemal Göktaş'ın analiz haberi şöyle:
AYM kararında, “Bir basın suçundan dolayı hapis cezası verilmesinin gazetecinin ifade ve basın özgürlüğüyle bağdaşmayacağı açıktır. Böyle bir ceza ancak istisnai hallerde kabul edilebilir” denildi. Bu karar AYM, içerde ve dışarda kaybettiği itibarını Pala kararı gibi siyasal iktidar karşısında ‘etliye sütlüye’ karışmayan kararlarla yeniden kazanacağını hesap ettiği yorumlarına neden oldu. AYM, KHK’lerin anayasaya uygunluğunun denetlenemeyeceği kararıyla ülkeyi bir anda anayasasız bırakmıştı. Böylece hak ve özgürlükleri tamamen askıya alan düzenlemelerin yanı sıra kış lastikleri düzenlemesinin bile KHK’yle yapılabilmesinin önünü açtı. AYM, bu kararla birlikte, iktidarın asla denetlenemediği bir karanlığa sürüklenmesinde de en büyük paylardan birinin sahibi oldu.
AYM, tutukluluklarının üzerinden 5 ay geçen Cumhuriyet yazar ve yöneticilerinin yaptığı başvuruyu ise ısrarla gündemine almıyor. Son olarak Can Dündar- Erdem Gül kararıyla basın özgürlüğünü hatırlayan AYM’nin bu tavrında kuşkusuz “memleket havasının” etkisi büyük. Dündar-Gül kararından sonra iktidarın ağır fırçasını yiyen AYM yine bir iktidar operasyonuyla cezaevine atılan Cumhuriyet’çilerin başvurusunu aradan geçen 3 ayda görüşmedi. Cumhuriyet’in avukatları, AYM’nin dosyaları incelememesi üzerine AİHM’ye başvurmak zorunda kaldı. Anayasa Mahkemesi’nin bu tutumu Avrupa Konseyi’nin de eleştirisine neden oldu. AİHM’nin aynı durumda olan diğer bazı gazetecilerin yaptıkları başvurulara öncelik vereceğine ilişkin karar da AYM’yi harekete geçirmeye yetmedi. İnsan haklarına karşı memleket havası yine ağır bastı.
AYM’nin bu tavrından güç alan savcılık da Cumhuriyet dosyasında iddianameyi hazırlamıyor. İddianamenin geciktirildiği her gün pratikte cezaevindekiler için ‘hürriyeti tahdit’ anlamına geliyor. Soruşturmanın kendisi ve tutuklama kararlarında olduğu gibi bu tavrın arkasında da birtakım siyasi saiklerin olduğu çok açık. Nitekim savcılığın dosyasında yapılan suçlamaların hiçbir dayanağı olmadığı görüldü. Aradıkları her ne ise aylardır bulamadılar. Buna rağmen tamamı haber ve yorumdan oluşan gazetecilik faaliyetleri “terör suçu” olarak damgalanarak insanların özgürlüğü gasp ediliyor. Pala kararında “basın suçundan dolayı hapis cezası verilmesinin basın ve ifade özgürlüğünün ihlali” olacağını ifade eden AYM, Cumhuriyet yazar ve yöneticilerinin başvurusunu işleme koymayarak bu ihlale her gün ortak oluyor, çünkü AYM, dosya önüne geldiğinde Dündar ve Gül kararında ifade ettiği gibi gazeteciliğin yargılandığı tespitini yapmak zorunda olacak. Bunu yapmayarak zaten ağır yara almış olan hukuk güvenliği ilkesinin mezarını kazmış olmaktan imtina ettiği yorumu yapılabilir. Oysa bugün ihlaller karşısında güvence olma görevini unutarak AYM kendi varlık nedenini inkar eden bir pozisyonu kabullenmiş durumda. Ne yazık ki...