Hülya Karabağlı
T24 / Ankara
CHP İstanbul Milletvekili Umut Oran, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın cezaevlerinde 107 gazeteciden sadece 6’sının basın kartı olduğuna ilişkin açıklamasına yanıt verdi. “2006’da Türkiye’de 13 gazeteci tutukluyken bugün bu sayının 107’ye çıkmış olması Başbakan ve ona bilgi veren ekibini pek etkilemişe benzemiyor” diyen Oran, cezaevinde 60 gazeteciden 16’sının basın kartı olduğunu söyledi.
Umut Oran’ın açıklaması şöyle:
"Hükümet konuyu basın kartı sahip olup olmamak noktasına taşıyor, hâlbuki 30 yıllık gazeteci Habertürk Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Fatih Altaylı’nın sarı basın kartı yok, Milliyet gazetesi yazarı Aslı Aydıntaşbaş daha birkaç yıl önce basın kartını aldı. Radikal gazetesi Ankara Temsilcisi Deniz Zeyrek yıllar sonra zorunluluk nedeniyle gidip basın kartını alırken, tutuklu gazetecilerden Barış Terkoğlu ile Barış Pehlivan’ın da basın kartı yok.
Şimdi soruyorum Sayın Başbakan’a Fatih Altaylı da mı gazeteci değil, Aslı Aydıntaşbaş daha yeni mi gazeteci oldu? Bu insanların basın kartı olsun ya da olmasın, gazetecilik yaparak geçindikleri ve meslek örgütleriyle ilişkileri bulunduğu açık bir gerçek. Dolayısıyla bakmamız gereken yer gazetecilik faaliyeti. Normal gazetecilik faaliyetlerini terör eylemi sayarak, muhalif tüm sesleri bastıran, tutuklayan bir sistem var.
Kaldı ki Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın (TGS) 24 Aralık 2011 tarihi itibariyle cezaevinde olup da kayıtlarına ulaştığı 60 gazeteciden 16’sının basın kartı var. Bu kişiler arasında Doğan Yurdakul, Yalçın Küçük ve Ragıp Zarakolu gibi gazeteci yazarlar da bulunmuyor, çünkü bu isimlerin de basın kartı yok.
2006’da Türkiye’de 13 gazeteci tutukluyken bugün bu sayının 107’ye çıkmış olması Başbakan ve ona bilgi veren ekibini pek etkilemişe benzemiyor.
Şimdi soruyorum, hangi demokratik ülkede Türkiye’deki gibi bir tablo var? Diyelim Başbakan’ın dediği gibi bugün Türkiye’de 6 gazeteci tutuklu olsun, Gazetecileri Koruma Örgütü (CPJ) bir süre önce uluslararası listeleri açıkladı. 6 tutuklu gazeteci bile Türkiye’yi listenin tepesine çıkartıyor. Fas, Ruanda, Sudan, Yemen gibi ülkelerde bile bu kadar tutuklu gazeteci yok. Bu rakamlar utanılacak rakamlardır. Biz demokratik bir hukuk devleti diyorsak, 6 değil 1 gazetecinin bile yazdıkları, düşündükleri yüzünden tutuklu kalması utanılacak bir durumdur. Bunun dahi vahametini anlamadılar. Ne oldu?
CPJ dün bir kere daha bir kınama mesajı yayımlayarak, “Türkiye demokratik ülkeler arasında en fazla tutuklu gazeteciye sahip ülke” dedi.
Sayın Başbakan, gözünüzü açın, dünya artık size inanmıyor. Son bir yıldır olanlara bir bakın. Başbakanlığın yalıtılmış duvarları arasında gördüğünüz dünya ile gerçek dünya birbirini tutmuyor.
Sınır Tanımayan Gazeteciler Derneği’ne göre Türkiye basın özgürlüğü bakımından 2002 yılında 99. sıradayken, geçen yıl 179 ülke arasında 148. oldu.
Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nın 8 Nisan 2011 tarihli raporunu temel alan Uluslararası Basın Enstitüsü tutuklu gazeteci sayısında Türkiye’yi dünya lideri ilan etti,
Avrupa Birliği tarafından hazırlanan 2011 ilerleme raporunda, “Türkiye’de basın özgürlüğünün pratikte kısıtlı olduğu, gazetecilerin tutuklanmasının, basılmamış bir kitabın toplatılmasının bu endişeleri daha da arttırdığı” ifade ediliyor.
Avrupa İnsan Hakları Komiseri Thomas Hammarberg’in 12 Temmuz 2011 tarihli raporunda, basın özgürlüğünün büyük oranda kısıtlandığı yine ifade ediliyor.
Baskı duvarlarınızın arkasında duruyorsunuz, orada gerçeğin sesi duyulmuyor mu?
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kısa süre önce Erbil Tuşalp davasında çerçeveletip duvarınıza asacağınız bir karar verdi. Bir Başbakan olarak sorumluluklarınızı hatırlattı, ağır eleştiriye tahammül etmek zorunda olduğunuzun altını çizdi, özgür bir basının demokrasinin teminatı olduğunu söyledi.
Bu inkârdan vazgeçin, artık gerçeği kabul edin, bugün Türkiye’de o kadar fazla tutuklu gazeteci var ki bu sayıya yaklaşan bir tane demokratik ülke yok.
Artık bizim bu utançtan arınmamız lazım. Türkiye gazetecilerin fikirleri yüzünden hapsedildiği, Başbakanların da gazetelere saldırdığı bir ülke olamaz. İnsanların yazdıkları, söyledikleri, inandıkları yüzünden haksızlığa uğradığı bir ülke, halkın ülkesi değildir, baskıcı bir zümrenin ve karanlığın ülkesidir.
Hakkında mahkeme kararı olmayan insanları peşinen hükümlü ilan ediyor, sivil toplumdan, muhalefetin tüm unsurlarına kadar herkese tehdit yağdırıyor, sarıldığınız öfke dili içerisinde yeni düşmanlıklar, yeni nefret ve kin tohumlarını halkın kalbine ekiyorsunuz."