‘Cezasızlık’ KHK’sıyla alevlenen tartışma: Bireysel silahlanma artıyor mu?

‘Cezasızlık’ KHK’sıyla alevlenen tartışma: Bireysel silahlanma artıyor mu?

"Son umudumuz yargıydı. Ama bu son KHK'yla hukuk yolumuz da kapandı. Bu bize indirilen son darbe. Bir kez daha mağdur edildik."

15 Temmuz darbe girişiminde Boğaziçi Köprüsü'nde öldürülen 21 yaşındaki Hava Harp Okulu öğrencisi Murat Tekin'in ablası Mehtap, 696 sayılı KHK'nın çıkmasının ardından ailece büyük hayal kırıklığı yaşadıklarını söylüyor:

"O gün beynimden kaynar sular döküldü. Şoke oldum. Böyle bir şey olamaz, dedim. Ülkemde adaletsizlik olduğunu biliyorum ama en azından kardeşimi öldürenlerin yargılanmasını umuyordum. O kadar adaletsizlik yoktur, diyordum."

Mehtap Tekin, şimdiye dek iki kez davalarının takipsizlikle sonuçlandığını, hakimlerin, savcıların "Başımızı yakmayın" diyerek davaya bakmak istemediklerini, çaresiz olduklarını ve artık önlerinde AİHM'e gitmekten başka bir yol kalmadığını anlatıyor.

Tekin, KHK'nın çıkmasının ardından kendisine çok sayıda tehdit içeren mesajlar atıldığını da söylüyor:

"Kardeşime iftira attıkları için dava ettiğim kişiler vardı. Bu KHK çıktıktan sonra bana mesaj attılar. 'KHK bizi koruyor', 'KHK'yı yersin oturursun yerine' gibi şeyler yazdılar. Böyle rahatlar. Bu mesajları savcılığa sunduk.

"Gerçekten bilmiyorum artık ne olacağını. Kardeşimin katilleri Mobese kayıtlarında görülüyor. Biz bunu izledik. Nasıl olacak şimdi? Herkes öldürsün kenara atsın, kimse katile bakmayacak mı? KHK bizi bir kez daha vurdu. Kimden medet umacağız biz?"

696 sayılı KHK çıktığı 24 Aralık tarihinden bu yana hararetle tartışılıyor. Zira bu KHK'yla birlikte 15 Temmuz darbe girişimi sırasında resmi görevlilere getirilen yargı muafiyeti artık sivilleri de kapsıyor.

İlgili KHK'nın 121'inci maddesinde şöyle deniliyor:

"Resmi bir sıfat taşıyıp taşımadıklarına veya resmi bir görevi yerine getirip getirmediklerine bakılmaksızın 15/7/2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsü ve terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması kapsamında hareket eden kişiler hakkında da birinci fıkra hükümleri uygulanır."

Bu da söz konusu sivil kişiler hakkında hukuki, idari, mali ve cezai hiçbir işlem yapılamayacağı anlamına geliyor.

696 sayılı KHK'nın çıkmasının ardından Türkiye'nin gündemine oturan Halk Özel Harekatı Derneği HÖH'ün genel başkanı Fatih Kaya 15 Temmuz'da darbe girişimine karşı sokağa çıkan sivil insanları kast ederek "Tabii ki bu insanları korumak lazım," diye konuşuyor.

HÖH'ün merkezi Trabzon'da görüştüğümüz Kaya, "Size karşı açılan bir ateş var ve siz ona gül atamazsınız. Belki o an istemeden, o anın halet-i ruhiyesiyle bir suç işlemiş olabilirsiniz. Bunların yargılanması tabii ki doğru değil. Bunların güvence altına alınması gerekir," diyor ve sözlerini şöyle sürdürüyor:

"Yoksa yarın aynı şey olsa kim iner sokağa? O müdafaayı yapan kişileri yargılarsak yarın böyle bir olay olursa kim çıkar meydana? Kimseyi bulamazsınız."

696 sayılı KHK'nın 121'inci maddesinin hükümet yanlısı sivillerin sokağa çıkmasını kolaylaştırarak gelecekteki olası milis faaliyetlerini ve bu faaliyetlerle olası suçlara karışan sivilleri temize çıkarma gayesi mi taşıdığı muhalefet çevrelerinde sıklıkla sorulan bir soru.

Ancak hükümet kaygıya mahal verecek bir durum olmadığında ısrarlı.

AKP Genel Başkan Yardımcısı Cevdet Yılmaz, "Terör bağlantısı olmayan vatandaşlar endişe etmesin" diye konuşmuş; AKP Sözcüsü Mahir Ünal da bu maddenin yalnızca 15 ve 16 Temmuz 2016'da yaşanan olayları kapsadığını söylemişti.

Buna karşın muhalefetin sert tepkisi sürüyor.

CHP Sözcüsü Bülent Tezcan maddenin iktidar eliyle silahlı çete kurmaya eş değer olduğunu söylerken, İYİ Parti lideri Meral Akşener de düzenlemeyi eleştirmiş ve bunun ülkeyi iç savaşa çekebileceği uyarısında bulunmuştu.

Akşener, Tokat ve Konya'da silahlı eğitim kampları olduğu yönünde duyumlar aldıklarını da iddia etmiş, bu iddialar hükümet tarafından sert bir dille yalanlanmıştı.

696 sayılı KHK'nın bu kadar çok tartışılmasında bir silah firmasına çalıştıkları anlaşılan askeri üniformalı kişilerin ellerinde tüfeklerle hükümet yanlısı bir kanala verdikleri mülakatların sosyal medya üzerinde binlerce kez paylaşılmasının da etkisi oldu.

Bu mülakatlarda, söz konusu üniformalı ve silahlı kişiler, son yıllarda silah alımının kolaylaştırıldığını anlatıyor, 15 Temmuz'a hazırlıksız yakalandıklarını söylüyor, benzeri bir durum için gerekli tedbirleri aldıklarını belirtiyorlardı.

Bu haber için bu kişilerle görüşme talebimiz silah firması yetkilileri tarafından geri çevrildi.

Aynı tartışma bağlamında özellikle ismiyle dikkatleri üzerine çeken Halk Özel Harekatı Derneği HÖH'ün de paramiliter bir yapılanma örneği mi olduğu sorusu birçok defa soruldu.

Son olarak CHP Mersin Milletvekili Fikri Sağlar, "JİTEM meşru olmayan bir örgüttü. Ama meşru örgütlerin içindeydi. Şimdi hiçbir yasal organa bağlı olmayan HÖH tarzı yapıların ortaya çıktığını görüyoruz. Yarın herhangi bir yürüyüşte bunlar ortaya çıkacak, insanları öldürecek ve suçsuz kalacaklar," diye konuştu.

HÖH'ün genel başkanı Fatih Kaya ise BBC Türkçe'ye verdiği mülakatta geçmişte Jandarma Özel Harekat'ta 10 yıl görev yapmış bir uzman çavuş olduğunu söyledi, ancak kendilerine yönelik tüm suçlamaları reddetti; AKP'nin milis gücü olmadıklarını, silahlarının dahi bulunmadığını savundu.

Türkiye'de yasal olarak 21 yaşını dolduran her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, geçmişte 6136 Sayılı Ateşli Silahlar Kanununa muhalefetten ceza almamış olması şartıyla, gerekli belgeleri ibraz ettiği ve sağlık muayenesinden de geçtiği takdirde beş yıl silah bulundurma ya da taşıma ruhsatı alabiliyor.

Emniyet Genel Müdürlüğü Özel Güvenlik Daire Başkanlığı'nın Bireysel Silahlanmaya Dair 2017 Yılı Raporu'nda, Türkiye'de ruhsatlı silah sayılarında azalma meydana geldiği, Eylül 2017 tarihi itibarıyla 63 bin 453 adet silah ruhsatı verildiği belirtiliyor.

Buna karşın aynı raporda ruhsatsız silahlarla işlenen suçların ruhsatlı silahlarla işlenen suçlara kıyasla altı kat fazla olduğu görülüyor.

Bireysel silahlanmaya karşı 1993'ten bu yana mücadele yürüten Umut Vakfı'nın Yönetim Kurulu Üyesi Ayhan Akcan da Türkiye'de 20 milyon civarında kişinin bireysel olarak silahlandığının tahmin edildiğini, bu silahların yalnızca 2,5 milyonunun ruhsatlı olduğunu, bunun 7-8 katı kadar ruhsatsız silah bulunduğunu belirtiyor.

Akcan, "Ruhsatsız silah bulundurmanın cezai müeyyidesi çok fazla yok. Kabahatler kanununa tabii, para cezasına tabii. Bu da caydırıcı değil. Bir de balistik olaylarda ruhsatsız silahı çok çabuk yok edebiliyorlar. Ruhsat altında olduğu zaman ise balistik incelemeye tabii tutulduğunda (suça karışan) kişi bulunabiliyor," diye konuşuyor.

Son üç yıldır bireysel silahlanmada artışın çok fazla olduğunun görüldüğünü söyleyen Akcan, özellikle pompalı silahların satışında büyük bir ivme gözlemlendiğini ifade ediyor.

Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Ahmet Arslan, Kasım ayında silahların internet üzerinden satışını denetim altına alacak bir yasal düzenleme üzerinde çalıştıklarını açıklamıştı.

Emniyet Genel Müdürlüğü de ruhsatsız silah satışını önlemek için RTÜK ile işbirliği içine girmiş, uydu üzerinden yayın yapan ve yayınlarında av tüfeği pazarlayan beş kanalın yayınları durdurulmuştu.

Ayrıca internet üzerinden pompalı tüfek satışı yapan 100'ün üzerinde siteye erişim engellenmişti.

Umut Vakfı'ndan Ayhan Akcan, buna karşın kargo yoluyla nakillerin hala gerçekleştirilebildiğine dikkat çekiyor. Yani hem üretici firmalar hem de silah satan firmalar halen internetten direk satış yapabiliyorlar.

Akademi Silah Eğitim Merkezi'nden Cem Orçun, "Av tüfekleri, yivsiz, sessiz silahların ülke genelinde serbestçe satılması yasal olarak müsait. Çok rahatlıkla şu anda, internet üzerinde bile bu silahları edinebilirsiniz," diye konuşuyor.

Ayrıca internet üzerinde kaçak ya da ikinci el silah satışları yapan birçok siteye de rastlamak mümkün.

Bu sitelerde fiyatları TL ya da dolar üzerinden belirlenen, 10-15 bin dolara kadar fiyatların söz konusu olduğu değişik model tabanca ve tüfekler satışa sunuluyor. Satıcılara sitede verilen cep telefonları üzerinden ulaşılabiliyor.

Türkiye'de yasal olarak tabanca satışları devlet kontrolündeki Makina ve Kimya Endüstrisi (MKE) Kurumunun satış bürolarından yapılabiliyor.

Ancak örneğin İstanbul Eminönü'ndeki Mercan Yokuşu'ndaki esnaf dükkanlarından da av tüfeği ya da silah aksesuarları satın alınabiliyor.

Esnaf satışların 15 Temmuz'dan sonra patlama gösterdiğini ancak son zamanlarda çok iyi gitmediğini söylüyor.

Burada kuru sıkı tabancaların fiyatı 120 ila 200 lirayken, av tüfeği fiyatları da 700-750 liradan başlayarak 2 bin 500 liraya kadar çıkabiliyor.

Meydan Av Malzemeleri'nden İsmail Torun, silah satın almak isteyenlerin internet sitelerini ya da kaçak silah satın alma yollarını daha rahat buldukları için bunları tercih etme yoluna gittiklerini belirtiyor.

Torun, "Kaçak silah satışı diye bir şey olmaması lazım artık. Vatandaş, 'Ben oradan çok kolay alıyorum, siz beni niye uğraştırıyorsunuz?' diye sitem ediyor," diyor.

İstanbul'un bir diğer noktasındaki bir av tüfeği mağazasında görüştüğümüz kişi ise bu silahları temin edebilmek için ruhsat almanın dahi çok kolay olduğunu anlatıyor. Gizli kamerayla yaptığımız çekim sırasında, "Bir günde bütün gerekli belgeleri çıkarırsın," diye konuşuyor.

Umut Vakfı'ndan Ayhan Akcan Türkiye'de zaten kültürel olarak silah bulundurmaya bir yatkınlık olduğuna ve "at, avrat, silah" söylemine dikkat çekiyor.

Vakıf olarak asker, polis ve jandarma dışında sivil halkın silah bulundurmasının - en azından metropollerde - tümden yasaklanmasını istediklerini söyleyen Akcan, yapılması gerekenleri şöyle sıralıyor:

Ayhan Akcan şöyle konuşuyor:

"Türkiye bir darbe girişimi yaşadı. Bundan sonra inanılmaz boyutta bir korku ve güvensizlik ortamı oluştu. Sanki sivil halk silahlansa daha olumlu olur gibi yaklaşımlar var. Bu son derece tehlikeli.

"Kontrolsüz ve riskli gruplar var. Şişirilmiş bir ego grubu var. Kendilerini bu hükümete veya bu devlete yakınmış gibi, sanki bu devletin sahibiymiş gibi görüyorlar. Bu gruplar 696 sayılı KHK'yı gerekçe göstererek suç işleyebilir. Bunu kontrol edemeyebilirsiniz.

"Hükümet bunlara mesnet oluşturmamalı. Gerekçe sunmamalı. KHK'yı mutlaka sınırlandırmalı. 12 Eylül'den önce, 60 ihtilalinden önce bu olaylar yaşandı. Bu sınırlamayı koyun. Yoksa inanılmaz boyutta katliamlar olabilir."