ABD’li ünlü dilbilimci ve filozof Prof. Noam Chomsky, Boston’da Bostonbul Gezi Forumu’nun düzenlediği, “Türkiye ve Ortadoğu’da Neler Oluyor?” paneline katıldı. Chomsky, "Türkiye’nin kendi sınırları içinde özerk bir Kürt bölgesi istemediğini bu yüzden de orada cihatçılara karşı savaşan en önemli güç olan YPG’ye karşı IŞİD’e dolaylı olarak, El Kaide’nin uzantısı olan Al Nusra Cephesine ise açıktan destek olduğunu" öne sürdü.
Chomsky, MIT’de (Massachussetts Institute of Technology) düzenlenen panelde Türkiye ve Ortadoğu hakkında değerlendirmelerde bulundu.
Program, İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch) Türkiye temsilcisi Emma Sinclair-Webb’in HRW’un yıllık raporunun sunumunda yaptığı Türkiye değerlendirmesinin gösterimi ile başladı. Sonrasında, Bostonbul’u temsilen, insan hakları ve göçmenlik avukatı Gaye Özpınar, Türkiye’de yaşananları özetleyen bir giriş konuşması yaptı. Ardından Chomsky konuşmasına başladı.
Chomsky konuşmasına, 2. Dünya Savaş sonrası Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği’nin ilişkileri, Sovyetler Birliği’nin yıkılması ardından ABD ve NATO’nun genişleme stratejileri ile tarihsel bir çerçeve sunarak başladı. Soğuk Savaş’tan sonra ABD’nin dünyayı yeniden yapılandırma sürecinde çeşitli kampanyalarla “yarı kutsal” bir lider olarak pazarlandığını ve NATO’nun yeni bir işlev kazandığını belirtti. Buradan Türkiye değerlendirmelerine geçen Chomsky, 90’lı yıllarda NATO’nun Yugoslavya’da yaşanan insanlık suçlarını tartışırken, NATO sınırları içinde Türkiye’nin Kürt halkına karşı işlediği çok daha ağır suçlara doğrudan destek olduğunu, 1997 yılında Clinton yönetiminin Türkiye’ye bütün tarih boyunca yaptığı silah yardımının toplamı kadar silah gönderdiğini belirterek, ABD yönetiminin Türkiye’nin PKK’ye karşı savaşta aldığı pozisyonu hatırlattı.
90’lı yıllarda ve yakın dönemde Türkiye’yi ziyaret ettiğini belirten Chomsky, Kürtlere karşı işlenmiş suçlardan, zorla göç ettirmelerden ve katliamlardan örnekler verdi. Bu noktada Chomsky tarihsel olarak ABD hangi ülkeye silah yardımını arttırsa, o ülkede insan hakları ihlallerinin arttığının ve bu ülkelerin sermaye açısından daha elverişli hale geldiğinin altını çizdi.
2000’li yıllarda Türkiye’de 90’lı yıllara göre daha ılıman bir politik iklimin oluştuğunu, Kürt sorununun çözümü konusunda küçük de olsa önemli adımlar atıldığını, Ermeni halkına karşı işlenen suçların ilk defa konuşulmaya başlandığını ve bir yumuşama dönemi yaşandığını belirten Chomsky, bu olumlu iklimin Erdoğan iktidarının son dönem kararları ile sonlandırıldığını ve bugün Güneydoğu’da yaşanan sokağa çıkma yasaklarının sivil ölümlerinin ve medya üzerindeki baskıların bunun sonucu olduğunu belirtti. Türkiye’deki insan hakları ihlallerini anlatırken Sevan Nişanyan’ın tutukluluğunun da absürtlüğüne dikkat çekti.
Türkiye’deki gelişmelerin bölgede yaşananlarla doğrudan ilişkili olduğunu söyleyen Chomsky, bölgede IŞİD ve cihatçılara karşı duran temel kuvvetin Kürtler olduğunu Türkiye’nin ise Kürtlere karşı bir savaş yürüttüğünü belirtti. Türkiye’nin kendi sınırları içinde özerk bir Kürt bölgesi istemediğini bu yüzden de orada cihatçılara karşı savaşan en önemli güç olan YPG’ye karşı IŞİD’e dolaylı olarak, El Kaide’nin uzantısı olan Al Nusra Cephesine ise açıktan destek olduğunu söyledi. Suriye’de süren trajedinin Erdoğan’ın elinde oynayabileceği çok güçlü bir karta dönüştüğünü belirten Chomsky, Avrupa’nın mülteci krizinde yürüttüğü içler acısı politikanın Erdoğan tarafından kendi çıkarı için kullanılabileceğini ve son görüşmelerde de bunun gerçekleştiğini ekledi.
Chomsky, ABD’nin hiç bir Suriyeli mülteci kabul etmediğini, Suriyeli bir doktoru bile potansiyel terörist olarak değerlendirdiği için ülkeye almaktan çekindiğini ve her şeye rağmen dünya tarihinin en korkak ülkesi olduğunu belirtti: “ABD’nin yıllardır Güney Amerikalı mültecilere karşı yaptığı şey bugün Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye yaptığıyla aynı. Orta Amerikalılar ABD’nin yarattığı terörden dolayı kendi ülkelerinden kaçıp yine ABD’ye sığınmaya çalışıyor. Biz Meksika’ya, aynı AB’nin Türkiye’ye yaptığı gibi, mültecileri sınırlarımızdan uzak tutmak için baskı uyguluyoruz,” şeklinde değerlendirerek konuşmasını bitirdi.
Sonrasında, yaklaşık yarım saat süren soru-cevap bölümüne geçildi.
Chomsky, barış süreci ve Abdullah Öcalan’a dair soruya, 1999 yılında yakalanan Öcalan’ın politik pozisyonunu yıllar içinde değiştirdiğini ve barış çağrıları yaparak, bağımsız bir Kürdistan amacını, Türkiye içinde özerk bir Kürdistan’a dönüştürdüğünü söyledi. Öcalan’ın demokratik toplum, kadın hakları ve kollektif toplum konusundaki düşüncelerinin PKK ve PYD’yi yönlendirdiğini ve Suriye’de kurulan özerk bölgelerin temelini oluşturduğunu belirtti.
Ermenilere karşı işlenen suçları soykırım olarak adlandırıp, adlandırılmadığına dair soruya, “Ermeni halkına yapılanlar bir soykırım, ancak “soykırım” terimini terim bayalaştırıldığı için konuşmalarımda kullanmayı tercih etmiyorum” dedi.
Kürt sorununa dair Amerika’da yaşayanların Amerikan politikasını etkilemek için ne yapabileceğine dair soruya, 1990’larda Türkiye’de yaşananlara dair Amerikan basınında skandal bir tavırla hiç yer verilmediğini ve Amerikan toplumunun yaşananları bilmeden Amerikan siyasetinin etkilenemeyeceğini söyledi.
Gezi’den, Occupy Wall Street’e, İspanya’da Öfkeliler hareketinden Tahrir Meydanı’na insanların neoliberal sisteme ve baskılara tepkilerini göstermesine rağmen bu hareketlerin yükselip, hemen yok olduğunu, toplumu dönüştürecek bir noktaya ulaşamadığını, burada hatanın ne olduğunu soran izleyiciye Chomsky, bu hareketlerin tümünün çok önemli olduğunu ancak mutlaka siyasi bir süreklilik kazanması ve örgütlenmesi gerektiğini ifade etti. Şu anda ABD’de sürmekte olan Bernie Şanders kampanyasının bu konuda çok kritik bir aşamada olduğunu, seçimler sonrasına bu toplumsal hareketin örgütlülüğünü sürdüremezse onun da toplumu dönüştürme potansiyelini yitireceğinin altını çizdi.
Dünyaca ünlü filozof, sözlerini Suriye’yle ilgili sorulan iki soruya verdiği yanıtla bitirdi. Esad’ı bir seri katil olarak tanımlayan Chomsky, Rusya’nın askeri müdahalesi her şiddet içeren müdahale gibi herşeyi daha da kötüye götürdüğünü ve Amerika’nın Suriye siyasetinin ne olduğu dahi belli olmadığını belirtti. Bölgedeki Amerikan müttefikleri, başta Türkiye IŞİD’i ve El Kaide uzantısı El Nusra’ya açıkça destek olduğunu tekrar hatırlatan Chomsky, Suriye’ye dair tek umudun bugün var olan ateşkeslerin genişletilmesi, uzatılması ve tüm aktörlerin katılımı ile bir çözümün konuşulması olduğunu söyledi. Suriye’de sınırların değişip, değişmeyeceğine dair son soruya Amerika-Meksika sınırı gibi Ortadoğudaki sınırların da emperyal güçler tarafından çizildiğini, IŞİD’in bölgede bazı kesimlerden destek almasının en önemli sebeplerinden birinin de, ilk yayınladıkları videodaki Batı tarafından çizilen Suriye ve Irak sınırını yıkan buldozer görüntüleri olduğunu belirtti. Chomsky, bölge sınırlarının uzun yıllardır Batılı güçler tarafından, bölge halklarının görüşleri olmadan dizayn edildiğini Afrika’da da, Afganistan’da da durumun böyle olduğunu ve bu durumun hiçbir meşruiyeti olmadığını belirterek sözlerini bitirdi.