ABD’nin İran’a yönelik ambargosunu deldiği iddiasıyla tutuklanan ve süreç içerisinde ‘tanık’ statüsüne geçen Reza Zarrab’ın 26 Aralık’ta New York görülmeye başlayan jürili davadaki itirafları Türkiye’nin gündemine oturdu.
Reza Zarrab ismi ilk kez 2008 yılında resmi belgelerde yer almaya başladı. Bankalar Yeminli Murakıbı M.T.Ö. tarafından düzenlenen 13. 05. 2008 tarihli inceleme raporunda ‘kara para aklama’ iddiasına yer verilerek polis takibi yapılması gerektiği ne dikkat çekildi. 2010 yılında Zarrab’ın babası ile birlikte İstanbul Kapalı Çarşıdaki Doruk Döviz’de çalışan elemanları kullanarak kayıt dışı para girişi yaptıkları ihbar edildi.
Ebru Gündeş ile evliliği dolayısıyla sık sık magazin basınında yer alan Zarrab’ın asıl gündeme gelmesi ise “17-25 Aralık soruşturması” kapsamında gözaltına alınarak tutuklanması oldu. Zarrab’a yöneltilen suçlama “Uluslararası ambargo nedeniyle İran, dolar ile ihracat ve ithalat yapamadığı için, Türkiye’nin İran ile arasındaki petrol, doğalgaz ödemelerini ve İran’ın başka ülkelerdeki paralarının Euro ya da altın olarak İran’a sokulma işlemlerini Reza Zarrab üzerinden yapılması” oldu. Kısa bir süre tutuklu kalan Zarrab kalmış daha sonra serbest bırakıldı. Hükümetin ‘FETÖ’ tarafından düzenlenen bir kumpas olduğunu savunduğu soruşturma hakkında takipsizlik kararı verildi.
ABD’deki duruşmada verdiği ifadeye göre Zarrab, Türkiye üzerinden yaptığı bu işlemler için Halk Bankasını kullandı. Zarrab ifadesinde, ambargoyu delerek İran’ın sıcak para ihtiyacını karşılamak için hiyerarşik bir yapı oluşturduğunu anlattı. Bu yapının komisyon karşılığında uluslararası para döndürme sistemi için sahtecilik, kaçakçılık ve rüşvet suçlarını işlediği belirtiliyor. Zarrab ifadesinde bu süreci sorunsuz şekilde devam ettirmek için Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan, İçişleri Bakanı Muammer Güler, Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış ve Halk Bank Genel Müdürü Süleyman Aslan’a rüşvet verdiğini öne sürdü.
CHP, 17-25 Aralık sürecinde rüşvet ve yolsuzluk iddialarına adı karışan dört bakan için TBMM’de kurulan Meclis Soruşturma Komisyonu raporunda 230 sayfalık kapsamlı bir raporu muhalefet şerhi olarak sunmuş ve Zarrab ve ilişkiler ağına şöyle anlatmıştı:
“Uluslararası ambargo nedeniyle İran, Dolar ile ihracat ve ithalat yapamadığından, Türkiye’nin İran ile arasındaki Petrol, Doğalgaz ödemelerini ve İran’ın başka ülkelerdeki paralarının Euro yada altın olarak İran’a sokulma işlemlerini Rıza Sarraf üzerinden yapmaktadır. Rıza Sarraf’ta Türkiye üzerinden yaptığı bu işlemler için Halk Bankasını kullanmıştır.
2010 yılında İran’lı Rıza Sarraf’ın babası ile birlikte İstanbul Kapalı Çarşıdaki Doruk Döviz’de çalışan elemanları kullanarak kayıt dışı para girişi yaptıkları ihbar ediliyor.
Yukarıda Belirtilen Hususlar Çerçevesinde Bakanların Suçlulukları Hakkında Kuvvetli Şüphe Oluşmasına Yol Açan Olayların Akışını Gösteren Ayrıntılı Bir Not Ek Olarak Sunulmaktadır.
Uluslararası ambargo nedeniyle İran, Dolar ile ihracat ve ithalat yapamadığından, Türkiye’nin İran ile arasındaki Petrol, Doğalgaz ödemelerini ve İran’ın başka ülkelerdeki paralarının Euro ya da altın olarak İran’a sokulma işlemlerini Rıza Sarraf üzerinden yapmaktadır. Rıza Sarraf’ta Türkiye üzerinden yaptığı bu işlemler için Halk Bankasını kullanmıştır.
2010 yılında İran’lı Rıza Sarraf’ın babası ile birlikte İstanbul Kapalı Çarşıdaki Doruk Döviz’de çalışan elemanları kullanarak kayıt dışı para girişi yaptıkları ihbar ediliyor. 18 Temmuz 2012 tarihinde İstanbul Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğüne gelen ihbarda:
Rıza Sarraf ve Abdullah Happani liderliğindeki bazı şahısların Durak Döviz’de kuyumculuk adı altında kara para akladıkları, uyuşturucu ve kaçakçıların paralarını transfer ettikleri ihbarı yapılmış, ihbarda Rıza Sarraf ile birlikte çalışan elemanları ve kuryelerin isimleri yer almıştır.
Bu ihbarda yer alan isimlerden Abdurrahman İşcan hakkında MASAK tarafından 2008 yılında hakkında inceleme yapıldığı ve “şahsın mali gücünün çok üzerinde şüphe arz eden para transferlerinin tespit edildiği, somut bilgi ve belgelerin polisiye takiple Türkiye çapında yapılacak bir takiple mümkün olacağı değerlendirmesi yapılıyor.
Masak’tan KOM daire Başkanlığına oradan İstanbul Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğüne gönderilen 03.06.2011 tarihli “Happani Grubu Değerlendirme Raporunda” 2007 yılında Kapıkule Hudut Kapısından yurt dışına çıkış yapmak isteyen bir tır aracında 202 kg eroin ele geçirildiği, Edirne KOM Şube Müdürlüğünce yapılan teknik takipte değişik kişiler arasında kaynağı belli olmayan yüksek
miktarda paranın uluslararası transferinin yapıldığı, bu transfere aracılık eden kişiler arasında Durak Döviz isimli işyeri ve Abdullah Happani isimli çalışanların yer aldığı tespit ediliyor. Sonuç olarak, tüm bu ihbarlar, Masak Raporları, Mali Şube raporları 13.09.2012 tarihinde gereği için İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına gönderiliyor. Böylece İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2012/120653 sayılı soruşturması başlıyor. Teknik takip çalışmalarının başlamasıyla birlikte yaklaşık 15 ay süren delil toplama çalışmaları sonucu;
1- Rusya’daki bankaların sıcak para ihtiyacını, uluslararası bankacılık kurallarına takılmayacak şekilde karşılamak üzere geliştirdikleri (eski) sistemle, paravan firmalar üzerinden komisyonla para transferleri ve kuryeliği yaptıkları,
2- İran’a uygulanan ambargoyu aşarak İran’ın diğer ülkelerdeki parasını İran’a taşımak ve sıcak para ihtiyacını uluslararası bankacılık kurallarına takılmayacak şekilde karşılamak üzere geliştirdikleri (yeni) sistemle, gerçek veya paravan firmalar üzerinden komisyonla para transferleri ve altın ihracatı yaptıkları,
3- İran’a uygulanan ambargoyu aşarak İran’ın Türkiye’deki parasını İran’a taşımak ve sıcak para ihtiyacını karşılamak üzere geliştirdikleri (yeni) sistemle, Dubai ile İran arasında gerçekte olmayan ihracatlara dair Halk Bank’a sahte belgeler sunarak transit gıda/ilaç ticaretiyle komisyon karşılığında para taşımacılığı yaptıkları,
4- İran’a gönderilen külçe altınların toplanması ile ilgili olarak Gana’dan gümrük usulüne aykırı olarak gelen 1,5 Ton altınla ilgili resmi makamlara sahte belge vererek kaçakçılığa teşebbüs ettikleri,
5- Bahsedilen bu usulsüzlüklerin gerçekleşmesi, kolaylığı, yol verilmesi, aynı işlemleri yapan rakiplerinin engellenmesi, usulsüzlüklerine veya işlemlerine zorluk çıkaran Gümrük veya Emniyet
Görevlilerinin tayinini çıkartılması, usulsüz veya usulünce her türlü işlemlerini çözdürmek amacıyla üst düzey siyasi kamu görevlileri ile rüşvet ilişkisi geliştirdikleri, 6- Dubai’li Emniyet Görevlilerine, İstanbul’da lüks otellerde kadın sağlayarak fuhşa aracılık ettikleri tespit ediliyor. Bu örgütün lideri olan Rıza SARRAF ambargoyu delerek İran’ın sıcak para ihtiyacını karşılamak için hiyerarşik bir yapı oluşturuyor. Bu yapı komisyon karşılığında uluslararası para döndürme sistemi için sahtecilik, kaçakçılık ve rüşvet suçlarını işliyor.
Rıza SARRAF, bu süreci sorunsuz şekilde devam ettirmek için Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer ÇAĞLAYAN, İçişleri Bakanı Muammer GÜLER, Avrupa Birliği Bakanı Egemen BAĞIŞ ve Halk Bank Genel Müdürü Süleyman ASLAN ile haksız maddi menfaat ilişkisine giriyor.
Yapılan çalışmalar sonucu;”Ekonomi Bakanı Zafer ÇAĞLAYAN ve İçişleri Bakanı Muammer GÜLER yöneticiliğinde iki ayrı gurubun, Rıza SARRAF liderliğindeki örgüt ile rüşvet suçunu işleme amacıyla ve tek bir organizasyonun çatısı altında fiili ve sürekli bir birliktelik sergiledikleri, rüşvet vermek ve rüşvet almak suçlarını belli bir hiyerarşi ve koodinasyon ağıyla, belli sistemde ve sürekli olarak işledikleri” ortaya çıkıyor. Ekonomi Bakanı M. Zafer ÇAĞLAYAN ile beraber olarak kardeşi Mehmet Şenol ÇAĞLAYAN, Halk Bank Genel Müdürü Süleyman ASLAN, oğlu Salih Kaan ÇAĞLAYAN, özel kalemleri Onur KAYA ve Mustafa Behçet KAYNAR’ın Rıza SARRAF’la rüşvet ilişkilerini gerçekleştirdikleri, Fatma ASLAN’ın ise Süleyman ASLAN’a getirilen rüşvetlere aracılık ettiği anlaşılmaktadır. İçişleri Bakanı Muammer GÜLER ile de, oğlu Barış GÜLER, Özgür ÖZDEMİR, Hikmet TUNER ve Barış KIRANTA’nın sistemli bir şekilde Rıza SARRAF ile aralarındaki rüşvet ilişkilerini gerçekleştiriyorlar.
Ambargo Kararları - İran Sistemi Üzerinden Para Aklanması-İran’a Uygulanan Yaptırımlar
İran’ın nükleer programının barışçıl olmadığı ve İran’ın uluslararası terörizmi desteklediği iddiaları nedeniyle İran’ın uluslararası finans sisteminden izole edilmesi için BM Güvenlik Konseyi, ABD ve AB yaptırım uyguladılar.
ABD’nin uyguladığı yaptırımlar;
1- 31 Aralık 2011 tarihinde, Ulusal Savunma Yetki Yasası (Kirk-Menendez Yasası) kabul edilmiştir. Yasaya göre, İran Merkez Bankası ve belli başlı İran mali kuruluşları ile ciddi ölçüde işlem yapan banka ve finans kuruluşlarının ABD hesapları dondurulacaktır. Yasada yaptırımlar için bir geçiş süreci belirlenmiştir.
2- İran’dan enerji alımlarını azaltmakla beraber devam eden Türkiye’ye, yasa kapsamında çeşitli dönemlerde muafiyetler tanınmıştır.
3- Ancak ABD’nin, bu yasanın Türkiye gibi bazı müttefikleri sıkıntıya sokmasına neden olacağı endişesini taşıması nedeniyle 2013 yılında yeni bir düzenleme yapılmıştır.
6 Şubat 2013 tarihinde resmi olarak uygulanmaya başlayan yeni kararlara göre, İran’dan doğalgaz ve/veya petrol almak isteyen ülkeler; İhracat bedellerini ülkelerindeki bir banka hesabına yatıracaklar. Bu tutarlar İran’a transfer edilmeyecektir, İran bu tutarlar ile o ülkeden yiyecek, ilaç, tıbbı malzeme ve endüstriyel ürünler alabilecektir
Avrupa Birliği’nin Yaptırımları;
2010 yılında, İran Merkez Bankasının üye ülkelerdeki hesaplarını dondurmuş, İran ile yapılan kıymetli maden ticaretini yasaklamıştır.
17 Mart 2012 tarihinde Belçika merkezli SWIFT sistemi yaptığı duyuru ile üyelerinden, Türkiye saatiyle 18:00’den itibaren Avrupa Birliği Konseyi’nin 15 Mart 2012 tarihli kararında yer alan İran’lı finansal kuruluşlar ile işlem yapmamalarını (disconnection) istemiştir. 2012 Temmuz ayında AB, İran petrolüne ambargo koymuştur. AB ayrıca Avrupalı sigorta şirketlerinin İran kaynaklı tüm petrol nakliyelerini sigortalamasını yasaklamıştır.
Rıza Sarraf’ın İran’a uygulanan ambargoyu aşmak için uyguladığı sistemler;
1- İran Merkez Bankası’nın bir İran Bankasından (mesela Sermaye Bank’tan) nakit Tümen alması karşılığında İran Merkez Bankasının Halk Bank’ta bulunan hesabındaki TL/Euro cinsindeki para, İran bankasının (mesela Sermaye Bank’ın) yine Halk Bank’taki hesabına aktarılı Daha sonra, bu para bu hesaptan Rıza SARRAF’a ait firmaların yine Halk Bank’taki hesabına, İran’daki bir firma veya bankanın yan kuruluşu olan döviz işletmecilerinin İran Bankasına (mesela Sermaye Bank’a) nakit tümen yatırıp imtiyazlı kurdan Euro/TL alması (hesaba alması) karşılığında aktarılır. Bu durumda artık İran’ın Türkiye’deki parası Rıza SARRAF’ın Halk Bank hesabına gelmiş, İran’daki firmanın da ilgili İran bankasında Euro/TL’si bulunmaktadır.
Bunun karşılığında da Türkiye’den altın satın alınarak İran’a Dubai’ye ilgili firmaya gönderilir. Böylece, İran iç piyasasında tümenini dolaştırarak Halk Bank’taki parasını altın olarak ülkesine getirmiş almış olur.
Rıza Sarraf ve grubunun 2012 yılının başlarından, 2013 yılının başlarına kadar bu yöntemle para döndürdükleri, bu şekildeki işlemlerde ambargo uygulaması altındaki İran’ın adının direk geçmesi sebebiyle konunun, uluslararası ve ulusal kamuoyunda tartışılır hale gelmesi sebebiyle şüpheli şahısların yöntem değişikliğine gitme ihtiyacı duydukları ve İran ile Türkiye arasındaki para transferine Çin’i dahil ederek, bu sefer İran’ın Çin’deki paralarını döndürmek üzere sistem geliştirdikleri anlaşılmıştır.
2- Bir önceki sistemde nasıl İran’ın Türkiye’deki parasının altın ihracatıyla taşınması gerçekleşiyorsa, bu sistemde de İran’ın Çin’deki paraları, Türkiye ve Dubai üzerinden İran’a taşınmaktadır.
Örgütün Çin’de kurduğu paravan firmaların Çin bankalarındaki hesaplarına gerçekte olmayan bir ihracatın ödemesiymiş gibi Tümen veya Yuan cinsinden (bankanın kendi hesabından gönderildiği) gönderilir.
Çin’deki firmaların başka bir Çin bankasındaki hesabına havale yaptıktan sonra paranın Euro veya TL’ye çevrilmesinin akabinde, Türkiye’de kullandıkları firmalarının Türk bankalarındaki hesaplarına (gerçek firmalar için Halk Bank’ı paravan firmalar için diğer bankaları kullandıkları) gönderilir.
Daha önce yaptıkları gibi bu parayla Türkiye’den altın alınarak ihracatla İran’a veya İran’a gönderilmek üzere Dubai’ye ihraç edildiği, altınların kuryeler ile götürülür.
Rıza Sarraf’ın Çin’deki bu işlemlerini Rüçhan Bayar takip ediyor. Aynı Türkiye’de yaptıkları gibi Çin’de de bazı bankaların üst düzey yetkililerini Rıza Sarraf’ın tabiriyle “mayalıyorlar” , yani rüşvet veriyorlar.
2013 Yılının Temmuz ayından itibaren ABD’nin Türkiye’nin İran’a olan ödemesini altın ihracatı suretiyle yapmasını yasaklayan karar alması üzerine, Rıza Sarraf grubu yeni bir sistem geliştirmek durumunda kaldı
Bu sistemde; İran’a uygulanan ambargo “Gıda ve İlaç” ürünlerini kapsamadığı için;
Rıza Sarraf grubunun Dubai’den İran’a gıda/ilaç ihracatı yapılıyormuş gibi hazırladıkları sahte evrakları Halk Bank’a sunarak, transit ticaret yöntemiyle parayı İran-Türkiye-Dubai şeklinde havale ettikten sonra Dubai bankalarından da nakite çevirip İran’a aktarıyor.
Bu yöntemi, yani sahte transit ticareti eylemlerinin bizzat Süleyman ASLAN tarafından yönlendirildiği ve Zafer ÇAĞLAYAN tarafından bilindiği Emniyet tarafından belirleniyor.
"Bu sistem ile Türkiye yapabileceği yüksek kardan zarar etmiştir.
Şöyle ki; Güney Kore de aynen Türkiye gibi İran’dan petrol ve doğalgaz satın alan bir ülke. Bu ithalatın ödemesini Türkiye’dekine (Halk Bank’a) benzer bir şekilde, bir bankasındaki İran Merkez Bankasının hesabına won para birimi ile yatırmaktadır. Böylece nakdi ödeme gerçekleştirmiştir. Bundan sonra bu paranın muhabir banka nezdinde İran’a aktarılmasını Güney Kore kendine dert etmez. Çünkü devlet olarak nakdi ödemeyi gerçekleştirmiş, ve hiçbir şey yapmasa bile kendi bankasına yatırdığı bu yüksek meblağlı nakdi parayı faiz olarak değerlendirebilmektedir.
Paranın aktarılması artık İran’ın problemidir. Merkez Bankalarının ticaret yetkisi olmadığından, öncelikle ülkelerindeki bir bankaya tümen karşılığı won satarak parayı muhabir banka nezdinde satması gerekir.
Türkiye’de KDV %18’e tekabül ediyor. Peki gıda ihraç eden bir ülke kendisine buradan ne kadar bir kar elde eder? Ortalama %50. İlaç ve tıbbi malzemelerde de bu oran hemen hemen aynıdır.
Bu durumda şu tablo ortaya çıkmaktadır. Güney Kore’den ülkesine transfer etmek zorunda kaldığı ve Güney Kore tarafından nakdi ödemesi yapılmış petrol tutarınca Güney Kore’den gıda, ilaç veya endüstriyel ürün satın almak durumunda kalmış, Güney Kore de ithal ettiği petrol tutarınca gıda, ilaç ve endüstriyel ürün satışı gerçekleştirmiş ve bir ülkenin en büyük ithalat kalemi olan enerji ihtiyacını fırsata çevirerek kendisine bu tutarın en az %50 miktarınca kar elde etmiş ve reel bir ihracat gerçekleştirerek cari açığı fazlasıyla reel olarak kapatmıştı
Güney Kore İran’a uygulanan ambargoyu fırsata çevirerek bu işlemden %50 kar elde edebilirken, aynı Türkiye’de faaliyet gösteren ve Rıza Sarraf’ın firmalarına altın satan firmaların kazancı nedir?
İran’a petrol ödemesinin nakdi olarak gönderilmesinde kullanılan külçe altınlar büyük ölçüde İsviçre’den ithal edilmektedir. İran, İsviçre altını talep etmektedir. Bilindiği üzere altın bir ticaret ürünü değildir. Türkiye’ye buradan kalan kâr yalnızca %0,3 (BİNDE ÜÇ)tür.
Rıza SARRAF, bu komisyonculuk işlemini %3 (yüzde üç) yani BİNDE 30 komisyon karşılığında yapmaktadır.
Halk Bank bu işlemden resmi olarak binde 10 komisyon alır. Rıza SARRAF, kendisine kalan BİNDE 20’lik kârın yarısına yakınını (BİNDE 5 Zafer Çağlayan’a, BİNDE 4 de Süleyman ASLAN’a) rüşvet olarak dağıtmak durumunda kalır. Güney Kore’nin Halk Bank gibi paranın yatırıldığı banka da %1’lik komisyon alıyor.Ayrıca Güney Kore ortalama %18’lik vergisi olan ve yaklaşık %50 kâr oranı olan bir ihracatla ithalatını fırsata çeviriyor.
Türkiye de ise Halk Bank %1’lik komisyonunu alıyor. (bu oran daha sonra rüşvetle düşürülmüştür).
Ali BABACAN’ın Zafer Çağlayan’ın aksine, altın ihracatının TUİK istatistiklerinde ihracat olarak girmemesi gerektiğini belirten açıklamasının nedeni budur."
"Transit Ticaret, alış ve satış bedelleri arasında lehte fark esas olmak üzere, satın alınan yabancı menşeli malın transit olarak veya doğrudan doğruya başka bir ülkeye satılmasıdır. Bu işlemde, tacirin bulunduğu ülke açısından ithalat ve ihracat rejimi hükümleri doğrultusunda vergi ve harç istisnası uygulanır. Bu muafiyet, Rıza Sarraf’ın yeni sisteminin temelini oluşturuyor. Aynen altın ihracatında olduğu gibi vergi ödemek zorunda kalmayacak ve Türkiye’nin ithalat ve ihracat rejimine tabi olmayacağından Türk Gümrük makamlarınca hazırlanmış Gümrük Beyannamesine ihtiyaç duymayacaktır.
Böylece, Rıza Sarraf sanki Dubai’den İran’a bir gıda ürününün ihracatını yapmış ve bu satış işleminde transit tacirliği Rıza SARRAF’ın Türkiye’de faaliyet gösterip Halk Bank’ta hesabı olan firmaları gerçekleştirmiş gibi Dubai Gümrük Makamlarına ait Sahte Gümrük Beyannameleri ve sahte gemi konşimentosu düzenleyerek Halk Bank’a ibraz etmiştir.
Süleyman ASLAN’da bu belgelerin sahte olduğunu bilerek bu işlemlere %0,3 (BİNDE ÜÇ) lük rüşvet karşılığında göz yummuş, hatta bu sisteme Rıza Sarraf’ı o yönlendirmiş, bu işlemlerden
Zafer Çağlayan’a ise %0,4 (BİNDE DÖRT) oranında rüşvet gönderdiği ortaya çıkmıştır.
Ambargonun tek serbestisi olan yaklaşık %18’lik KDV ve %50’lik kâr oranı bulunan gıda ve ilaç ticaretini, Türkiye’den reel bir ihracatla gerçekleştirmek yerine, bu sefer de sahte evraklarla Dubai’den İran’a gerçekte olmayan transit gıda ticaretinin ödemesiymiş gibi Halk Bank’ta bulunan petrol ödemesine konu para önce Dubai’ye, oradan da İran’a aktarılmıştır.
Kısacası, Temmuz 2013’ten sonraki dönemde Türkiye’nin reel gıda veya ilaç ticaretinden elde edebileceği kâr , Nuruosmaniye’deki ofisinde Abdullah Happani’ye hazırlattığı sahte Dubai Gümrük Beyannameleri ve sahte konşimentolara Rıza Sarraf’a aktarılmış.
Rıza SARRAF’ın İran’a uygulanan ambargoyu aşıp sıcak para girişini sağlamak için İran’ın parasını döndürme işleri ile ilgili Türkiye’yi basamak olarak kullanmış, Çin’den gelen havalelerle veya Türkiye’deki hesaptaki paranın aktarılmasıyla Türkiye’den altın alınıp, bu altınların ihracatla direk İran’a veya İran’a gitmek üzere Dubai’ye göndermiştir.
Rıza SARRAF’ın gerek bu şekildeki altın ihracatı eylemlerinin, gerekse başka yöntemleri olan sahte evraklara dayalı transit gıda/ilaç ticareti eylemlerinin faaliyet alanının, ithalat ve ihracattan sorumlu Ekonomi Bakanı Zafer ÇAĞLAYAN’ın görev ve yetki alanına girmektedir.
Rıza SARRAF’ın bu işlemler kapsamında firmalarının Halk Bank’taki hesabına gelen paranın %0,4-%0,5’ini, Zafer ÇAĞLAYAN’a rüşvet olarak gönderdiği, şahıslar arasında bu şekilde fiili birliktelik ve bir rüşvet anlaşması olduğu Emniyetin Teknik takip çalışmalarında tespit edilmiştir.
Zafer ÇAĞLAYAN yeni sistemde Rıza SARRAF’ın para çevirme eylemlerinde büyük önem arz eden Halk Bank ile ilgili ihtiyaç duyduğu bağlantıyı, Halk Bankası Genel Müdürü Süleyman ASLAN ile tanıştırarak sağlamıştır.
Süleyman ASLAN’ın da Rıza SARRAF’la (Zafer ÇAĞLAYAN gibi ve aynı bindelik sistemle) rüşvet ilişkisi geliştirmiş. Belli bir döneme kadar Süleyman ASLAN’a verilen rüşvetin Zafer ÇAĞLAYAN’a verilen bindelik rüşvet içerisinde sayıldığı, sonradan her iki şahsa verilen rüşvetlerin ayrı ayrı hesaplandığı görülmüştür.
Daha sonradan sahte evraklara dayalı transit gıda ticaretiyle para döndürme sisteminde, Süleyman ASLAN’ın, Rıza SARRAF’ın gerçekte olmayan ihracat bedeli havalelerine rüşvet karşılığında göz yummasına Zafer ÇAĞLAYAN’ın da yol verdiği anlaşılmış, Zafer ÇAĞLAYAN, Süleyman ASLAN ve Rıza SARRAF’ın bu konularla ilgili lüks otellerde buluşarak toplantı yaptıkları tespit edilmiştir.
Emniyet tarafından yapılan teknik takip çalışmalarından, bu toplantılarda, Çin’den Halk Bankası’na yatırılan ihracata konu paranın %0,5’inin Zafer ÇAĞLAYAN’a verileceğinin ve Süleyman ASLAN’a verilecek rüşvetin ise Zafer ÇAĞLAYAN için ayrılan miktardan düşüleceği kararlaştırıldığı anlaşılmıştır.
Devam eden süreçte, şahısların kararlaştırdıkları şekilde hareket ederek Zafer ÇAĞLAYAN’a ve Süleyman ASLAN’a sık sık rüşvet yolladıkları hem teknik takip çalışmaları hem fiziki takip çalışmaları hem de Rıza SARRAF’ın mailindeki Excel Dosyası ile tespit edilmiş.
Rıza SARRAF’ın, eylemleriyle ilgili konuları Ekonomi Bakanlığı nezdindeki işlem ve usulsüzlüklerine, özel kalemleri Onur KAYA ve Mustafa Behçet KAYNAR’a verdiği talimatlarla yardımcı olduğu, özel kalemlerin de bu doğrultuda gerek bu bakanlıkla ilgili, gerekse diğer bakanlıklarla ilgili işlemlerde, adeta Rıza SARRAF’ın sekreteri gibi hareket ederek talimatlarını yerine getirip problemlerini çözmüşler.”